Haftanın Kitaplığı – 1 Nisan 2019
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.
UÇ ARTIK – ETGAR KERET
Çağdaş edebiyatın hınzır kalemi Etgar Keret bu kez kanat çırpmaya çalışırken sertçe yere düşenlerin hikayesini anlatıyor. Bu sayfalarda büyük kahramanlıklar, sonsuz aşklar, göz kamaştıran maceralar yok. Bu sayfalarda yalnız ve yalnız umudunu muhafaza edebilen esaslı kaybedenlerin hikayesi var. Kara mizahtan hoşlanan okurun kaçırmaması gereken bir kitap Uç Artık.
DELİRTİLEN KADINLAR-İNGİLİZ VE AMERİKAN EDEBİYATINDA KADIN DELİLİĞİ – GÖNÜL BAKAY
Kadın deliler, acı çekmeye devam ediyorlar.
Belki de yapılması gereken onlara kulak vermektir.
Anlaşılamamaları, doğayla ve onun karanlık tarafıyla özdeşleştirilmeleri, sahip oldukları gücün yarattığı korku; sebep ne olursa ataerkil toplum bin yıllar boyunca kadınları “deli” damgası vurarak terbiye etmeye çalıştı. Sonuçta deliliğin kadınlara özgü bir hastalık olduğunun düşünülmesi, kâh zincire vurulmakla kâh cadı diye yakılmakla sonuçlandı kadınlar için.
Delilik ve kadın kavramının yan yana gelmesinin yarattığı çekicilik, tüm sanat alanları gibi edebiyatı da etkiledi. Edebiyat dünyası da roman, şiir, tiyatro oyunlarıyla çeşitli dönemlerin delilik anlayışına ayna tuttu. Bu gerçeklikten yola çıkan Gönül Bakay, Delirtilen Kadınlar’da okuru tarih boyunca insanoğlunun delilikle macerasını içeren bir yolculuğa davet ediyor, kadınların delilikle sınandığı acılı yaşamlarına değinen bir ufuk turundan sonra da İngiliz ve Amerikan edebiyatında “kadın ve delilik” konusuna eğiliyor. Bakay, kimi zaman kendisi de “deli” olarak nitelendirilmiş 30 seçkin yazarın 37 yapıtını inceliyor.
Delirtilen Kadınlar, hem kadın sorunlarına ilgi duyan hem de edebiyatı hayatlarından eksik etmeyen okurlar için farklı bir pencere aralıyor.
ONA ÇOK BENZİYORUM – VUSLAT ÇAMKERTEN
Ülkenin en ünlü yazarlarından Remzi Bayburtlu’ya duydukları hayranlık, üniversiteli edebiyat sevdalısı Mustafa ve Nilay’ı bir araya getirmiştir. Artık hayatta olmayan Bayburtlu’nun bilinmeyen dünyasına yakınlaşmak ve gerçek hayatına sızmak için bir edebiyat dergisi çıkaracakları bahanesini ileri sürerek yazarın karısı Tülin’den röportaj isterler.
Okur ve yazar ilişkisinin büyülü ve karmaşık dünyasını anlattığı ilk romanıyla etkileyici bir başlangıç yapıyor Vuslat Çamkerten. Yalın bir anlatımla, okurunu edebiyat düşkünlüğünün ve yazma tutkusunun tehlikeli sınırlarında gezdiriyor.
KAN İZLERİNİN PEŞİNDE – GRAEME MACRAE BURNET
Graeme Macrae Burnet’in yayımlandığında yankı uyandıran ve Man Booker finaline kalan suç ve gizem romanı Kan İzlerinin Peşinde, Aslı Dağlı’nın çevirisiyle Monokl Yayınları tarafından yayımlandı.
Burnet, eseriyle bir suç ve gizem romanının Man Booker Finali’ne kalabildiği olgusu karşısında herkes şaşkınlığa sürüklenmişti. Ancak orijinalliği ve sarsıcı kurgusuyla bunun tesadüf olmadığını kanıtlıyor.
“Bu yazıyı, Inverness’e kapatıldığım günden beri bana hiç hak etmediğim kadar nazik davranan avukatım Bay Andrew Sinclair’in ısrarı üzerine yazıyorum. Kısa ve önemsiz bir hayatım oldu ve suçsuzluğumu ispatlamaya çalışmak niyetinde de değilim. Yaşadıklarımı kâğıda aktarmamın yegâne nedeni, avukatımın bana karşı gösterdiği nezaketin altında kalmak istemiyor oluşumdur.
Bay Sinclair, Lachlan Mackenzie ve diğerlerinin cinayetini saran sis perdesinin şartlarını etraflıca ortaya koymamı istedi. Bunu elimden gelen en iyi şekilde yapmaya çalışacağım. Kelime dağarcığımın yetersizliğinden ve yazım şeklimin kabalığından ötürü şimdiden özür dilerim.
Sözlerime, gerçekleştirdiğim eylemin tek amacının babamı son zamanlarda yaşadığı sıkıntılardan kurtarmak olduğunu söyleyerek başlamalıyım. Bu sıkıntıların nedeni, komşumuz Lachlan Mackenzie olduğundan ailemin iyiliği için onu yeryüzünden silip atmalıydım. Ayrıca dünyaya geldiğim günden beri babama yalnızca sıkıntı getirdiğimi ve hane halkından ayrılışımın onun için lütuftan başka bir şey olmayacağını da sözlerime eklemeliyim…”
ADA – MARK JANSSEN
Sıradan Bir Gün’den tanıdığımız Hollandalı illüstratör Mark Janssen’ın hem yazıp hem resimlediği Ada, Sinan Çakmak çevirisiyle Can Çocuk etiketiyle yayımlandı.
Sophie ile babası, bir deniz kazasının ardından kendilerini bir adada bulurlar. Adanın göründüğü gibi olmadığı başta akıllarına bile gelmez. Ada, Sophie ile babasına denizdeki yaşamın mucizelerini gösterir, onları tropik fırtınalardan ve kışın sert rüzgârlarından korur. Ada hayatı sürprizlerle doludur ve adanın da kendi sırları vardır. Aile nihayet kurtarıldığında, Sophie birlikte mutlu günler geçirdikleri “o” nazik adaya teşekkür etmeyi ihmal etmez.