Mohsen Namjoo: “İstanbul’da Yaşamak İstiyoruz”
İranlı müzisyen Mohsen Namjoo konser vermek üzere Türkiye’ye geldi. Türkiye’ye ikinci kez gelen müzisyen İstanbul, Bursa , Ankara ve İzmir’de konser verdi. İran’ın Bob Dylan’ı olarak tanımlanan usta sanatçıyı dört şehirde binlerce hayranı canlı dinleme fırsatı buldu. İzmir’e ilk defa gelen Namjoo, Bornova Contaıner Hall’de gerçekleşen konserinin ardından İzmirlilerin samimiyetinin ve konsere olan ilgisinin kendisini mutlu ettiğini ifade etti.
Klasik ve modern tarzı harmanladığı müziğiyle milyonlarca insanın beğenisini kazanan Mohsen Namjoo ABD’nin California eyaletinde yaşıyor. Aynı zamanda söz yazarı, müzik eğitmeni de olan sanatçı dünyada az sayıda insanın çaldığı setar kullanıyor. 1976 yılında İran’da doğan Mohsen Namjoo, Tahran Üniversitesi Tiyatro ve Müzik Fakültesi’nde Alireza Mashayekhi ve Azin Movahed gibi ustalardan eğitim aldı, Haj Ghorbane Soleimani’den de İran Folk Müziği’ni öğrendi. Karakteristik ve güçlü sesiyle tanınan Namjoo, film ve belgeseller için de besteler yaptı. Rock müzik ile cazı İran müziği ile birleştirerek muhteşem eserler çıkartan ünlü sanatçının Toranj, Geographical Determination, OY, Useless Kisses, Alaki, 13/8 (konser kaydı), Trust the Tangerine Peel isminde yedi albümü bulunuyor.
Türkiye turnesi kapsamında ilk defa İzmir’e gelen sanatçıyla bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle hoş geldiniz. Modern ve klasik tarzda gerçekleştirdiğiniz sanatınızı anlatmanızı istesem nasıl anlatırsınız ?
Hoş bulduk. Bu tarzda müzik yapmayı seviyorum. Müziğimi geliştirirken konserime öğrencilerin ve müzikseverlerin gelmesini isterdim. Hayalim buydu. Farklı ve güzel müzik yaparak entelektüel kesime hitap etmeyi önemsiyorum. Şarkılarım farklı dillerde ve konseptlerde. Buna rağmen hepsini dinleyen farklı kesimler var.
Söz yazarlığı, eğitmenlik ve şarkıcılık misyonlarınız var. İran’ın “Bob Dylan”ı olarak adlandırılıyorsunuz. Dünyada milyonlarca insan tarafından ilgiyle ve hayranlıkla dinlenen bir ses olmayı hayal eder miydiniz?
Dünyada milyonlarca insanın dinlediği birine benzemeyi hayal etmiyorum. Ben sadece entelektüel insanların dinlediği müzik yapıyorum ve bu insanların dinlediği biri olmayı istiyorum. İran’da yaşarken de bunu isterdim.
“İstanbul’da yaşamak istiyoruz”
Türkiye’ye ikinci gelişiniz. Burada oluşmuş bir dinleyici kitleniz var. Ilk gelişinizle mukayese ederseniz bu gelişiniz sizde nasıl bir etki bıraktı?
Türk kardeşlerim benim için her zaman ayrı yerdedir. Türkiye benim ikinci evim. Sanatçılığımın yanında öğretmen kimliğim de var. Türkiye’deki öğrencilere İran müziklerini öğretmek istiyorum. Burada rahat yaşama imkanları var.
Türkiye’ye yerleşmeyi düşündüğünü söylemiştiniz. Bu düşünceniz hala geçerli mi?
Evet kesinlikle. Burada erkek ve kız kardeşlerimle yaşamak isterim. Ve müzikal ambiyansların olduğu yer olmasından dolayı burası benim ikinci evim olabilir. Eşim de burada bir üniversitede eğitmenlik yapmak istiyor. Türkiye’nin doğduğum yer olan İranla da benzerlikleri var. Burada da İslam kültürü var. Üç yıldan kısa bir zaman içinde buraya yerleşme planım var. Eşimin de İstanbul’da bir üniversitede çalışma planı var. İstanbul’da yaşamak istiyoruz. Önce Türkçe’yi öğrenmem gerekecek.
“Ahmet Kaya’yı çok seviyorum”
Türkiyeli sanatçılardan Ahmet Kaya’ya olan ilginizi biliyorum. Albümlerinizde Türkçe şarkılara yer vermeyi düşündünüz mü?
Ahmet Kaya’yı dinlemeyi çok seviyorum. Aynı zamanda Candan Erçetin ve Erkan Oğur’u da hayranlıkla dinliyorum. Yeni albümümde bu sanatçıların şarkıları da yer alacak.
Türk sanatına nasıl bakıyorsunuz?
Oldukça verimli buluyorum. İran’da toplasanız yılda kırk konser oluyor ama Türkiye’de bir hafta sonunda bile kırk konser olabiliyor. Müzisyenler için bu çok önemli. Burada yaşamak benim için büyük zevk olur. İran’da bir senede yapılan konser sayısı İstanbul’da yapılan konser sayısından daha az.
İzmir sanatsal, sosyal ve siyasal anlamda son derece özgür bir il olma özelliği taşıyor. İzmir’i gezme fırsatınız oldu mu ? İzmir hakkında neler biliyorsunuz?
