Bize Her Yer Brazzaville, Yeni Durak ‘The Oceans of Ganymede’

O zamana dek çok da fazla dinlememiştim Brazzaville’i, radyoda denk geldiğim şarkılarıyla sınırlıydı ilişkim. Ta ki ‘hadi yarın akşam konserleri var’ dediklerinde ‘olur bir de sahnede görelim şu adamları’ dediğim akşama değin. Zaten daha önce geldiklerinde kaçırmıştım.

Sahneye çıktıklarında neredeyse her şey kafamda canlandırdığım gibiydi. Bir tek şey dışında solist ve gitarcı David Brown’ın gitarı. Adamın gitarı küçüklüğümde öğrenirken boğuştuğum emektar alete çok benziyordu. Çoğu yerinde çizimler ve yazılar vardı. O yıllara gittim bir anda ve ben de karalasaymışım bir şeyler diye geçti içimden.

Öncelikle zaten sade olan soundları sahnede de oldukça doyurucu geliyordu fakat en önemlisi iletişimdeki etkinlikleriydi benim için. Doğduğu kasabada konser veriyor gibiydiler ki bunda seyircinin neredeyse her şarkıya eşlik etmesinin de etkisi büyüktü. Karşılıklı paslaşmalar, atmosferi ve samimiyeti daha da yukarılara taşıyordu. Konser bitip sahneden indiklerinde Brown’ın elindeki cd kutusuyla albümlerini satın almak isteyenlere kendisinin vermesi de sıcaklığı bir kat daha artırmıştı.

Ertesinde eskiye dönük bütün çalışmalarını ters yüz edip dinlediğimi hatırlıyorum. Genelde müzik hakkında düşündüğüm basiti yapıp fakat bunu yaparken de olabildiğince içten ve herkesin olası hayatlarına temas eden öyküleri anlatmak, tam da buydu. Aslında bir ozanlık durumu, bu adamlarda mevcuttu.

Ardından başka konserlerine de denk geldik tabii ki Brazzaville’in. Bir dönem ülkede öyle bir turladılar ve özellikle İstanbul’da üst üste konserler verdiler ki öyle ansızın Taksim’de, Tünel’de ya da Cihangir çevrelerinde David Brown’a rastlamanız olası hale gelmişti

Sıradan, günlük halleri temsil eden melodiler, harikulade yol şarkıları olup çıkıyordu Brazzaville’in ellerinde. David Brown şarkıcı, gitarist ve besteci kimliklerinin yanı sıra bir gezgin olarak da bir çok coğrafyadan hikayeler aktarıyordu bize grubuyla. Bir dönem Beck ile de çalışıp saksafon çalmışlığı olan Brown sonrasında kendi grubunu hayata geçirmişti.

Doksan yedi yılında Kongo iç savaşıyla ilgili bir gazetede okuduğu makaleden esinlenerek Brazzaville adını koyuyordu gruba. 1998’de çıkardıkları ‘2002’ isimli albümlerinden başlayarak kendilerine has naif, bir o kadar da doğrudan hayatın kendinden beslenen sözel içerikleriyle birçok öykü aktarmaya başlamışlardı.

Sırasıyla yayımlanan Somnambulista (2000), Rouge On Pockmarked Cheeks (2002), Hastings Street (2004), East L.A. Breeze (2006), 21st Century Girl (2008), birçok Türk müzisyenle birlikte kaydettikleri ve konserlerini de beraber verdikleri Brazzaville in Istanbul (2009), Jetlag Poetry (2011) ve Morro Bay (2013) albümleri onları bugüne kadar taşıyan ve kulak verilmesi durumunda insani dürtüleri tetikleyecek birçok yolculuk vaad ediyor.

Yeni albüme geldiğimizde ise ‘The Oceans of Ganymede’ yine bilindik Brazzaville çizgisini koruyan bir çalışma olmuş. ‘Happy Man’, ‘Dear Diary’ ve ‘Rockaway Beach’ grupla ilgili tüm içeriği ihtiva edenparçalar olarak dikkat çekiyor. Kısacası albüm Brazzaville’in yalın müzik yolculuğuna eklenecek yeni bir macera olarak dinleyici karşısına çıkıyor.

Yeni albümden de başlayabilirsiniz ama daha önce hiç Brazzaville dinlemediyseniz dilediğiniz herhangi bir albümlerinden başlayarak yaptıkları coğrafyalar üstü ya da bir anlamda dünya müziği denilebilecek çalışmalarını es geçmeyin diyorum.

What's your reaction?

tr_TRTurkish