Neden Hüzünlü Şarkıları Daha Çok Severiz?
Her insan evladının içinde biraz acıların çocuğu etkisi var. Her birimizin derdi farklı da olsa, ağlamaklı halleri kahkahalara yeğleriz. Bu durum dinlediğimiz şarkılarda da kendini gösterir. “Çal şuradan neşeli bir şey” kalıbı her ne kadar hayatımızda yer etmiş olsa da, iki neşeli şarkının ardı yine dumanlı dağlar oluverir. Bunun bilimsel bir karşılığı da varmış. Serbest yazar Princess Ojiaku, Aeon sitesinde yazdığı kısa bir yazısında bu durumu anlatıyor.
Neden hüzünlü şarkılar iyi hissettirir ve gürültülü şarkılar hoş gelir?
Adele’in kaybedilen bir âşık hakkındaki yürek yakan baladı Hello, haftalardır Billboard listesinin tepesinde. Çıkardığı 25 adındaki albüm ilk haftada 3.48 milyon satarak rekorları alt üst etti.
Hüzünlü şarkılar mutlu olanlardan çok daha fazla aklımızda yer eder ve son derece popüler olabilir. Hüzünlü şarkılarla ilgili ilginç olan şey şu; Kötü duygular ve hatırlanan tatsız olaylara yönlendiren müzikleri insanlar kolayca tüketebiliyor.
Seçme şansı verildiğinde insanlar neden canlandıran müzikler yerine depresif olanları seçer?
Geçen yıl Frontiers in Psychology’de yayınlanan bir çalışmaya göre, hüzünlü müzikler insanlara başkaları için üzüntü verici şeyler hissettirebilir.
Bu deneyim, dolaylı olarak ve güvenli mesafeden olumsuz duyguların varlığına izin verdiği için sonuçta zevkli olabilir. Umutsuzluğun derinliklerini hissetmek yerine, insanlar, bir süre için benzer bir duygudayken geçmişe özlem hissedebilirler: Bu, hüznü hatırlamak için tehdit edici olmayan bir yoldur.
Frontiers of Psychology’nin başka bir çalışmasına göre ise; fazla empatik insanlar hüzünlü müzik deneyiminden daha fazla zevk alıyor. 2015 yılında yayınlanan Frontiers in Human Neuroscience adlı araştırmaya göre de; duygusal olarak daha dengeli bir duruma geri döndürdüğü için üzücü şarkılardan zevk alıyor. Duygu ve düşünceleri yenileme ihtiyacını karşılayarak, müzik dinlerken ortaya çıkan eşsiz duygular sebebiyle, çeşitli deneyimlere açık olarak dinlenen şarkılar daha fazla hoşa gidebiliyor.
Aslında, uyumsuzluğa can atan bazı insanların varlığı, çeşitli arayışları açıklayabilir ya da düzensizlik, kakofoni ve düpedüz sersemletici deneysel müzikleri…
No Wave ve deneysel Rock gibi gürültüye benzeyen müzikal türlerin yeraltı sahnelerinde gelişen özel bir fan kitlesi ve sanatçı tabanı var. Araştırma göstermektedir ki, yeniliğe daha açık insanlar, müziğin bu geleneksel olmayan türlerinde bulunan nadir elemanlardan daha fazla zevk alıyorlar. 2012 yılına ait Psychology of Music adlı çalışmada, caz sevme ile tecrübeye açıklık arasında pozitif bir korelasyon bulundu.
Açık olmak, bir insanı alışılmadık şarkılara ve türlere dalmaya daha eğilimli yapabilir. Ancak tekrara maruz kalma daha derin bir etkinin anahtarıdır. Tam anlamıyla gürültülü şarkılara gömülen arkadaşım Angela Seo’ya onda filizlenen gürültülü müzik konusunu sordum. Seo ve ben birlikte bir pop grubunda çalardık, onun şu an mevcut projelerinden biri daha deneyselliğe kayan ve sert müzik elementlerinden beslenen bir art rock grubu Xiu Xiu.
Seo “Biz gençken, pop şarkılarımızın çoğunda kalıplar, melodiler ve armoniler kullanırdık. Ama sonra kendini farklı müzik türlerine açmaya başlarsın ve orada çok şeyin varlığı gerçekleşir. Bu benim açımdan aşamalı bir süreç oldu. Ben kendimi uyumsuz ve gürültülü müziğin hayranı olarak buldum ve uyanış gerçekleşti. İlk başta sadece bir yenilikti… Daha sonra müziğin incelik ve nüanslarını öğrenmeye başlıyorsun”.
Bu düzensiz müziği eğlenceli hale getiren ana akımın dışındakini keşfetme gücüdür. Seo, arkadaşlarıyla sık sık kalıplardan ziyade hissederek yapılan doğaçlama sert müzikler üretiyor.
“Bir şarkıda ritimlerin olağan yönelimi, gerçekten ilginç bir melodi ya da nakarat olmadan müziği üretmeyi denemek ve duygu ve hareket yaratmak”.
Sonuçta, belli bir müzik türü ya da şarkıya bireyin sevgisi, kendi kişiliğinin kökleri olabilir. Müziğin hayatımızdaki etkileri ve yansımaları açısından bizi anlamaya yakınlaştıran bir bulgu bu.