Haftanın Kitaplığı – 16 Nisan 2018

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.

İNCELİKLİ ŞEYŞER – GERMANO ZULLO/ALBERTİNE

Keşfedilmeye Bekleyen “İncelikli Şeyler”

İsviçreli yazar Germano Zullo ile illüstratör Albertine’nin hayatta keşfedilmeyi bekleyen küçük ayrıntılar üzerine hazırladığı kitapları İncelikli Şeyler, Damla Kellecioğlu çevirisiyle, Desen Yayınları tarafından yayımlandı.

2011 Sorcières Ödülü’nün yanı sıra 2012 New York Times En iyi Resimli Kitap Ödülü ve 2014 São Paulo Büyük Ödülü’ne değer görülen İncelikli Şeyler okurları umut veren bir dünyaya davet ediyor. Küçücük bir ayrıntının bile dünyayı değiştirmeye yetebileceğini gösteriyor.

“Kamyonun arkasındaki tüm kuşları gökyüzüne salan bir adam, en köşede ufacık, utangaç bir kuş görür. Bu ufak, siyah kuşun uçup arkadaşlarının peşine takılmak gibi bir niyeti yoktur. Çünkü bazı günler farklıdır. Bu günleri farklı kılansa ayrıntılardır ve biri bile dünyayı değiştirmeye yeter…”

HEP HIZLI OLUR – CHRİSTOPHER KLOEBLE

Bir kardiyoloğun manikürlü parmakları ne kadar süresi kaldığını göstermişti. Fred’i elinden tutup doktorun arkalarından seslenmesine aldırış etmeden hastaneden ayrılmışlardı.

“Beş parmak çok kötü Albert.”

“Hayır, Fred. Beş parmak o kadar da kötü değil,” diye karşılık vermişti Albert.

“Gerçekten mi? Sende kaç parmak var? Ölmene kaç parmak kaldı?”

Tüm zamanını ansiklopedi okuyarak ve yeşil arabaları sayarak geçiren babasına babalık yapmak zorunda olan Albert, hiç tanımadığı annesini arıyor. Ona yardım edebilecek tek kişi, ne söylediğinin farkında dahi olmayan Fred. Ve o ölmek üzere!

Christopher Kloeble, zamana karşı savaşan Albert’ın hikayesini anlatırken hassas bir aile romanı ile eğlenceli bir yol romanını bir araya getirmeyi başarıyor.

“Etkileyici! Kloeble’nin sinematik bakış açısı ve canlı öykü anlatımı, okuru insani ve ahlaki değerlerle sarıp sarmalıyor.”

– Publishers Weekly –

ZUZU İLE BABASI – REFİK DURBAŞ

Refik Durbaş’tan “Zuzu ile Babası”

Şiirimizin yaşayan önemli isimlerinden Refik Durbaş’ın çocuklar için kaleme aldığı öykü kitabı Zuzu ile Babası, hep kitap etiketiyle yayımlandı.

Çağrı Odabaşı’nın resimlediği ve 7 yaş üstü tüm çocuklara hitap eden kitap, sevdiği şeyleri çocuğuyla paylaşmak isteyen bir baba ile tatlı oğlu Zuzu’nun maceralarından oluşuyor.

​Zuzu tatlı mı tatlı, meraklı mı meraklı bir erkek çocuğudur. Babası ile arası pek iyidir. Peki, tüm bunlara rağmen babaları anlamak mümkün müdür? Babasına hayran olan ve onunla vakit geçirmeyi seven Zuzu için bu pek mümkün değil.

BİR TÖS VARDI – FAKİR BAYKURT

Bir yaşam bu, özyaşam…

Anımsayacaksınız, 1965–71 yılları arasında bir TÖS vardı. Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın kısa adı böyleydi. Okulların “Uyu uyu yat uyu!” diye derse başlamasına karşı çıkıyor, “Uyan Alim, uyan Gülüm!” denilmesini istiyordu.

Bu kadar değildi elbet; öğretmenler adına eğitimin yönetimine katılıp onu yurdun ve halkın yararına çevirmek çabasındaydı.

TÖS, 1961 Anayasasına göre kurulmuştu;  o anayasa 1971’de askersel darbeyle kaldırılınca TÖS uzun yargılamadan geçerek aklandığı halde, öbür kamu personel sendikalarıyla birlikte kapatıldı.

Yurdumuzun ovasından, dağından yalımlar gibi geçen TÖS’ün güzel öyküsü içinde yer aldım. O nedenle özyaşam kitaplarım arasına onun öyküsünü de kattım. Emdiğim sütün, yediğim ekmeğin karşılığıdır bu; görevimdir.

