Boğaç Gökmen ile Haftanın Dinleme Odası 1 / 12
Neil Young – Songs for Judy (Reprise)
Neil Young’ın Kasım 1976 ABD turnesinde çeşitli şehirlerde kaydedilen canlı akustik gösterilerinden oluşan “Songs for Judy” yayımlandı.
22 şarkının yer aldığı albümde, daha önce hiç bilinmeyen parçaların yaında meşhur Neil Young şarkılarını da bulmak mümkün. Önemli bir detay olarak, bu mühim koleksiyonun küratörlüğünü Oscar ödüllü yönetmen Cameron Crowe ve konser fotoğrafçısı Joel Bernstein’ın yaptığını görmek ilgi çekici.
24 gün boyunca 12 şehirde ve 18 konserden oluşan turne boyunca gösterileri aslında sadece kişisel zevki için kasetlere kaydetmeye başlayan Bernstein,sonrasında bunun iyi bir fikir olduğunu hissedip bulduğu her yerde boş kaset almaya başlamış. Performansları düzenlemenin kolay bir iş olmadığını söyleyen Crowe ise çok emek gerektiren bir iş olduğunu, günlerce dinleyerek derlemeye çalıştıklarını vurguluyor.
Ortaya çıkan ise, 40 yıldan fazla süredir duyulmamış samimi performansların bir araya getirilmesi oluyor ki tüm bu çabalara değmiş doğrusu.
Emigrate – A Million Degrees (Vertigo / Universal)
Rammstein gitaristi Richard Kruspe, yan projesi olan Emigrate ile yeni albümü “A Million Degrees”i yayımladı. Yeni albüm, 2007 tarihli kendi adını taşıyan çıkış albümü ve 2014’de yayımlanan “Silent So Long”un ardından üçüncü Emigrate albümü olarak geçiyor kayıtlara.
Önceki albümde olduğu gibi yeni çalışmada da sağlam bir konuk müzisyen kadrosunun varlığı göze çarpıyor. 2014 tarihli “Silent So Long”da, Lemmy Kilmister, Marilyn Manson ve Jonathan Davis gibi önemli isimleri ağırlayan Kruspe, bu kez yeni albüm “A Million Degrees” çatısı altında, Rammstein’dan takım arkadaşı solist Till Lindemann, Ghost lideri Tobias Forge namıdiğer Cardinal Copia, Billy Talent solisti Benjamin Kowalewicz ve Margaux Bossieux’u konuk ediyor.
Kruspe, Rammstein kulvarından fazla uzaklaşmasa da farklı katmanlar yakalayıp müziğine monte etmeyi başarmış. Metalin değişik dokulu kumaşlarını kullanıyor Kruspe, punk enerjinin kavrayıcılığını swing ritmlerin hareketlendirici özelliklerini bir araya getiriyor. Normal olarak endüstriyel tınılara da kapısı sonuna kadar açık.
Bryan Ferry – Bitter-Sweet (BMG)
The Roxy Music efsanesi Bryan Ferry yeni solo albümü Bitter-Sweet’i çıkardı.
1920’lerin sonlarında geçen Netflix’in Alman dönem draması “Babylon Berlin”den esintiler taşıyan çalışma, Ferry’nin caz ve blues etkilerine sahip on üç parçasından meydana geliyor. Tahmin edileceği üzere hem sound hem de atmosfer bakımında dönemi buram buram yansıtan caz standartlarına sahip parçalar bunlar.
Albümde, aynı zamanda Roxy Music ve Bryan Ferry’nin daha önceki şarkılarından “While My Heart Is Still Beating” ve “Dance Away”in yanı sıra enstrümantal parçalar da yer verilmiş.
“Bitter Sweet” tam anlamıyla bir zaman tüneli görevi üstlenerek müziğin gücü sayesinde dönemler arası seyahatlerin mümkün olduğunu bir kez daha gösteriyor. 1920’ler, 30’lar Avrupası ve Berlin sokakları ama tedirgin ama tutkulu melodilerin kollarında ve Ferry’nin caz dokunuşlarıyla olanca samimi bir aktarımla kavrayacak duygularınızı.
“Bitter Sweet” bir kara film tadında, sinematik, melankolik dahası dokunaklı bir caz yolculuğu vadediyor.
