Defalarca Dinlenecek Şarkılar, Defalarca Aktarılacak Tecrübeler: Bruce Springsteen “Western Stars”
Boğaç Gökmen
Diyeceksin ki patron yapmış yapacağını! Zaten beklenti de bu doğrultuda, o vakit diyelim ki ağanın eli tutulmaz!
Springsteen müziğini yapmış, kaleme aldığı senaryoyu da itinayla filme çekmiş en nihayetinde. Sanırım bundan sonra Sundance, Cannes, Toronto, Berlin gibi film festivallerine göz kırpar bu kayıtlar.
Neden mi böyle bu görsel ayrıcalık? Âdeta bir festival filmi…
Albüme adımımızı attığımız andan itibaren kendimizi başrolünde bulduğumuz bir yol filminde, arka fonda da tüm bu şarkılar akarken buluyoruz da ondan.
Orkestra uyarlamaları üzerinde adım adım genişleyen, ciğerlerine oksijen misali havada gezinen melodileri çeken, bu sayede de âdeta bir uçan halı üzerinde süzülme etkisi yaratan şarkılarla bitmesini istemeyeceğiniz bir seyahat başlıyor da ondan.
Bir tarafıyla da bütünlük ve öykü anlatımı bakımından kendimizi 1982’nin Eylül ayında “Nebraska”nın zihne kazınan sade, bir o kadar da boşluğu dolduran kollarında bulmamız an meselesi oluyor da ondan.
Şöyle bir arkaya baktığımızda da her yanımızın anılarla kaplı olduğunu, bir ötesinde de yaşadıklarımızın, bizi biz yapan deneyimlerle dolup taştığı gerçeğiyle yüzleşiyoruz.
Peki ya sonra!
İç rahatlığıyla dönüyoruz 1975 “Born To Run”, “Badlands” 1978, “The River” tam da 1980 değil mi? Hemen ardından “Born in the U.S.A”, lakin az sonrası “Human Touch”dan bahsetmeden olmaz. Yıllar geçse de demincek, “My Hometown”, “Magic”, “Wrecking Ball” ve “High Hopes”…
Şarkılar kolkola yürüyecektir tecrübelerle…
Hatta “Born to Run” henüz çok yeni, albümün üzerinden iki ay geçmiş ya da geçmemiş, aynı ay Springsteen, Time ve Newsweek’in kapağındadır. Carole King’den Jack Nicholson‘a, Peter Boyle‘dan, Robert de Niro ve Jackson Browne‘a, Jim Messina‘dan Neil Diamond‘a, herkes ufak bir gece kulübü olan Roxy‘de Springsteen’i izlemek için safları sıklaştırmış ve ekip dört gece boyunca orada ikamet ederek altı gösteri gerçekleştirmiştir. “Thunder Road”un rastlanması güç ilk yorumlarından birkaçı da o gecelerde sahneye koyulacaktır bir Eylül ayında.
Üstelik, onlarca yıl sonra Robert De Niro, bahsi geçen gecelerden birinde Springsteen‘in sahneden “you talkin’ to me” diye seslenmesinin yalnızca bir yıl sonrasında çevrilen Taxi Driver filmindeki meşhur repliğine ilham olduğunu söyleyecektir.
Neden mi bu kadar kelam?
Çünkü mühim, herkesin kabul ettiği gibi bu sahnenin ‘Patron’udur Springsteen.
Etkili bir anlatıcı olmanın ayrıcalığı da vardır zati.
“Western Stars”, Birleşik Devletler coğrafyasının tam ortasına konumlu çölleri kat eden otobanlarla çevrili öykülere ev sahipliği yapsa da bizim buralarda Nuri Bilge’nin ‘Bir Zamanlar Anadolu’sunun yoğunluğuna karşılık gelecek hissiyatı yansıtır bir bakıma.
Albümü açan “Hitch Hikin’”, defalarca dinlenecek “Chasin’ Wild Horses”, “Stones” ve “Sundown”, yılların “Downtown Train”ine devam fimi niteliğindeki nefis “Tucson Train”, filmin hemen en başında dinleyenin gönlüne kurulacak “The Wayfarer” ve her türlü ihtimamı hak eden “There Goes My Miracle”.
Başlı başına etkileyici bir Springsteen albümü var karşımızda ve işin içindeki samimiyet de şunu ortaya koyarken,
Defalarca dinlenecek şarkılar, defalarca aktarılacak tecrübelerden geçecektir.
Eyvallah ‘Patron’.
Kapak Fotoğrafı: Danny Clinch