Sunar Kural Aytuna’yla “Soğan Öldü Yaşasın Yemek Yemek” Kitabını Konuştuk
İnsanların neredeyse yapmadıklarıyla bile övündüğü bir zamanda yaptığını söylemeyi bırakın kendi bile unutan insanlarla karşılaşınca şaşırmamak ve o insanı sevmemek mümkün değil. İşte Sunar Kural Aytuna da o sevilesi insanlardan. Yakın zamanda çıkardığı Soğan Öldü Yaşasın Yemek isimli kitabı da okuyana aynı hisleri veriyor. Adına bakıp da bu kitaba sadece bir yemek kitabı derseniz yanılırsınız. Kitap, bir dönemin yaşantısına, dostluklarına ve olaylarına ışık tutan bir hatırat aynı zamanda. Şimdi burada keselim ve sözü kitabın sahibine bırakalım…
Kitabınız aslında bir yemek kitabından çok yaşamdan kesitlere yemeklerin ve tariflerin eşlik ettiği bir günce gibi. Siz kitabınızı hangi cümlelerle tanımlarsınız?
Aslında o yazılar şimdi anı oldu. İlk yazıldığı zaman günce gibiydi. O günlerde ne yaşamış ne yemişsem bir arkadaşıma anlatır gibi yazıyordum. Yani dostla sohbet diye tanımlayabilirim kitabı.
Kitabınız yıllar boyunca çeşitli gazete ve dergilerde yazdığınız yazılardan oluşuyor. Köşe yazarlığına nasıl başladınız, sofralarınız gazete köşelerine nasıl taşındı anlatabilir misiniz?
Ben yönetmenlikten önce gazeteciydim zaten. Bu nedenle eski meslekten birçok arkadaşım vardı. Teklif ettim kabul ettiler ve başladım. Cumhuriyet dergi ile başladım. Hep çok sevdiğim bir arkadaşımla konuşuyormuş gibi yazdım. Öyle ki yazmadığım zamanlar yazdığım zamanları o sohbeti çok özledim. Tabi bu arada birçok mektup ve birçok telefon geliyordu her seferinde deli gibi seviniyor kucaklaşmış gibi oluyordum. Bir gittiğim Hürriyet’in Kelebek Ödülleri töreninde Neyyire Özkan ve Ayşe Arman’la tanıştım. Yaptığım işi anlattım. Öyle sevgiyle anlattım ki Hürriyet’in Gazete Pazar ekinde yazmaya başladım. Oraya yazarken de Radikal İki’yi yöneten arkadaşım Tuğrul Eryılmaz bize de yaz dedi onlara da yazdım. Sonra yine o dönem Hürriyet’in Ankara temsilcisi olan Sedat Ergin Ankara restoranlarını eleştirmemi önerdi. Büyük bir keyifle restoran restoran dolaşıp o yemekleri anlattım. Bir başka şahane şey de bu yazılar sayesinde ilkokuldaki sevgili arkadaşım Süreyya Üzümcü’nün (şimdi Türkaydın) beni bulması olmuştu. O günkü heyecanımı unutamam. Her şey çok şahaneydi anlayacağınız.
Bu yazılar nasıl oldu da yıllar sonra böyle harika bir kitap haline geldi?
Ah siz bilmez hiç tanımazsınız benim bir arkadaşım var. Bana benden çok inanır ve tembel tembel oturmama çok kızar. Sürekli yazı yazmam için beni itip kakar durur. İşte o arkadaşım baktı ben çok tembelim benim biriktirdiğim eski yazıları buldu. Sonra gidip Yitikülke yayınlarından Kadir Aydemir’i bizim eve getirdi. Sonra kardeşiyle aldı bütün yazıları dizdi. Yitikülke yayınladı. Ben de kılımı kıpırdatmadan sayelerinde kitap sahibi oldum. Şimdi heveslendim yazmaya başlayacağım. Hatta yine Hürriyet’e seyahat ekine yazmaya başladım bile. İkinci kitabın adını koydum gerisi gelir artık.
Siz aslında aynı zamanda eski bir televizyoncu ve hatırı sayılır projelere imza atmış bir sinemacısınız. Bu yönünüzü de sizden dinleyebilir miyiz?
Benim asıl mesleğim yönetmenlik aslında. Birçok belgesel projem ve bir de sinema filmim var. Belgesellerden birçok ödül de aldım ama eski günler unuttum vallahi. O zamanlar benim için işin keyfi önemliydi. Severek çalışıyordum. Kendi işlerim bir yana Lütfi Akad’la birlikte onun son filmini çekmek de benim çok gururlandığım bir şey. Dört mevsim İstanbul diye bir dramatik belgesel çektik. Drama bölümlerini Akad çekti ben onun asistanlığını yaptım. Belgesel bölümleri de ben çektim. Filmde birlikte çalıştığımız Lütfi Akad, Gani Turanlı ve de Çetin İmir’i rahmetle sevgiyle aşkla anıyorum. Bir de sinema filmim var Deniz Bekliyordu diye. Senaryosunu Mehmet Tekirdağ’la birlikte yazdık. Daha doğrusu o yazdı ben üstünde oynadım. Film sadece festivallerde gösterildi. Londra ve Berlin’e gitti. Çok yerden çağrıldı ama maddi sorunlardan gezemedik daha fazla. Ne diyelim o da keyifti.
Sunar Kural Aytuna ve yemekler arasındaki ilişkiyi nasıl tarif edersiniz?
Yemek yapmayı yemeyi ve anlatmayı gerçekten çok seviyorum. Yeni yemekler yaratmaya ve bunu sevgili dostlarımla paylaşmaya bayılıyorum. Şenleniyorum keyifleniyorum. Daha ne diyeyim. Ama bu arada benimle yaşıyan (32 yıl oldu maşallah deyin) sevgili kocam Aydın Aytuna’nın yemek sevmesi ve beni her zaman motive etmesi çok önemi. Sayesinde kendimi bir şey sanıp ortalara attım.
Kitabın kapağı ve içinde bulunan karikatürler de oldukça dikkat çekici ve önemli isimlere ait. Bunlardan bahsedebilir miyiz?
Kapak karikatürü canımın içi sevdiğim kadar saygı duyduğum Semih Poroy’a ait. Dergide yazılar yayınlanırken her seferinde harika karikatürler çizerdi. Yazıyı alır yüksekler çıkarırdı. Ama dergileri kaybettiğimiz için fazla karikatür yayınlayamadık. Kitap eksik çıktı. Üzgünüm ellemeyin beni. Diğer karikatürler de hayran olduğum Kamil Masaracı’ ya ait. Bir yerlerde otururken dalga olsun diye çizdiği karikatürlerimi saklamıştım. Şimdi ortaya çıktı. Böylece iki usta karikatürcünün armağanları ile kitabımız süslenmiş oldu.
Son olarak, Sunar Kural Aytuna için yaşamın güzelliğinin sırrı nedir?
Bence yaşama sevgiyle bakarsanız güzel olur. Sadece sevgiyle.