Jeff Tweedy – WARM (dBpm)
90’ların ortalarından bu yana birbirinden özel albümler yayımlayan alternatif rock sahnesinin önemli topluluğu Wilco’nun solist ve gitaristi Jeff Tweedy’nin yeni albümü dinleyiciyi bekliyor.
Esasen, Wilco takipçileri çoktan lezzeti kavramıştır ancak ilk defa kulak verecekler için de sımsıcak bir işçilik, direkt ruha dokunan, içten akustik bir atmosferin hakim olduğu keyifli bir dinleme sürecine davetli olduğumuzu belirtmekte fayda olacaktır.
“WARM”, Tweddy’nin gitarını sırtına atıp çıktığı bir yolculuk misali, zaman zaman bir otomobilin arka camından ya da istasyondan yeni hareket eden bir trenden yaşamın hem eğlenceli hem de çözüm gerektiren yönlerine bir bakış attığı nefis bir folk zeminine kondurulmuş.
Tweddy, birbirine karşıt hisleri, kişinin zamanla normalleştirdiği davranışlarını masaya yatırırken bunu mütevazı ve en içten motiflerle canlandırıyor. Hani, sabahın ilk ışıklarına dek uzanan dost sohbetleri olur ya, tam da öyle, “WARM”un sıcaklığıyla dinleyiciyi ısıtacağı ve bünyelere ilaç gibi geleceği bariz.
The 1975 – A Brief Inquiry Into Online Relationships (Dirty Hit, Interscope, Polydor)
2013 tarihli kendi adlarını taşıyan albümleriyle alternatif pop/rock sahnesinde boy göstermeye başlayan topluluk, yeni albümleriyle müziklerini olgunlaştırdıklarının ispatı olacak önemli bir adım atıyor.
İsminin de ortaya koyduğu üzere (Çevrimiçi İlişkiler Üzerine Kısa Bir Sorgu) albüm, müzik çevrelerince ‘modern toplumun kaotik, dağınık bir belgesi’ olarak değerlendirilmekte. Topluluk, kendilerini konumlandırdıkları müzik türlerinin yanı sıra nefis bir söz yazarlığı başarısıyla da içini doldurmayı başarıyor bu modern toplumsal belgenin. Kısmen 80’ler tonlamalarının belirdiği şarkıların yanında akustik gitarın sade sözcüklerine yer verirken bir taraftan da deneysel frekanslara girmeyi ihmal etmeyerek anlatmak istediklerini cesurca ifade ettikleri söylenebilir.
Mancherster çıkışlı ekip alternatif seslerin renkleriyle, modern pop penceresinden bakarken, R&B’den brit-pop sularına oradan da pop caz vokallerine değin lezzet kartelasının hayli geniş tutulduğu cazip ve keyifli parçalarla dinleyicisini memnun edecek gibi görünüyor. Açıkçası, alternatif sahneyi takip edenler için yılın kalburüstü albümlerinden birine imza atıyor “The 1975”.
Beth Hart – Live at the Royal Albert Hall (Provogue)
Amerikalı besteci, söz yazarı ve şarkıcı Beth Hart bu yıl içinde yayımladığı ikinci canlı kayıt olan “Live at the Royal Albert Hall” ile huzurlarınızda.
Hanımefendiyi tanıyanlar tanımayanlara, dinleyenler dinlememiş olanlara anlatacaktır ancak önceden ilk anından sonuna kadar doyurucu bir blues şölenine davetli olduğumuzu söylemek şaşırtıcı olmasa gerek. Geçtiğimiz Nisan ayında “Front and Center: Live from New York” ile Amerikalı hayranlarını büyüleyen Hart, bu kez de Londra sahnesinin mühim gösteri mekanı Royal Albert Hall’da seyirci karşısına çıkıyor.
Dokunaklı balladlardan, saykedelik blues parçalarına, Hart’ın sohbeti eksik etmeyen samimi tavırlarından hissiyatın tavan yaptığı dakikalara kadar usta şarkıcının, önce şarkılara oradan da seyirciye nasıl dokunduğuna, 23 parçanın yer aldığı bir canlı kayıt sayesinde de olsa tanık olmak dinleyici için güzel bir fırsata dönüşüyor.