Bilimkurgu, Uygarlık Tarihi, Dinler Mitolojisi ve Yapay Zekâ: Yüzyıl Serisi, ‘Yeşil Adam’la Devam Ediyor!
Bir yıl önce Yüzyıl Serisi’nin ilk kitabı ‘Bay Binet’ okurla buluştuğunda, Ayşe Acar’a en çok sorulanlardan biri de bilimkurgu ve dinler mitolojisinin nasıl yan yana gelebildiğiydi. Acar, neredeyse tüm sorulara aynı yanıtı verdi: “Dini metinlerdeki sembolik anlatımlar öyle güçlü ki bilimkurgu edebiyatına ilham vermemesi mümkün değil!”
Dini sembolizm ile bilimkurguyu aynı metinde hayal edemememize neden olan bu yaygın önyargı, bilimkurgu tarihinin öncü metinlerinden yalnızca birkaçına bakarak kolayca yıkılabilir. Öte yandan, ‘geçmişten beslenen gelecek’ tezi üzerine muazzam bir macera kurgularken insanlar, robotlar, Humac’ler ve yapay zekâyı yan yana getirip üç kitapta tamamlanacak olan bu serinin, Türkçe edebiyatta türünün ilk örneği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
LATON, KENDİ YAŞAM HİKÂYESİNİN BİNLERCE YIL SONRA, MİLYARLARCA DOĞAL İNSAN, YAPAY ZEKÂ YA DA HUMAC TARAFINDAN
İZLENMESİNİ İSTER MİYDİ?
MUHTEMELEN, HAYIR!
Bugün bildiğimiz haliyle tüm sınırlar ortadan kalktı ve dünya üç bölgeye ayrıldı. Birinci Bölge’de sadece Yapay Zekâlar ve Seçilmiş Doğal İnsanlar, İkinci Bölge’de Robotlar, Üçüncü Bölge’de ise Doğal İnsanlar yaşıyordu ve bölgelerarası ilişkileri düzenleyen tek bir metin vardı: Evrensel Anayasa.
Birinci Bölge’de yaşayanlar bilim, sanat ve felsefeyle ilgileniyor ve teknolojinin verdiği güçle önemli çalışmalara imza atıyorlardı. Bu bölgenin tüm dünyaya damgasını vuran en önemli buluşu, geçmişe ait ses ve görüntüleri vakumlama tekniğinin geliştirilmesiydi; dünya tarihine yön veren pek çok ikonik kimlik, Birinci Bölge yetkililerinin araştırma konusu halini almıştı ve bu yetkililerin başında Bay Binet geliyordu.
Üçüncü Bölge’de yaşayan Doğal İnsanlar, Yapay Zekâ ve Robotlar’la bir arada olmak istemiyor; İkinci Bölge’de bulunan Robotlar ise bu iki bölgenin ihtiyaçlarını üretiyorlardı. Evrensel Anayasa’ya göre sadece Üçüncü Bölge’den Birinci Bölge’ye geçiş yapmak isteyenler başvuruda bulunabiliyor ve eğer nitelikleri uygun bulunursa geri dönüşü olmaksızın Birinci Bölge’ye transfer ediliyorlardı.
Her şey düzgün ve kurallara uygun gidiyor, hiçbir bir sorun yaşanmıyordu. Ta ki bir gün, Birinci Bölge’nin yönetim binası Gri Salon’a bir saldırı düzenlenene dek…
Yapay zekâ, robotlar ve farklı insan türleri üzerinden geleceğin olası kast sistemini resmeden Acar, sinematografik anlatımı ve kurgu tekniğiyle başka bir dünyanın kapısını aralıyor.
“Öleceğini bile bile yaşıyor olmak ne demektir, bilmiyorsun! İstersen sana anlatırım. Anlatırım, ama bir şartım var. Beni yeryüzünün ilk sabahına götürebilir misin? Her şeyin taptaze olduğu güne götür beni. Yüzümü o ilk günkü suyla yıkamak istiyorum. İlk rüzgâr avuçlarıma değsin. İlk toprağa başımı koyayım. İlk gökyüzünden üzerime yağmurları yağdır. Beni o sabaha götürebilir misin?”
Yüzyıl Serisi’nin merakla beklenen ikinci kitabı ‘Yeşil Adam’, kusursuz görünen yenidünya düzeninin arka bahçesine odaklanıyor, uygarlık tarihine yön veren kadim bilgi ve kişilerle geleceğin dünyasını yan yana getirip ustaca harmanlıyor.
Başrolde ise geçmiş ya da gelecek fark etmeksizin yaşamın her alanına sızan, planları bozan ve insanı altüst eden o müthiş duygu, yani ‘aşk’ var. Bir de son bölüme gelene dek tahmin etmenin imkânsız olduğu, sarsıcı bir kapanış…
Acar, edebiyat ve bilimin eşsiz uyumunu yakaladığı romanı ‘Yeşil Adam’da yakın geleceği düşlemekle kalmayıp yapay zekâ ve simülasyon gibi dünya gündemini belirleyen konuları da ele alıyor.