Haftanın Kitaplığı – 6 Ağustos 2018
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.
HANNAH ARENDT: YAŞAM BİR ANLATIDIR – JULIA KRISTEVA
Julia Kristeva’nın eylem ve anlatı, estetik ve felsefe ilişkisi üzerine düşünmeye davet ettiği çalışması Hannah Arendt: Yaşam Bir Anlatıdır, Necdet Dümelli’nin çevirisiyle İletişim Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Arendt’in insani etkinliği, düşünüşü, muhakemeyi ve eylemi odağa alan felsefesi üzerine değerlendirmelerin, günümüzün otoriter, hatta kimilerine göre totaliter atmosferinde tekrar hararetlenmesi basit bir tesadüften ibaret değildir. Kamusal insanın, dahası bir bütün olarak “kamusal olan”ın erozyona uğradığı bu günlerde, Kristeva’nın eseri bir çağrıda bulunuyor. Hannah Arendt: Yaşam Bir Anlatıdır, eylemin “anlatı” ile olan bağını anlamada bizlere bir izlek sunarken, olan bitenin berisindekini kavramamızı sağlayacak estetik ve felsefe ilişkisi üzerine yeniden düşünmeye davet ediyor.
“Bağışlama eyleme değil, kişiye hitap eder. Birisi cinayeti ya da hırsızlığı bağışlayamaz, sadece katili ya da hırsızı bağışlayabilir. Bağışlama, bir şeyi değil de birisini amaçlayarak, kendisini bir sevgi eylemi olarak açığa vurur; fakat sevgi olsun ya da olmasın, bağışladığımız kişiyi dikkate alır.”
ASYA’DA BİR BARBAR – HENRI MICHAUX
Fransız edebiyatının sıra dışı yazarlarından Henri Michaux’nun 30’lu yılların başında uzak Asya’ya yaptığı yolculuğunu anlattığı Asya’da Bir Barbar, Rahime Sarıçelik Abbasbeyli’nin çevirisiyle Sel Yayıncılık etiketiyle yayımlandı.
Michaux’nun Hindistan, Endonezya, Çin ve Japonya topraklarında kaleme aldığı bu günce, ilk kez Türkçede yayımlandı. “İki hayal arasındaki gerçek” olarak adlandırdığı bu yolculuk sırasında, yaşamında ilk kez gördüğü topraklardan ve halklardan edindiği izlenimleri kendi gerçeklik süzgecinden geçirerek özümsüyor. Bu halklar ile Batı Avrupa halklarının farkları ve Avrupalıların onların kültürel pratiklerinden öğrenebilecekleri şeyleri iyi niyetli fakat uzlaşmaz bir bakış açısıyla, esprili bir dille anlatıyor. Bir başkasının yolculuğuymuş, bir başkasının keşifleriymiş gibi bir yandan kendisini yabancılaştırarak, bir yandan da Batılı perspektife yabancılaşarak tuttuğu bu yolculuk güncesinde hakim kanıyı alaşağı edip Batı’nın barbarlığını şiirselliği elden bırakmadan vurguluyor.
SİNEMA… SİNEMA – ONAT KUTLAR
Türk Sinematek’inin kurucularından, şair Onat Kutlar’ın kitaplaşmamış konuşmalarını, dönemin sinema gündemi üstüne yazılarını bir araya getiren Sinema… Sinema adlı kitap, Yapı Kredi Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Onat Kutlar, dünya sinemasına ilişkin yazılarını Sinema Bir Şenliktir (1985) kitabında bir araya getirmişti. Ancak Kutlar, Türk sinemasının içinden geçtiği bunalımlarda nabzını tutmayı, Türk sineması üstüne eleştirel düşünceler üretmeyi de sürdürdü, güncel tartışmalarda aktif rol almaktan da geri durmadı. Sinema… Sinema’da da sinema gündemi üstüne yazıları, sansür tartışmaları, ulusal Türk sineması için alan araştırmaları gibi konular yer alıyor.
“Sanatçı eserini yaratırken iç içe birçok çemberin merkezinde bulunduğunu unutmamalıdır. Yeryüzü, yeryüzünün tarihi, içinde yaşadığı toplum, bu toplumun geçmişi, kendisi ve kendi tarihi yani yaşantısı. En sade bir özü bile verirken bütün bu bağlamı göz önünde tutmak zorundadır. Kurşununu gez, göz ve arpacık aynı hizaya gelmeden atan, hedefi bulamaz. Bütün bu bağlamın ortak ürünü, bütün bu açıların ortak ve mutlu odağıdır başarılmış eser. Tıpkı yaşantımız gibi gerçektir. Benim yaşantımda sahici bir noktadır.
