Metal Asla Ölmez: Judas Priest, “Firepower”

Bazı kavramları açıklamak için kullanılan genel kabul görmüş isimler vardır. Anahtar kelimeler misali izahı güç hâllerin kilidini açarlar. Bu paralelde müzik dünyasına göz gezdirdiğimizde ise bazı dalları açıklamakta işimizi kolaylaştıran ve ismi söz konusu olduğunda önümüzü ilikleyeceğimiz gruplar çıkacaktır karşımıza.

O yüzden en başta şunu belirtmek gerekiyor ki, Heavy Metal Judas Priest, Judas Priest de Heavy Metal’dir.

Müzik dünyasına dolaylı yollarla da toplumsal yaşamın çeşitli dönemlerine şarkılarıyla, kitlesel kültür hareketleri üzerindeki etkileriyle, bu evrim sürecine devrim niteliğinde faydaları dokunmuş birçok topluluk sayılabilir. Tam da bu esnada konuyu biraz kıvamına getirip yetmişli yılların ikinci yarısında artık rock’n roll’un baştan aşağı zincir ve deriler içine bürünüp lisanının da metal bir omurgaya oturduğu döneme odaklanırsak en başa yazacağımız isim kuşkusuz Judas Priest olacaktır.

Özellikle İngiliz Heavy Metal’inin Yeni Dalgası (NWOBHM) olarak nitelendirilen dönem hakkında bir okuma yapıldığında “Metal Tanrıları” rütbesinin sahibi olduklarını görmek de birçok şeyi açıklayacaktır. Bir müzik akımın başlangıcından beri var olmak, genel gidişata yön verip ilham alınanların başında yer almak, her dönem yenilikçi olmakla adından söz ettirmek ancak bu kalibrede toplulukların harcı olsa gerek.

Şarkılarıyla dünyanın çevresini birkaç kez dönebileceğiniz topluluklardır bunlar ve her daim unutulmaz şarkılara imza atmak gibi de bir karakterleri vardır.

Priest de yine otobanın en hızlı şeridini kullanıp süratinden ödün vermeden tüm gücünü biriktirdiği yeni albüm “Firepower” ile gündemi belirleme özelliğini sürdürüyor besbelli.

“Firepower” hakkında son dönemin metal iştahını en iyi açıklayan albümlerden olduğu anlamına  gelecek boyu uzun lafların tüm türevleri rahatlıkla sarf edilebilir.

Albümün kapak tasarımı paylaşıldığında tüm oklar 1982 tarihli “Screaming for Vengeance”ı işaret etse de mevzubahis içerik tahmin edileceği gibi salt benzerlik üzerinden yapılacak bir tarife sıkıştırılacak türden değil. Bilhassa da “Firepower” ve “Lightning Strike” gibi heavy metal tansiyonu ve çevikliği yerinde peşpeşe iki parçayla açılan albüm içine girdikçe dinleyiciyi avucunun içine sımsıkı alıyorken.

Heavy Metal’in en mühim figürlerinden Rob Halford’un herhangi bir sınır koymaya niyetinin olmadığı vokal şıklığı klasik bir Judas Priest albümü hediye ederken önemli anlarda atılan üstünlük sayılarıyla da ışıldıyor. Glenn Tipton ve Richie Faulkner’ın gitar işçiliği de 80’ler tornasında işlenmişçesine masif tınlıyor.

“Evil Never Dies” ve “Never The Heroes”un nereden baksanız güven veren yapısı albümün çimentosunu sağlamlaştırıyor âdeta. Bir de, laf aramızda “Evil Never Dies”ın orta yerinde gitar solo ardından giren arpej kısmında Mustaine tınıları hissetmek olası. “Guardians”ın kapısını açtığı “Rising from Ruins” başladığı anda ise dinleyici kendini melodik zenginliğine kaptıracağı, ifade gücü hayli yüksek ve zihinde kalıcı hasar bırakacak bir işe bulaştığını anlıyor.

“Spectre”ye gelince, senenin sonuna doğru “en”lerin sıralandığı aday listelerinde çokça görülecek, “en iyi metal performansı” zarflarından isminin çıkması muhtemel şarkılar arasında bariz favori olacaktır. “Traitors Gate”de melodik gitar soloları ve koro kısımlarıyla albümün teknik potansiyelinin en net yansıdığı bir başka parça. “Sea of Red” ise akustik gitarlarla başlayıp bir heavy metal albümünün kapanışını yapmanın en etkili yollarından biri olan epik, tüyleri ürpertecek etkiye sahip. Yani, bu noktadan sonra en başa dönüp albümü birkaç kez daha döndürmek yapılacak en doğru ve kaçınılmaz hareket olacaktır.

40 yılı aşmış topluluklar bunlar, metalin temellerini atmış, inşasında en ön saflarda yer almış, dünyaya yayılmasının sebebi olmuş, saygıyı, sevgiyi her boyutuyla sindirmiş, ders niteliğinde okumaları yapılan şarkıların altlarında imzası bulunan kendi türlerinin mücevherleri.

Üstelik, son yıllarda Judas Priest ve çağdaşı efsanevi toplulukların 70 ve 80’li yıllardaki pırıltılı dönemlerinin yanına oturtulabilecek seviyede bileği bükülmesi zor işlerle karşımıza çıkmaları ise içinde bulunduğumuz dönemin şanşı olarak değerlendirilebilir.

O yüzden son olarak şunu belirtmek gerekiyor ki,

Metal Asla Ölmez.

What's your reaction?

tr_TRTurkish