Haftanın Kitaplığı – 08.01.2018
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.
LAMBALO VE KAŞA
Gürcü edebiyatının önde gelen yazarlarından Miheil Cavahişvili’nin 1925 yılında kaleme aldığı Lambalo ve Kaşa Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Urmiye Gölü civarında geçen olayları konu alan dramatik bir roman.
Cavahişvili, savaşın masum insanların hayatlarını nasıl bir cehenneme çevirebileceğini, siyasetin kirli ellerde din ve milliyetçilikle birleştiğinde nasıl büyük ve kitlesel bir silaha dönüşebileceğini ustalıkla anlattığı romanında okurunu, yarattığı sıra dışı karakterler üzerinden insan ruhunun karanlık dehlizlerine ayna tutan bir yüzleşme yolculuğuna davet ediyor. Lambalo ve Kaşa arka planda akıp giden tarihsel gelişmeler ışığında, savaşın tüm aktörlerini ete kemiğe büründüren usta işi bir alegori.
Sahipsiz kalan köpekler aşağılara indiler. Önce biri ulumaya başladı; sonra ikincisi ve üçüncüsü ona cevap verdi. Sonra bütün vadi öylesine umutsuz inlemelerle dolup taştı ki, sanki olduğu yere çökmüş olan binlerce köpek, başlarına gelen felaketi ve kimsesiz kalmış olmalarını semalara haykırıyordu. O günden sonra o köpekler Asuri köylerine gidecek ve bir lokma ekmek verecek olan yeni sahipler bulmaya çalışacaktı.
1951 – LEVENT CANTEK, SEFA SOFUOĞLU
Levent Cantek’in kaleme aldığı, Sefa Sofuoğlu’nun çizdiği 1951 isimli grafik roman, İletişim Yayınları etiketiyle 12 Ocak’ta raflarda yerini alacak.
Hem grafik roman hem de edebiyat okuruna hitap eden bir roman olan 1951’de kardeşinin intiharı sonrasında, bu intiharın izini sürmek için Ankara’ya gelen bir İstanbullunun hikâyesinin etrafında dönemin Ankara’sının panoramasını yansıtılıyor.
1951, çok eski ve çok uzak durmayan bir muammanın, her şeyin kullanılıp atıldığı bir dünyanın hikâyesi. Tenhaları, geceleri, muktedirleri… “Kahrolasın Ankara! Ne yaptın benim kardeşime?”
BABİL PRENSESİ – VOLTAIRE
Şair, romancı, oyun yazarı, sivri dilli tartışmacı, filozof, tarihçi ve ahlâkçı Voltaire, Fransız yazarlarının en büyüklerindendir. Aydınlanma Çağı on sekizinci yüzyılda Fransız düşüncesi bütün Avrupa’yı etkilerken Voltaire de Fransız düşüncesini etkilemiştir. Tüm yapıtlarında doğayı, özgür düşünceyi, bilimi ve insanın mutluluğu için toplum yaşamında laikliği savunan Voltaire, sağlığında yayımlanan son yapıtlarından biri olan Babil Prensesi’nde de bu çizgisinden şaşmıyor. Gerçekdışı dekorlarda geçen inanılmaz olayları zevkli bir dille anlatırken okurunu aydınlatmaktan geri kalmıyor. Babil Prensesi, eski çağlarda geçen bir aşk masalı. Hükümdar babası, güzeller güzeli kızı Formozant’a yaraşır bir damat bulmak için bir yarışma düzenler. Yarışmaya yalnızca Mısır firavunu, Hint şahı ve İskitlerin kralı katılır. Ancak son anda yakışıklı bir genç çıkagelir. Bir çobandır bu genç adam. Tek boynuzlu bir atı, bir anka kuşu ve bir uşağı vardır yalnızca. Prensese deli gibi âşık olur; aşkı karşılıksız değildir.
YASEMİN ADAM – UNICA ZURN
“Umuttan kurtuluş özgürlüktür,” diyen Unica Zürn, 1970 yılında bir otelin altıncı katından atlayarak yaşamına son veriyor.
Alman edebiyatının en sıra dışı yazarlarından olan Zürn’ün yaşamı ve yapıtları birçok açıdan Tezer Özlü’yü hatırlatıyor. Metinlerine sirayet eden intihar teması ve otobiyografik izler, psikiyatri kliniklerinde geçirdikleri zamanlar… Unica Zürn, Yasemin Adam romanıyla şizofrenisini konuşturuyor. Hastalığının bastırılmış ve sınırlandırılmış düşüncelerini yazıya geçiriyor.
TAZI YOLCULUĞU – CHARLES DARWIN
Tazı Yolculuğu hiç şüphesiz Charles Darwin’in hayatındaki en şekillendirici ve en etkili olaydı. 1831’de başlayıp 1836’nın sonlarına doğru tamamlanan bu yolculuk onun yumuşak başlı ve amaçsız bir genç adam olmaktan çıkıp doğa tarihi ve jeoloji konusunda bilgi sahibi bir uzman haline gelmesini sağladı. Yolculuk Darwin için eşsiz bir fırsattı ve bilimsel gözlemler yapmasını, hayvan ve bitki türlerini toplamasını, o zamanlar Avrupalı doğa bilimcilerin çok az fikir sahibi olduğu bir dizi ülkeye seyahat etmesini sağladı. Yolculuk sayesinde din adamı olmaktan vazgeçti ve Londra’nın elit bilim dünyasına katılması gerektiğine ikna oldu. Bu keşif gezisi sayesinde bulduğu türleri sınıflandırdı ve onları tanımladı, gördüğü çoğu şeyle ilgili pek çok kitap ve bir sürü makale yazdı.
Darwin Tazı ile yolculuğa çıkmasaydı bugün Birleşik Krallığın en büyük müzelerine dağılmış olan önemli koleksiyonlara, Araştırmalar Günlüğü’ne, Tazı’nın dünya çevresinde yaptığı seyahatlerden elde edilen zoolojik ve jeolojik açıklamaların anlatıldığı metinlere ve tabii ki evrim teorisi diye bir şeye asla sahip olamazdık.
Tazı’da geçirdiği dönem Darwin’in hayatının en muhteşem dönemiydi. Türlerin Kökeni’ni yayımladıktan ve biyolojik devrim yavaş yavaş tamamlandıktan çok sonra, altmış yedi yaşındayken bile Darwin otobiyografisinde hâlâ “Tazı ile çıktığım yolculuk hayatımda yaşadığım en önemli olaydır ve kariyerimin bütün seyrini bu yolculuk belirledi” der.
KIYIDAN UZAKTA – MEHMET EROĞLU
Uzun bir mektup, merhamet istemeyen bir kadın, dalgalı deniz, içli bir itiraf ve “cici kızın” isyanı, derin ve tatlı hazlar, kırık ve tutkulu sevişmeler…
Mehmet Eroğlu, tarzının çok ama çok dışında, başka türlü bir hikâye anlatıyor, yalana dolana, sürüsüyle yeknesaklığa, bulutlu hayata meydan okuyan bir kadını konuşturuyor.
Kıyıdan Uzakta, çarpışmanın novellası, her şey soğuk ve solgunken, yaprak yaprak açılan bir bahar aşkıyla şaşırtıyor.