DÎVAN YOLU’NDAN PERA’YA SELÂMETLE – M. KAYAHAN ÖZGÜL

Dîvan Yolu’ndan Pera’ya Selâmetle

M. Kayahan Özgül’ün, “Modern Türk Şiirine Doğru” alt başlığıyla 2006 yılında çıktığında edebiyat çevrelerinde ilgiyle karşılanan inceleme kitabı Dîvan Yolu’ndan Pera’ya Selâmetle, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlandı.

Kitap, klasik Osmanlı şiirinden yeni Türk şiirine geçiş sürecini bütün unsurlarıyla gözler önüne seren kapsamlı bir çalışma. Edebiyatımızın geçmişine ve bugününe yepyeni kavrayışlar getiren, yorumlar ve yöntemler öneren değerli bir başvuru kaynağı. M. Kayahan Özgül, Modern ve Klâsik kavramlarının edebî çerçevesini kurarken evrensel kıstaslara ve yöntemlere başvuruyor; birbirinden ilginç örneklerle Türk edebiyatı tarihçiliğini çepeçevre kuşatan bir eleştiri silsilesi ortaya koyuyor.

M. Kayahan Özgül kitabının sunuşunda şunları dile getiriyor:
Şiir uzun ve serüvenli bir yolculuktur; lâkin, bazen yolculuk olduğu farkedilmez, bazen de ne kadar uzun sürdüğü… Kimi zaman maceraları anlaşılmaz, kimi zaman da varılmak istenen menzile ulaşıldığı… Klâsik Osmanlı şiirinin sergüzeşti, Topkapı Sarayı’nın cümle kapısı önünden başlar. Dîvanyolu’ndan âheste-beste bir yürüyüşle Haliç’e kadar gelişi üç asrı bulan şiir, Azapkapısı kıyılarında şöyle bir soluklanır. Karşıya geçmek için üççifte kayık aramakla oyalanırken cisr-i cedid de tamamlanıvermiştir. Dört asır boyu Pera’ya çıkmak ihtiyacı duymayan Osmanlı, artık oraya ulaşımın en kolay yolunu aramakta ise, şiirin de bu kestirme yolları kullanma hakkı kendiliğinden doğmuş demektir. Elinizdeki kitap, işte bu cevelânın iki menzil arasını anlatıyor. Yolculuğunu Haliç sahillerinden aktarmaya başladığı şiiri, Unkapanı yokuşunu kan-ter içinde tırmanırken yalnız bırakacak. “Koca bir seyahatin ne de küçük parçası!” demeyin; zîrâ, şiirin bu iki nokta arasını katetmesi bile iki asrı buldu ve şu koca kitabı doldurdu. Ötesini varın siz düşünün.

GÜZEL SANATLARIN BİR DALI OLARAK EVLİLİK – JULİA KRİSTEVA-PHİLİPPE SOLLERS

Ağızlarından çıkan her sözcüğü sanat, edebiyat ve felsefeye bağlayabilen bir çiftten entelektüel evlilik, özgürlük ve ötesi…

Evlilik çoğu zaman taraflardan birinin kurban konumunda olduğu bir çatışmadır. İnsanlar birtakım hesaplarla ya da aldatıcı hayallere kapılarak evlenir; zaman, kitabına uygun bu kırılgan sözleşmeyi yıpratır, evlilik bozulur, insanlar yeniden evlenir ya da karşılıklı hayal kırıklıkları arasında çakılıp kalır.

Burada öyle bir şey yok: Her iki taraf da eşit olarak, birbirini sürekli olumlu etkileyerek kendi yaratıcı karakterini koruyor. O halde burada düzen meraklısı ama çözülen toplumun kabul etmekte zorlandığı yeni bir aşk sanatı söz konusu. Her türlü gericiliğe karşı bir sosyal eleştiri ve özgürlüğe düzülen şiirsel bir güzelleme olarak evlilik? Deneyin. – Philippe Sollers

Julia (1941, Bulgaristan, Sliven doğumlu) ile romanlarında inanılmaz tuhaflıkların altını çizen Philippe’in (1936, Fransa, Bordeaux doğumlu) 1966 yılının Paris’inde karşılaşma şansları neydi? 68 Mayısı’ndan hemen önce, o sırada ve sonrasında birbirlerini sevme şansları? Peki 1967’den bu yana evli kalma şansları? Çok az, ihtimaller hesabı yapılsa 0’dan sonra astronomik bir sayılar dizisi eklemek gerekirdi… – Julia Kristeva

 

What's your reaction?

tr_TRTurkish