Türkiye’de yaşayan dostlarımdan burası hakkında bilgiler alıyorum. İzmir’e kara yoluyla geldik ve sahil kıyısını görme şansım oldu. Konserimde de İzmirlilerle keyifli saatler geçirdik. Yaşam tarzı hakkında bilgim yok ama Türkiye’ye yerleştiğim zaman İzmir’i de sık sık ziyaret edeceğim.
“Favorim: Useless Kisses”
İlk albümünüz olan “Toranj” ın ardından altı albüm daha çıkardınız. Sizin için farklı bir yerde olan albüm hangisi diye sorsam ?
Hepsi özel, çünkü hepsi ayrı sebepten oluştu. Ayırım yapamam ama İngilizce Useless Kisses albümüm var. İçinde sadece şiir ve enstrüman yer alıyor. O albüm benim için biraz özeldir. Albümde 19 şarkı var ama hepsini sırayla dinlemek gerekiyor çünkü birbirine bağlı şarkılar. Aşk hikayesinin anlatıldığı bir albüm. Resmi dille başlayıp 45 dakika içinde sokak diline dönüşen bir albüm. Sadece söz değil ses de var içinde. Kelimeler hareketli çıkıyor. Favorim bu albümdür ama popüler olmadı.
Hemen bütün şarkılarınız ruhumuzu besliyor. Özellikle aşk temalı eserleriniz ayrılık acısı yaşayanlar, mutlu birlikteliği olanlar veya başka duygusal yoğunluk yaşayanlar için baş ucu şarkısı gibi. “Aşk”ın notaları sizce nelerdir?
Aşkın notaları yoktur. Notalar hiçbir şeyi kaplamaz. Notalar aşkı veya nefreti umursamaz. Örneğin İran müziğinde setar sesi gitar sesinden daha değerlidir. İranlı müzisyenler kendi müziklerini yüce bulur. Müzik birini rahatsız etmez veya desteklemez. Frekanslar arasındaki geçişlerdir önemli olan. Müzik aşkı ifade etmez. Müzik insanlar arasındaki bir dildir. Sanatla müziği birleştirince gökyüzü hakkında konuşabiliyoruz.
“Estetiğin tarihi, acının gizli tarihidir”
Şarkılarınızı dinleyince gözlerimizi kapatmak, sesiniz ve melodiyle saatlerce dinlenmek istiyoruz. Insanlara bu derin duyguları yaşatmak ve huzur vermek nasıl bir duygu?
Şarkılarım hakkında böyle düşünülmesi güzel. Kalbimden gelen şarkılar kalbe gider. Ben içten yapıyorum bu da karşı tarafa yansıyor demek ki. Güzelliğin ve estetiğin tarihi, acının gizli tarihidir. Birçok yerde güzel binalar görüyoruz ama arka planda ne acılar yaşandı bilmiyoruz. Şarkılarım genelde politik ama politik düşünmeyi sevmiyorum. Bunu sanatımla yansıtmayı seviyorum. Müzikle geleneksel yolla anlatmak gerekir. Toplum içindeki gelenekleri eleştirmek benim görevim değil. Bunu başkaları yapmalıdır. Protest yanımı müziğimle yansıtmak istiyorum majörle minör içinde.
İran’ı iki cümle ile nasıl tanımlarsınız?
İran’ı tek cümleyle anlatacak olsam; ipotek edilmiş evim gibi. İcra tarafından evinizin elinizden alınması gibi.
Kocaman konser alanlarında konserler veriyorsunuz. Ve karakteristik ve son derece güçlü sesinizle ve duygu yüklü eserlerinizle binlerce insanı etkiliyorsunuz. Küçük bir salonda on beş kişilik bir gruba da aynı coşku ile seslenebilir misiniz? Kitlenin niceliği mi önemlidir niteliği mi?
Konserlerimde genelde seyircimin karanlık ortamda olmasını istiyorum . Seyircinin niceliği önemsiz. Konsantre olduğumuz şey sadece şarkılar. Kalite bazen sayıyla geliyor. Örneğin büyük bir salonda şarkılar beraber söylendiği zaman ses çok güzel geliyor. Bu da beraberinde kaliteyi getiriyor.
“Sanatı sevmelisin, kendini değil”
Maalesef bir dönem yasaklanan bir sanatçı olarak “sanat ve sanatçıya” sizce nasıl davranılmalıdır?
İran’da olsaydım yasaksız olsaydım daha ünlü olurdum, her şeyim olurdu ve zengin olurdum ama orada yaşamak istemem. Müzik açısından ABD daha rahat. Orada baskı hissetmiyorum. İran dışında orada yaşamayı tercih ederim. Sanat üretimi sadece sessizlikte olur kalabalıkta olmaz. Gerçekten sanat üretmek için bu şart. Şöhret güzel bir şey ama üretim yaparken bunu görmemezlikten gelmen lazım, unutman lazım. Bunu önemseseydim sanatıma konstantre olamazdım. Çoğu sanatçı bilboardda yer almayı düşünerek üretim yapıyor. Basit anlatımla; sanatı sevmelisin kendini değil. Ben her zaman kendime “ben hiç kimseyim” derim. Ben pub müzisyeni değilim. Batıda görüyoruz ünlü sanatçılar yüksek rakamlar istiyor. Asla onlardan biri olmak istemedim.
Röportaj için çok teşekkür ettim. Son olarak ne okurlarımıza ne söylemek istersiniz?
Ben teşekkür ederim. Dünyayı seviyorum; insanları seviyorum. Türkiye benim ikinci evim; herkese sevgiler.