Haftanın Kitaplığı – 22 Nisan 2019
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.
NADJA – ANDRE BRETON
“Kimim ben?” insanlığın en temel sorularından biri olsa gerek bu. André Breton imzalı ‘Nadja’ bu sorunun peşindeki bir arayışın romanı. Aranansa Fransa’nın başkenti Paris’in sokaklarında gerçekle düş arasında gidip gelen, bir görünüp bir kaybolan ve hep biraz eksik görünen nadide bir umut kıvılcımını arıyor. Ezoterik bir aşkın en mahrem taraflarını cesurca dile döken ‘Nadja’ benliğin karanlık köşelerine de ışık tutuyor.
BİR ŞİZOFRENİN YAŞAMI-DELİLİK İLE DAHİLİK ARASINDA BİR HAYAT – ELYN R. SAKS
Elyn R. Saks; Oxford ve Yale Üniversitelerinden felsefe ve hukuk diplomaları almış, lisanslı psikanalist, akıl hastaları hakları savunucusu, akademisyen, başarılı bir kadın ve bir şizofren.
Hayatının büyük bir kısmını hastalığına direnerek ve aynı zamanda onu gizlemeye çalışarak geçirmiş, alabileceği her tür psikiyatrik yardımı almanın yanında, kendi gibi akıl hastalığıyla boğuşanlara hem manevi hem de hukuki destek vermiş. Bir Şizofrenin Yaşamı, Saks’ın işte bu zorlu yolculuğunun; akıl hastası damgası yememek için uğraşan hırslı bir kadının çocukluğundan, kafasının içinde sesler duyan, intihara meyilli bir “deli”ye dönüştüğü yetişkinliğinin apaçık ve sıra dışı hikayesi.
Ben tüm bu insanlardan ve daha sayamayacağım kadar çok sayıda kişiden yaşamaya değer bir hayat sürebilmek için ihtiyacım olan şeyleri aldım. Bu kitabı yazarak, başkalarına kendi hayatlarını biraz daha iyi kılabilmelerine yarayacak birtakım şeyleri alabilmelerine yardımcı olabildiğimi umarım.
Saks, sağduyusu ve zekâsı sayesinde çektiği çileleri çok büyük bir netlik ve hassasiyetle tarif ediyor… Özellikle de dostluğun ve sevginin iyileştirme gücünü anlattığı pasajları insanı derinden etkileyen bir duygusallıkla kaleme almış.
—The Washington Post
ÇAMUR ÇOCUK – STEVE TASANE
Steve Tasane’in savaş, mültecilik, göçmenlik ve kimsesiz çocuklar gibi hassas konuları yine çocukların gözünden anlattığı romanı Çamur Çocuk, Gizem Şakar’ın çevirisiyle, Genç Timaş etiketiyle yayımlandı. Bir grup belgesiz göçmen çocuk, mülteci kampındaki yeni hayatlarında sıkışıp kalır. İsimlerini ve nereden geldiklerini bilen, ancak kimlikleri olmadığı için sadece harflerle adlandırılan bu çocuklar, hikâyelerini anlatmak ve bir yuvaya sahip olmak isterler. Kendi aralarında yeni bir aile kurmaya çalışırken eski kimlikleriyle ilgili hatıralarını da canlı tutarlar. Çocuklar seslerini duyurabilecek ve insanları kendilerine inandırabilecekler mi? Ya başaramazlarsa onlara ne olacak?
11 yaş ve üzeri herkes için anlatılan bu hikâyede anlatılanlar mülteci kampındaki çocukların gerçekte yaşadığı olaylar. Kitap sadece çocukların bu kamplarda çektikleri acıları değil, her şeye rağmen yaratıcılıklarını, bir yere ait olma isteklerini, beslenmeye, gülmeye ve oyuna olan özlemlerini ön plana çıkartıyor.
TEK İSTEDİĞİM HER İKİSİ BİRDEN – MAILE MELOY
Aslında bizim için uzak bir coğrafyanın, Montana’nın herkese tanıdık gelecek öykülerini bir araya getiriyor ‘Tek İstediğim Her İkisi Birden’. İlk rastladığı kadına tutulan yalnız bir çiftlik çalışanı, karlı bir gecede aşk ve ihanet hakkında sohbet eden huzursuz, tedirgin iki kadın, kızını öldüren adamın sevgilisiyle otel odasında buluşan bir baba, karısını genç yüzme hocasıyla aldatan bir koca, ölen arkadaşının sevgilisine duyduğu arzuyla ona yardım etmek arasında kalan santral işçisi, babasının müvekkilinin tacizine uğrayan bir genç kız. Hiçbirine yabancılık çekmeyeceksiniz.
BEŞİNCİ ÇOCUK – DORIS LESSING
2007 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Doris Lessing’in “şeytani çocuk” imgesini ustaca kaleme aldığı romanı Beşinci Çocuk, Niran Elçi’nin çevirisiyle Delidolu Yayınları etiketiyle yayımlandı. Annelik, toplumsal normlar, ahlaki seçimler ve aile ilişkileri gibi meseleler üzerine düşündüren Lessing, hiç kimsenin hoşlanmadığı, hatta içten içe korktuğu için uzak durmayı tercih ettiği olağandışı bir çocuğa sahip olmanın yol açtığı ruhsal etkilere odaklanarak, onu sevememenin yarattığı suçluluk duygusunu cesaret isteyen bir dürüstlükle anlatıyor. Harriet ve David, geleneksel aile yapısının önemini yitirdiği bir toplumda, akrabaları bir araya getirdikleri büyük evlerinde dört çocuklarıyla mutlu bir yaşam sürmektedir. Dışarıdaki yıkıcı dünyanın etkilerinden uzak, düşledikleri eski moda değerlere adanmış huzurlu yuvayı kurmakla övünen çiftin yaşamı, beşinci çocukları Ben’in doğumuyla altüst olur. Harriet, içinden çıkan bu çirkin, iri ve kontrolü güç bebekle birlikte hiç tanımadığı bir karanlıkla ve ummadığı bir toplumsal tepkiyle karşı karşıya kalır; bir zamanlar gerçek kıldıkları aile düşü giderek kâbusa dönüşür.