İçimizden Bir Kent Ozanı: Kalben
Çoğunlukla günlük ihtiyaçlara yönelik inşa edilen genel müzik piyasası için zaman zaman kendi iç sesleriyle ortaya çıkıp yeni ve farklı açılımlar sergileyen sesler umut kapısı olabiliyor. Bununla beraber bu durum dinleyici tarafından da müzisyen açısından da heyecan ihtiva eden bir hale bürünüyor. Sonuçta tüm unsurların bu masadan doyarak kalkması çoğu zaman ütopik görünse de karşılığının alındığı memnuniyet veren örneklerin sayılarının artması son zamanlarda yeni kapılar açmıyor değil. Çeşitli kaynaklardan beslenerek kendi metodlarını oluşturup ortaya çıkmayı başaran birçok isme denk geldiğimiz bir dönem geçiriyoruz. İlk adımlarını atmaya hazırlanan kişiler için de bir itici güç olarak algılanabilecek işler piyasada yer bulabiliyor İşin bu tarafından baktığımızda renklilik bakımından desteklenmesi gereken bir süreç olduğunu düşünüyorum.
O vakit bir süreliğine alışılagelmiş tepkilerinizi bir kenara bırakın. Başınıza gelen haksızlıklara, ters giden yaşam şartlarına tam tersi bir açıdan bakmayı deneyin. Ne bileyim, aldatılmak mı? Ani bir işten çıkarılma sürecinde ilk tercih edilen olmak mı? Aslında olası fakat olmasını düşünmek bile istemeyeceğiniz bir sürü aksi gidiş. Şimdi bütün bu gerçeklerle yüzleşip ufaktan alaya almayı deneyin. Belki de bir başa çıkma yöntemi olarak.
Neden böyle bir giriş? Bir yıl kadar öncesinde internet ortamlarında dönüp duran kayıtlarında rast geldiğim bir kız sebebiyle. Aynı böylesi hisler içerisine sokmuştu akşamlık ruh halimi. Ev hali doğallığında görünüşü, arkadaş sohbeti tadında şarkı arası konuşmaları, daha da önemlisi şarkıların melodi ve sözleriyle fark yaratan etkisi bana da geçivermişti.
Kalben’di ismi, ne şahane. Kendine özgü bir edebi metin oluşturmuş, elinde gitarıyla beat kuşağı sayfaları arasından sesleniyordu. Güçlü, mizahi ve aslında bir o kadar da cesur bir aktarım biçimi şekillendirdiği ortadaydı. İsmindeki enerji şarkılarında da yer bulmuştu kendine. Onca karmaşanın içinde boş vermek değil de daha çok bütün olanları ve kendimizi biraz daha az ciddiye alsak fena mı olur diyordu adeta.
İşte tam da bu yüzden doğal takibat altına aldık kendisini. Samimiyet geçivermişti ya bir şekilde geri dönülmesi zor oluyordu. Olmasın da zaten. Dakka başı yakalanabilen yüreklerden olmayabiliyor bazen tesadüf ettiklerimiz. Kısa sürede geniş bir etki alanı oluşturduğu aşikardı. Performansları aynı doğrultuda gitmeye devam ediyordu. Zaten doğallık ve aktarım konusu yaradılışının bir parçası gibiydi. Bir kadın kent ozanı etkisi hiç de fena gelmemişti bunalmış bünyelere.
Şimdi bütün bunları derleyip toparlayıp bir albüm olarak daha büyük kitlelere ulaştıracak olması ve ‘Saçlar’ şarkısına çekilen videonun tesiriyle tekrar bir muhakeme haline geçip bir yıl kadar öncesine bakış atıverme ihtiyacı hissettim.
Albümde ‘Sadece’ ve ‘Saçlar’ın ekstra akustik versiyonları da dahil on beş parça yer alıyor. Söz ve müzikler kendisine ait, sürpriz olarak bir İbrahim Tatlıses klasiği olan ‘Haydi Söyle’nin Kalben’ce bir yorumu da karşımıza çıkıyor.
Haliyle bugüne kadar gitar-vokal dinlenilen çoğu şarkısı düzenleme aşamasında yeni soluklara bürünüp ezgisel ve söylem güçleri açısından da devamlılık sağlayıp yeni lezzetlere dönüşmeleriyle ayrı bir merak yaratacağa benziyor.