Zaman kapsülünde gizemli bir hikâye “Şarkısı Güzel”
Dilek Neşe Açıker’in Şarkısı Güzel isimli dördüncü kitabı Doğan Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Kendisine bırakılan bir zaman kapsülünün gizemini çözmeye çalışan kitabın başkahramanı Neva, hayli ilginç bir karakter. Sevip sevmediğinize emin olamadığınız ama hayatınıza renk katan insanlardan biri Neva. Sosyopat mı yoksa yaralı bir ruh mu sorusunun cevabı tamamen okuyanın yorumuna bırakılan Neva’nın eleştirel tavrı, bazen sertliğe varan çıkışları rahatsız etmekten çok ona sarılıp iyileştirme ihtiyacı veriyor. Neva ete kemiğe bürünüyor ve sanki bir sinema filminde beyaz perdeden okuyucuya bakıyor.
Yer yer eğlenceli, yer yer düşünmeye sevk eden yer yer de araştırmaya yönlendiren ilginç hikâyesi ve diliyle Şarkısı Güzel, okuyucuyu arada bir İstanbul turuna çıkarırken mekânsal açıdan kurgu ve gerçek birbirine karışıyor. Geçmiş ve bugün arasında gidip gelirken bildik mekânların ve yaşamın zaman içinde değişimine şahitlik etmek mümkün.
Kitaptaki en dikkat çekici taraflardan biri ise müziğin serüvene yedirilme şekli. Anlamak için biraz müzik bilgisi gerekse de Neva ve Neveser’le romana katılan müzik, kitabı okurken söz konusu şarkıları fonda dinlemeye davet ediyor. Sanat müziğinden rock müziğe kadar geniş bir yelpazede müzik birikiminin izini sürürken ister istemez kitabı kenara bırakıp o şarkılardan birini dinleme ya da mırıldanma ihtiyacı hissettiriyor.
Yan karakterlerin de oldukça ilginç olduğu bir roman var karşımızda. Sadece bir sayfada rastladığınız bir karakter onlarca yılınızı özetleyiveriyor.
Sıra dışı bir hikâye, sıra dışı bir anlatım var romanda. Sonu ise okuyucuya bir sürü hayal kurma olanağı veriyor.
Arka kapak yazısı;
Kaderin gerçekleşmesi için insanın aklının durması gerekiyor…
Yirmi altıncı yaş günümde, 13.30 sularında kapım çaldı. Soğuktan sümüğü burnunda donmuş, kara kuru bir oğlan çocuğu, elinde tuttuğu zarfla eşikte belirerek, “Abla, bunu sana verecekmişim” dedi. İki kelam edemeden zarfı elime tutuşturan çocuk koşarak merdivenlerden inip sırra kadem bastı.
Mektubu elime aldığımda, yıllar içinde maruz kaldığı nem sebebiyle ıslak gibi duran ucu yırtılmaya başlamıştı bile. Kelebeğin kanadını tutar gibi itinayla tutarak masaya serdim kâğıdı. Nakış gibi işlenmiş satırlar, Sevgili Neva, diye başlıyor, Reng-i Dil imzasıyla bitiyordu. Okudum, bir daha okudum, bir daha okudum. Okuduklarımdan geriye, Çin işkencesine benzer o meşum sual kaldı: “Ben kimim?”
Neva’nın gerçekte kim olduğu sorusunun cevabını bulması için kalan son kapsül ustasına ulaşması gerekiyordu. Hiç tanımadığı, hayatta olup olmadığını dahi bilmediği annesinden aldığı mektuptan anladığı buydu. Hayatının sırrı, “telakigâh” denilen yerdeki bir zaman kapsülünün içinde saklıydı.