Yılın En İyi Geri Dönüşü: Yeni Stone Temple Pilots Albümüne Yer Açın
Sıkı durun! Çünkü beklentilerin üstünde bir geri dönüş ile karşı karşıyayız.
Kurulduğu günden bu yana çalkantılı sularda yüzdü, sansasyonel olaylarla anılan gruplardan biri oldu Stone Temple Pilots. Hikâyenin en başında, nefis “Core” albümünün içeriği bir yana Scott Weiland’ın vokal tarzının Eddie Vedder ile benzerliği gündeme oturdu. Devam eden süreç; daima ileriye bakanı haklı çıkarır türden başarılı işlerle sürdü STP cephesinde.
Birçok topluluk, başına gelen bunca travma sonrası yerle bir olma ihtimalleri içinde çırpınacakken onların bir şekilde tüm badirelerin üstesinden gelmeyi başardıkları ayan beyan ortada.
Görülüyor ki, Dean DeLeo (gitar), Robert DeLeo (bas) ve Eric Kretz (davul)sac ayağı üzerine yeni vokal Jeff Gutt’ın katılımı gayet sağlıklı netice vermiş. Kendisinin de belirttiği gibi Scott gibi fenomen bir şarkıcının yerini doldurmak gibi bir niyete ayağı takılmamış. Aksine kendi ışığını gruba yansıtarak parçalara soluk vermeye odaklanmış.
Parçalardaki birçok detay 90’lar etkisini algılatan kapıları aralıyor ve o aralanan kısımlardan içeriye göz atmak şarkılar ilerledikçe alınan keyfi artıyor. Esasen, klasik rock tavrının bu grunge tutkalıyla birleşerek yoğun bir kıvama taşınması şarkıların katmanlarında yakışıklı görüntüler ortaya çıkarıyor. Bu durum dinleyicinin o kapılardan içeri süzülerek hayli uzun vakit geçirmesi için bir güvence oluşturuyor.
Henüz açılış parçası “Middle Of Nowhere” ve ardında bekleyen “Guilty” işin içine yeterince girmeyi sağlayan şeytan tüyünü barındırıyor. “Meadow”ın albümün gizli favorilerinden olduğu görülürken “Just A Little Lie”da rahatlıkla bu kulvarda koşacak bir parça. Bu arada, topluluğun yeni soluğu vokal Jeff Gutt’ın kurguya cuk oturduğu daha bu ilk bölümden kendini belli ediyor.
Albümün blues damarı yüksek parçaları “Six Eight” ve “Never Enough” olurken, dokunaklı işçilikleriyle parlayan parçalar “Thought She’d Be Mine”, “Finest Hour” ve özellikle de “The Art Of Letting Go” birkaç tekrarı hak ediyor.
Akustik bir kapanışa ne dersiniz? “Reds & Blues” bunu layığıyla yerine getiriyor, hem de 90’lara içten bir selam çakarak.
Stone Temple Pilots’ın yaşanan onca çalkantı sebebiyle uzak kaldığı dönemlerden bahsetmek mümkün. Yeni albüm ve sekiz yıl aradan sonra ortaya koydukları şarkılar yılın en iyi geri dönüşü olarak anılacaktır hiç kuşkusuz.