Werner Herzog’un en sevdiği Marlon Brando performansı: “Muazzam, erkeksi bir güç”
Werner Herzog, hayranlarının onun filmlerinde yarattığı ihtişam, varoluşçuluk, sabırsızlık ve genel anlamda sertlik gibi tuhaf birleşimleri için açgözlülük hissettiği nevi şahsına münhasır bir yönetmendir. 1970’lerde ve 80’lerde aktör Klaus Kinski’yle yaptığı filmlerle ve özellikle Aguirre, the Wrath of God ve Fitzcorraldo ile tanınır. Ama Nicolas Cage ile birlikte Bad Lieutenant: Port of Call New Orleans ve Nicole Kidman ile birlikte Queen of the Desert gibi birkaç Hollywood filmi de çekmişliği de var.
Böylesine eklektik bir filmografiye sahip bir yönetmenin tüm zamanların en beğenilen aktörlerinden birine saygı duyması sizi şaşırtabilir. 2010 yılında NPR’a Rogue Film School‘da verdiği film dersleri hakkında konuşurken öğrencilerine Marlon Brando’nun filmlerinden birini gösterdiğini ve efsane oyuncunun en çok bilinen filminin bu olmadığını açıkladı.
Söz konusu film Elia Kazan’ın yönettiği 1952 yapımı Viva Zapata! idi. Film 20. yüzyılın başlarında yaşayan devrimci Emiliano Zapata’nın uyarlanmış bir biyografisi ve senaryosuJohn Steinbeck’ten tarafından yazılmıştı. Herzog’a göre Brando başrol oyuncusu olarak tüm zamanların en iyi performansını sergiliyor.
Yönetmen “Muazzam, erkeksi bir güç gizleniyor. Çok, çok sessiz konuşuyor, ama bunun büyük olacağını biliyorsunuz… yalnızca mitolojide, yalnızca kolektif rüyalarda görülen ama tamamen ikna edici bir şey. Sinemanın en iyi olduğu yer burasıdır – tarihi mitolojik bir şeye dönüştürebildiği zaman” diyor.
Bu tür bir performansın Herzog’a neden çekici geldiğini görmek kolay. Onun filmlerinin çoğu itibarlarını ve hayatlarını büyük bir uyumsuzluk eylemine adayan, ne kadar mantıksız olursa o kadar iyi olan, hayatın içinden gelen büyük figürlere odaklanır. Herzog, Viva Zapata’da özellikle bir sahneyi seçti: Başkanın masasının çevresini saran köylüleri dağıttığı ve sadece bir adamın (Brando) sakince ayakta durduğu, söylemeye geldiği şeyi söylemeden ayrılmayı reddettiği açılış.
Bu, Brando’nun Arzu Tramvayı‘nda çıkış yaptığı rolünden sonraki ilk performansıydı ve eleştirmenler yeterince “Brando” görmediklerini düşündü. On the Waterfront ile sinemada henüz kalıcı bir iz bırakacağını belli etmeye başlayan Brando oyunculuk tarzıyla müzikallere para dökmeye devam eden film endüstrisini sarsıyor, Hollywood’a neler yapabileceğini gösteriyordu.
Hatta rol için kullandığı aksanı ve hareketi öğrenmek için Meksika’ya bile gitti ve çabaları sayesinde ikinci En İyi Erkek Oyuncu Oscar adaylığını almıştı. Ancak filmle tanınan Anthony Quinn oldu ve Zapata’nın kardeşi rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazandı. Quinn bu rolle Akademi Ödülü kazanan ilk Meksika doğumlu oyuncu oldu.
Günümüzde Brando’nun en iyi filmlerinden bahsedildiğinde Viva Zapata! diyenlerin sayısı çok değildir. Bunun bir sebebi Brando’nun beyaz bir oyuncu olarak bir Meksikalıyı oynaması. Ancak Herzog’un iddia ettiği gibi film oyuncunun en güçlü performanslarından birini içerir ve onun büyüklüğündeki bir film yıldızının sıradan bir biyografiyi nasıl sürükleyici bir sinema eserine dönüştürebileceğini gösterir.
far out magazine