Haftanın kitaplığı – 12 Kasım 2018
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.
SARSINTI – BARIŞ İNCE
Barış İnce’nin Türkiye’nin tüm zamanlarına, artık katran bağlamış acı gerçeklerine dair yazdığı ikinci romanı Sarsıntı, Can Yayınları etiketiyle yayımlandı.
“İsimsiz” bir adadaki esrarengiz cinayetler, ada halkını avucuna almış, mafyalaşmış bir tarikat, bir masa etrafında toplanıp hem kaybolan arkadaşlarının hatırasıyla hem de dostlukları ve aşklarıyla hesaplaşan üç arkadaş ve tüm gizemlere ışık tutacak sahipsiz bir günlük tadında.
“Sustunuz… Uzunca bir süre sustunuz. Niye böylesiniz? Böylesiniz işte. Sevdiğini hiç bağıra çağıra söyleyememişler gibisiniz. Haksızlık görünce dili tutulmuşlar gibi… Suskun. Bedeni huzurda namaza durmuş, kafası başka yerde münafıklar gibisiniz. Verdiğiniz sözleri yutmuş, ettiğiniz yeminleri bozmuşsunuz. Duyulmasından korkmuşsunuz. Olduğunuzdan cesur davranıp zayıflığınızı saklamışsınız. Sesinizin çok çıktığı anlarda boyun eğmişsiniz sanki… Âciz. Keşke söylemeyi değil duymayı öğrenseydiniz…”
DİYALEKTİK MATERYALİZM – HENRİ LEFEBVRE
20. yüzyılın önemli Marksist düşünürlerinden Henri Lefebvre, praksisi diyalektik materyalizmin çıkış ve varış noktası olarak tanımlar: Diyalektik materyalizmin amacı, praksisi berrak bir ifadeye kavuşturmak ve mevcut praksisi bilinçli, tutarlı ve özgür bir toplumsal pratiğe dönüştürmektir. Diyalektik materyalizm bir dogma değil, araştırma ve eylem aracıdır; varlığı ve bilinci tanımlamaz, konumlandırır. Dolayısıyla, onu hakikati anlamanın temel yöntemi olarak kullanan Marksizm de yalnızca siyasal iktisatla ilgilenen bir tür ekonomizm değildir; “olası bireyselliklerin sınırsız çeşitliliği arasında serpilen” bütünlüklü insanlığın özgür toplumunu, komünizmi yaratmak için kullanılacak bir kılavuzdur. Diyalektik Materyalizm formel mantığı aşan ama idealizme saplanan Hegelci diyalektiğin Marksist bir eleştirisi olduğu kadar, Marksizmi bir doğa felsefesine dönüştürerek dogmatikleştirmeyi hedefleyen “kurumsal Marksizme” karşı da teorik bir saldırı…
“Yaşamın anlamı, insan potansiyellerinin tam anlamıyla gelişmesinde yatar. Bu olanağı sınırlayan ve felç eden şey doğa değil, toplumsal ilişkilerin sınıfsal karakteridir.”
MANVES CİTY ve SÜRÜKLENME – LATİFE TEKİN
Edebiyatımızın kitaplarıyla önemli bir yer edinmiş yazarlarından Latife Tekin dokuz yıl aradan sonra iki romanla okurlarıyla buluştu. Yaşadığımız acımasız ve hoyrat günlere ayna tutan Manves City ve Sürüklenme, Can Yayınları etiketiyle yayımlandı.
Manves City, yoksullaşan insanların, yok edilen doğanın, katledilen kadınların, kirlenen derelerin, acımasız holdinglerin, günümüz Türkiye’sinin romanı. Kitap, Türkiye’nin büyük şirketlere teslim olan bir beldesinde, Erice’de yaşananları gözler önüne seriyor. Yıllar sonra hapisten çıkıp memleketine dönen Ersel, dev üretim tesislerinin ve fabrikaların ele geçirdiği bir Erice’yle karşılaşır. Yuvası dağılmış olan Ersel kayıplara karışan üvey kızının peşine düşer. Bu dokunaklı yolculuğunda, yerel bir gazetede yazılarıyla halkın sesi olan çocukluk arkadaşı Nergis, ona eşlik edecektir.
