Yaratıcılık için Karşı Cinse İhtiyacımız Var
Yaratıcılık ve cinsiyet arasındaki ilişki insanoğlunun bitmeyen tartışmalarından biri. Hangi cins daha yetenekli sorusunun yanında, toplum kuralları, aile kavramı, eşitsizlik gibi etkenlerin yaratıcılık ve cinsiyet arasındaki ilişkiyi nasıl inşa ettiği de bu tartışmaları çeşitlendiriyor. Daha çok ayrımcılık yönünden ele alınan konuyu farklı zeminlere taşıyanlar da var. Maria Popova’nın “Psikolojik Androjini Yaratıcılık İçin Neden gereklidir?” adlı makalesinde olduğu gibi.
Mihaly Csikszentmihalyi‘nin çalışmalarından yola çıkılarak yazılan makale, bedenin ve aklın cinsiyeti üzerinde duruyor ve yine toplumsal rolleri sorguluyor.
Psikolojik Androjini Yaratıcılık İçin Neden Gereklidir?
“Yaratıcı bireylerin sadece kendi cinsiyetinin gücüne sahip olmayıp, karşı cinsin gücüne de sahip olması daha muhtemeldir.”
Yaratıcılık üzerine araştırmaların mükemmel kriterlerine rağmen –dört aşamayı içermek üzere, ideal yaratıcı rutinin kavranması bilimi, hafızanın rolü ve yaratıcılık ve mental rahatsızlık arasındaki ilişki– Yaratıcılık üzerine yapılan yoğun araştırmalara rağmen, çok azı cinsiyet ve zihindeki cinsiyetçiliğe odaklanmıştır; ki bunlar bize hayatın nadir olarak eşit bahşettiği kodlardır.
Yaratıcılık: Keşfin ve Buluşun Psikolojisi –anlayış ve etki bakımından yaratıcılık üzerine şimdiye kadar yazılmış kitapların en önemlilerinden biridir– öncü psikolog Mihaly Csikszentmihalyi, eserinde yaratıcı zihniyetin henüz takdir edilmemiş önemli yönünü merakla inceler: Psikolojik androjiniye bir yatkınlık.
Tüm kültürlerde, erkekler maskülen olarak yetiştirilir, feminen olan her şeye kayıtsız ve saygısızdırlar ve bu yönlerini (feminen yönler) bastırırlar, kadınlar ise feminen olarak görülür ve onlardan tam tersi olarak maskülen olan her şeye saygı göstermesi beklenir. Yaratıcı bireyler bu sert cinsiyet rolü etiketlendirmelerinden belli ölçüde kaçabilirler.
Gençlere kadınlık/erkeklik ile ilgili testler verildiğinde, defalarca elde edilen sonuç; yaratıcı ve zeki kızların daha baskın ve diğer kızlardan daha zorlu olduğu ve yaratıcı erkeklerin de daha duyarlı ve diğer erkek yaşıtlarına göre daha az agresif olduklarıdır.
Csikszentmihalyi, androjiniye doğru bu psikolojik eğilimin homoseksüalite durumuyla karıştırılmaması gerektiğine dikkat de çekiyor. O cinsel yaradılışla değil, psikolojik kapasitenin belirlenmesiyle ilgilenir.
Psikolojik androjini çok daha geniş bir kavramdır, aynı zamanda hangi cinsiyetten olursa olsun kişilerin yeteneğini referans alır, agresif ve besleyici, duygusal ve katı, dominant ve itaatkar olma gibi özellikleri üzerinde durur.
Psikolojik androjen kişi, kadın ve erkek yansımalar repertuarının ikisinin de etkisindedir ve dünya ile çok daha zengin bir etkileşim içine gidebilir ve fırsatlar açısından çok daha zengin ve çeşitli spektrumda dünya ile etkileşimde bulunabilir.
Kadın sanatçı ve bilim insanlarının, toplumumuzda yetiştirilen kadınların genelinde daha fazla iddialı olma eğilimi, öz güveni ve alenen agresifliği ortadır.
Muhtemelen, örnekteki erkeklerin kadınsılıkla ilgili en göze çarpan kanıtı, onların aile ve çevrenin hassasiyetleri konusunda önemsiz olarak görüp reddeden diğer erkeklerden daha fazla duyarlı olmalarıydı. Ama sıradan olmayan cinsiyet özelliklerine sahip olmalarına rağmen, onlar olağan cinsiyetlerine özgü özelliklerini muhafaza eder.
Yaratıcılık: Keşfin ve Buluşun Psikolojisi (Creativity: The Psychology of Discovery and Invention) bütünlük içinde okunan bir açığa çıkarıcıdır. Yaratıcı süreç için ideal koşulları kavramayı, yenilikçi zihniyetin temel koşullarını, yaşlanmanın yaratıcılığı nasıl etkilediğini ve Csikszentmihalyi’nin gençlere paha biçilmez tavsiye niteliğindeki 91 yaratıcı öğretisinin listesini içerir.
Fikir ve üreticisi üzerine Ursula K. Le Guin’den özel bir alıntıyla bitirelim.
“Tartışmasız çağımızın en üretken yaratıcı beyinlerinden biri tarafından, cinsiyet üzerine şimdiye kadar yazılmış belki de en parlak düşünce.”