Haftanın Kitaplığı – 23 Nisan 2018
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.
SAFLIK – JONATHAN FRANZEN
Çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli temsilcilerinden ödüllü yazar Jonathan Franzen’ın “büyük roman” geleneğine bağlı kalarak kaleme aldığı Saflık adlı romanı Emrah Serden çevirisiyle Sel Yayıncılık etiketiyle yayımlandı.
Düzeltmeler ve Özgürlük’ün ardından başarılı olay örgüsü, derinlikli karakterleri ve sorgulatan bakış açısıyla Saflık da etkileyici bir modern klasik özelliği taşıyor.
Bir anne ve kızın “tuhaf” ilişkisiyle başlayan olayların üzerindeki perde kalktıkça sınırları aşan ve yıllara uzanan girift bir ilişkiler sarmalı açığa çıkıyor. Tatminsiz bir aşk yoldan çıkmaya, bir sırrın ağırlığı kontrolü kaybetmeye, intikamın çürütücü hazzı ise yeni krizlere yol açarken doğru ve yanlış, iyi ve kötü, haklı ve haksız arasındaki çizgiler bulanıklaşıyor. Dünyadaki tüm dengelerin değiştiği, Doğu Almanya’nın ilkel fişleme yöntemlerinin yerini dijital casusluğa bıraktığı, yıkılan duvarların doyumsuzluk da dahil yeni sınırlar inşa ettiği uzun bir kesitte, değişmeyen nadir olgulardan birini; aile kurumunun çöküşünü de incelikle örüyor Franzen.
GÜN SEVİNCİN KAVŞAĞINDA – FERİDUN ANDAÇ
Gün Sevincin Kavşağında deneysel öykülerden oluşuyor.
Yaşam kavşağı, zaman kavşağı ve dil kavşağında buluşan her bir öykü anlatıcısının da anlatıları kurma bakışını/serüvenini içeriyor.
Feridun Andaç bu kez öyküde yaşananla anlatılan, düşlenenle kurgulananın oluşma seyrini dış-iç anlatılarla yansıtıyor. Kurgusal gerçeklikle yaşamsal gerçekliklerin buluşma, dönüşme durumlarında var olabilen öykülerini de birer deneysel anlatı olarak nitelendiren Andaç, okuru insan ruhunun yolculuklarına çıkarıyor.
Yaşanan zamanla yazılan zamanın labirent anlatıya dönüşmesinin deneysel metinleri olarak da okunabilir.
“Yazmaya başlarken bir söz, bir kavram ya da bir imgeden yola çıkıyorum. Sonra, hayata dair birçok şey gelip buluyor beni.
Yazının önünü yazı açıyor. Bir önce söylediğin söz, kurduğun cümle sonrasını getiriyor.
İlk söz önemlidir bunun için.”
SANİYEDE BEŞ BİN KİLOMETRE – MANUELE FİOR
Lucia ile Piero arasındaki ilişkiyi okuyucuyu zaman ve mekanda yolculuğa çıkararak anlatan “Saniyede beş bin kilometre”de yazar Manuele Fior, aynı zamanda bir neslin portresini çizmeye soyunuyor: Otuzlarını devirmiş, huzursuz ve arayış içinde bir nesil. Kaçma isteği ile köklerine dönüş nostaljisi arasında kalmış… Hayata dair binlerce seçenek önünde sıralanmışken bunların arasından kendisine en uygun olanı bulmaya çalışan, bu amaçla farklı diyarlarda maceralara atılan, yeni yollara düşmekten geri durmayan ve zaman zaman kaybolan bir nesil.
2011 yılında Uluslararası Angoulême Çizgi Roman Festivalinde büyük ödülü de kazanan İtalya-Norveç-Mısır üçgeninde geçen bu modern zaman aşk hikayesi, çizerin nefes kesen suluboya çizimleriyle canlanararak enfes bir grafik anlatı örneği sunuyor.
GEVİŞGETİRENLER ZAMANI – JOSE J. VEİGA
Delidolu Yayınları, Brezilyalı usta yazar José J. Veiga’yı ilk kez Türkiyeli okurlarla buluşturuyor.
Gevişgetirenler Zamanı, tahakküm edenle tahakküm altında kalanın ilişkisini sorgulayan tekinsiz bir öykü anlatıyor.
Gerçekçi anlatımında sembolizmden beslenen Gevişgetirenler Zamanı, küçük kasaba yaşamının evrenselliğini ortaya koyan, gizemli ve karanlık bir roman.
José J. Veiga, daha ilk satırlarından itibaren okuru ele geçirmeyi başaran romanı Gevişgetirenler Zamanı’nda, çok katmanlı ve derinlikli bir metne imza atıyor.
Hayatları iç içe geçmiş, neredeyse bir bütün haline gelmiş Manarairemalılar, bir gün, nehrin öte yanındaki çayıra yerleşen gizemli adamlarla güne uyanır. Kim oldukları ve nereden geldikleri bilinmeyen bu esrarengiz adamlar, yarattıkları korku, endişe ve öfke ile kasabanın toplumsal hafızasında derin izler bırakacaktır.
“Küçük kasaba sıkışmışlığını” tekinsizce anlatan Gevişgetirenler Zamanı, belirsizliklerle dolu bir atmosferde, tedirginliğin iktidarıyla başa çıkmaya çalışan bir avuç kasabalının mücadelesini konu edinen, çarpıcı bir roman.
Her şehrin, her kasabanın, halkı aklın yoluna davet eden bir deliye ihtiyacı vardır.
İnsana ve doğaya ait olan her şey, kendine yeni bir ifade alanı yaratıyor Kör Islık’ta. Eyüp Tosun, mekânla birlikte hareket eden duygulara, seslere ve karakterlere hayat veriyor. Kör Islık, beklemenin de varmak olduğunun altını çizen bir ilk kitap.
“Mekân benim kıyafetim gibi. Merdivenlerin eskiyen yanlarını bile bilirim. İnsan nereye basarsa orası kıymetli oluyor. Yara da öyle, nerene gelirse orası kıymetli. Şifa. Metruk dil. Yabancılık. Kesik bir dil türetti modern hayat. Dili- miz yaraymışçasına eksiltili sözcükler. Islıklar körleşti. Hatırlamak namümkün! Hepinizin öksürüşünü biliyorum. Ses dalgalarınız ciğerinizi ele veriyor. Beton sevmeyin, mezarda bile! Çünkü yılan ve haşere için engel yok, korkmayın. Ölüm. Herkese eşit. Sabır, yok kimsede!”