Sürüklenme’nin isimsiz anlatıcısı görünüşte sivil toplum örgütü gibi işleyen bir oluşumun destekçisidir. Bir yolculuk dönüşü, önce uçakta karşılaştığı tekinsiz bir kişinin, sonra bir kâhini andıran karizmatik taksicinin, hatta gökyüzü ve yeryüzündeki tarifsiz güçlerin tesiri altında sürüklenip durur. Örgüte kaynak temin etmek için Türkiye’deki büyük şirketlerin yuttuğu beldelerde ve Rusya’dan İngiltere’ye, Yunanistan’dan Almanya’ya yolculuk eden anlatıcı, bir taraftan örgütün kuruluş amacı konusunda, lideriyle derin bir hesaplaşma içine girer. Öte yandan da kimsesiz, ayrıksı ve ele gelmez gençlere sahip çıkarak kendi hayatına anlam vermeye, yaşadığı derin hüsranı ve zamanımıza has yersiz yurtsuzluk hissini, sevgi açlığını tedavi etmeye çalışmaktadır.
KONUŞAN KALEM – ZEYNEP UZUNBAY
Şair ve yazar Zeynep Uzunbay’ın zorlukların sevgi ve dayanışmayla aşıldığı bir dünyadan seslendiği kitabı Konuşan Kalem, Nesin Yayınevi tarafından yayımlandı.
Uzunbay’ın yalın ve açık yürekli cümleleri hayatın toz pembe olmadığını çocuklardan gizlemiyor; okurunu eşitlik üzerine düşünmeye çağırırken umut aşılamayı da ihmal etmiyor.
“Bahçesinde bir limon ağacı, çatısında güvercinleri olan, şehrin kıyısında bir evde yaşıyor Ali. Limonları her derde deva annesi ve sadece güvercinlerle arkadaş babasıyla… İmkânsızlıkların ortasında kendi küçük renkli dünyasını kuruyor. Hayallerinin peşinde koşarken bir yazarla yolları kesişiyor. Yazarın hediyesi bir kalemle yepyeni ışıklı bir pencere açılıyor önünde.”
QUEER, RESİMLİ BİR TARİH – JULİA SCHEELE, MEG-JOHN BARKER
Queer teori nedir? Genellikle LGBT hareketine dair bir kimlik politikası olarak yorumlanan ve toplumsal cinsiyet rollerini alt üst eden bu düşüncenin temelleri nelerdir? Feminizm ve postyapısalcılık gibi kuramlarla birleşme ve ayrışma noktaları hangileridir? Akademisyen-aktivist Meg-John Barker ile çizer Julia Scheele bu grafik kitapta bir süredir dünyada çığır açan queer düşüncenin ve LGBTQ+ hareketinin tarihçesine tüm yönleriyle ışık tutuyorlar. Pop kültüründen sinemaya, militan hareketlerden akademiye, James Bond ve Judith Butler’dan Oz Büyücüsü’ne önemli isimler ve karakterler aracılığıyla queer kuramı biçimlendiren insanları, düşünce ve olayları irdeliyorlar. Queer: Resimli Bir Tarih, kimlik politikası ve toplumsal cinsiyet rollerinden imtiyaz ve dışlamaya, “normal” kavramını oluşturan statükonun boyunduruğundan kurtulma yollarından cinsiyet ve cinselliğe ilişkin yaklaşımların kültürle ilişkisine ve değişim ihtimallerine dair ufuk açıcı bir gezinti. Verili olan ve dayatılanla yetinmeyip her zaman farklılaşma cüretini gösterebilenlere