Toplumumun özelliklerini ve tarihini derin köklerinde gizler. Yeryüzünü ve onun deneylerini kapsar. Yani kişisel, ulusal ve evrenseldir. Bu özü, benim yaşantımın gerçek bir yönünü belirleyen herhangi bir görüntüde bulabilirim.”
İNSANLARIN DÜNYASI – ANTOINE DE SAINT-EXUPERY
Antoine de Saint-Exupéry’nin pilotluk maceralarını hikâyeleştirdiği kitabı İnsanların Dünyası, Sibel Kuşca Güngörmedi’nin çevirisiyle Timaş Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Fransız Akademisi Roman Büyük Ödülü’ne ve Amerikan Ulusal Kitap Ödülü’ne layık görülen roman, göğün, gecenin, yıldızların ve insanlığın sırlarını büyüleyici üslubuyla bir şahesere dönüştürüyor.
“Gösterişsiz kale duvarlarını rüzgârlara, med cezirlere ve yıldızlara karşı yükseltmişsin. Büyük sorunlar üzerine düşünmek istemiyorsun, insanlığın halini unutmak için yeterince uğraşmışsın zaten. Serseri bir gezegenin sakini değilsin, cevapsız sorular sormuyorsun kendine… Henüz vakit varken kimse tutup sarsmamış seni omuzlarından. Şimdi, şekillendirdiğin o balçık kurudu, katılaştı; içinde uykuya dalmış müzisyeni, şairi ve belki de başlarda içinde yaşattığın o gökbilimciyi kimse uyandıramayacak artık.”
İNANNA – MURAT TUNCEL
Murat Tuncel’in çeşitli dillerde beğeniyle okunan “İnanna” adlı romanı raflarda yerini aldı. Roman 2006 yılında Varlık Yayınları tarafından yayınlanmış, ardından da Arapça, Korece ve Bulgarca yayınlanmıştı. Şu an Hollandaca olarak baskıya hazırlanan kitap, Temmuz 2018’de Elfene Dünya Yayıncılık tarafından yeniden yayınlandı.
“Bir yanda küçük yaşta anasının kucağından koparılıp ocaklarda yetiştirilen bir devşirme, öte yanda bir Ermeni beyinin kızını ikinci eş olarak almak istediği için bey babası tarafından sürgüne gönderilen bir bey oğlunun serüvenleri. Murat Tuncel, romanında iç içe kurguladığı bu iki öyküyü sürükleyici bir anlatımla okuyucuya sunmuş.” Filiz Nayır
“İnanna, bana çeviriyi sevdiren romandır.” Çev.Rüstem Aziz/Bulgaristan
“İnanna, romandan çok bir şey.” Çev. Prof. Eunkyung Oh/G.Kore
“İnanna’yı okurken, yazarın hangi müziği dinlediğini de duyarsınız. O nedenle İnanna’daki anlatımı müzikle çağlayan bir nehre benzetiyorum.” Çev. Anneke Krıjthe/Hollanda
“İnanna ile yaşadığımız bereketli toprakların başka zenginliklerini de keşfettim.” Çev. Abdelkader Abdelli/Suriye
“Bak bey oğlu, yıldızlara bak. Bizim tanımlayamadığımız bir zamanda Tanrıça İnanna, bu yıldızların güzelliğine dayanamayarak tapınağından dışarı çıkmış. İnanna’yı gören ay karanlığa karışıp kaybolunca, çok kızan ana tanrıça An hemen onu yeryüzüne göndermeye karar vererek şöyle demiş,” Ey İnanna! Seni şimdi bizi temsil edesin diye yeryüzüne gönderiyorum. Yeryüzünün en güzel tanrıçası sensin. Gökyüzü kardeşin ay’ın, yeryüzü de senindir. Yalnız seni seçilmiş yapabilmem için bir şartım var; Ay gökyüzüne çıktığında, sen tapınağına gireceksin; sen yeryüzüne çıktığında, ay bulutlardan koynuma girecek. Çünkü yeryüzü de, gökyüzü de her ikinizin güzelliğini taşıyacak kadar büyük değildir.”