Testament’in Yeni Zirvesi ‘Brotherhood of the Snake’
Metal müzik dünyasında bazı dev gruplar iki binli yılların bir kısmını ‘adı yeter be!’ kıvamında işlerle geçirdiler. Bazıları ortaya ‘idare eder’ işler koyarlarken, kimi gruplar da özenli arayışlar içinde geçmişleri ile yeni nesil arasında bağ kurmaya uğraştılar.
Thrash Metal kara sularına girdiğimizde ise geçtiğimiz yıl olduğu gibi 2016 yılının da oldukça verimli geçtiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Son dönem gruplarının sağlam çalışmalarının yanında seksenlere damgasını vurup tarzın oluşumunu ve şahlanmasını sağlayan marka gruplar da boş durmadıklarını gösteren albümlerini sıraladılar.
‘Testament’in yeni albümü de yılın heyecan uyandıran ve beklenti yaratan işlerinin başında yer alıyor. Yayımlanmasının ardından dinleye dinleye hakkında birkaç satır karalamak bugüne kaldı.
‘Testament’ mevzubahis olunca üzerine titizlikle eğilinmesi gereken birçok ilham kaynağı albüm rahatlıkla ön plana çıkabilir. Ancak onlar aklımızın bir kenarında dursun biz usulca yeni albüme yanaşalım.
Seksenlerdeki kült ve doksanlardaki yakışıklı albümler sürecine 1999’da ‘The Gathering’ ile es verdiler. İki binli yıllara vasatın bir çentik üzerinde seyreden iki albüm bıraksalar da bu kayıtlar seksenler ve doksanların iştahını yeterince dindirmeye ilaç olmadı. Açıkçası yeni albüm için son iki çalışmanın izinden gidecektir diye bir düşüncem vardı. Oysa ilk dinlediğimden, şu an dinlediğim bilmem kaçıncı sefere kadar bu işin çok farklı bir yerde olduğunu görmek zor olmadı. Başımıza işler açacak, beklentileri doyuracak hatta daha da fazlasını barındıran bir albüm olduğunu en baştan belirteyim.
Elbette kadro hakkında birkaç kelam etmek önem arz ediyor.
‘Steve DiGiorgio’ adını telaffuz ettiğimizde metal müzik dinleyicisi için taşıdığı anlam çok farklıdır. Bas gitarıyla sihir kattığı grupları burada saysam ağır metal enfeksiyonuna yakalanma riskimiz yüksek. İlk parçadan itibaren albümün bas’larının nasıl bir seviyede olacağını hissetmeye başlayıp keyifleniyor insan. Aynı şekilde davulun başında da öyle bir isim oturuyor ki ‘arkayı sağlama almak’ deyiminin tam karşılığını ‘Gene Hoglan’ ile yaşamamak imkansız. Kalp ritmini düzenlediği birçok efsane grupta olduğu gibi ‘Testament’te de ortaya koyduğu işçilik ayrı bir takdir gerektiriyor. Bunu tüm şarkılarda oldukça vurucu bir şekilde hissediyoruz. Patlayıcı gücünü parçaların içine ustalıkla yerleştirmiş ‘Gene Hoglan’.
Kariyerine ‘The Legacy’ gibi efsaneleşmiş bir ilk albümle başlayan ‘Testament’ bunu gerçekleştirirken ‘Chuck Billy’, ‘Alex Skolnick’ ve ‘Eric Peterson’ın hünerleriyle yazdırmıştı thrash metal tarihine adını. Yeni albüm genelinde baktığımızda da ‘Chuck’ın neden en iyi thrash vokallerinden biri olduğuna tekrar tanık oluyoruz. Öyle ki çıtayı hayli yükseltmiş, olgunluğun ve tecrübenin peşine iliştirdiği scream’den brutal’e gezinen gırtlak ve ciğer performansını ihtişamlı bir sunumla parçalara yapıştırmış.
Albüm nevi şahsına münhasır gitarist ‘Eric Peterson’un ellerinden çıkmış, bestelerin tamamı ona ait. ‘Peterson’ öyle bir iş çıkarmış ki tarzın gerektirdiği ne varsa bulmak mümkün. Bununla da yetinmeyerek iştah kabartacak derecede zengin ve değişken gitar yürüyüşleri ile melodik işlemeleri oldukça eli açık bir şekilde albüm geneline mühürlemiş. Parçaların bölümleri arasına kurulmuş köprüler sadece işlevsellik için değil hepsi birer mühendislik harikası gibi parlatmış şarkıları. ‘Alex Skolnick’in devreye girip kondurduğu gitar sololar ise son dönem birçok albümde arayıp da bulamadığımız düzeylerde. Akla kazınan türden melodik sololar çoğu şarkının karakterine büyük katkı sağlamış. Dönüp tekrar tekrar dinlemek istenecek, bazıları bizim yörelere gönderme yapan motiflere sahip sololar bunlar.
‘Brotherhood of the Snake’ gibi çene basıncı yüksek bir parçayla ve şanına yaraşır bir üslupla açılan albüm ‘The Pale King’ ile devam ediyor ki bence son dönem dinlediğim en iyi thrash parçalarından biri. ‘Stronghold’, ‘Black Jack’ ve ‘Centuries of Suffering’ albümün enerji seviyesini ve oturaklı yapısını gözümüzün içine sokarak işaret ediyorlar. ‘Born In A Rut’ ve ‘Canna-Business’ sinir uçlarından başlayarak ulaşması gereken bölgelere ivedilikle iletiyor sinyallerini. ‘Seven Seals’a gelince. Albümden favori parçalar çekip çıkartmak zorunda kalırsam diye aklımın bir yerine not ediyorum ‘Seven Seals’ı. Ayrıca değinilmesi gereken parçalardan biri de ‘Neptune’s Spear’. Albümdeki en büyük gözdem ve beynin kıvrımlarına yerleşip uzun süre orada yaşama olasılığı oldukça yüksek bir parça. Şarkının orta yerine itinayla yerleştirilmiş inci tanesi gibi ışıldayan soloya gelince, işte tam orada tüyleri diken diken eden bir durum hasıl oluyor. Bir dakika on saniye civarı bir süre boyunca savrulup gidiyor insan başka yerlere. Yukarıda söz ettiğim yöresel bir lezzet var işin içinde. Kapanış nasıl olmalıydı diye düşünürken tam da ‘The Number Game’ gibi olmalıydı diyorum. Seksenlerin civcivli günlerine göz kırpan parçanın dur kalklarına eşlik ederken bulacaksınız kendinizi.
Ardından mı? Pek tabii tekrara almaktan alıkoyabilmek kolay değil kendini.
‘Testament’, ‘Brotherhood of the Snake’ ile erken dönemiyle kapışabilecek seviyede bir iş çıkarmış ve öyle görünüyor ki geçen bunca zaman sonrasında kendine yeni bir zirve inşaa etmiş.
Yılın en iyi thrash metal albümünü sunuyor ‘Testament’.
Dinlememek olmaz.