Tolga Özbey Yazdı: Sovyetler Birliğinde Batılı Müziğin İlk Sızıntıları: Opera, Jazz ve Rocknroll

Tolga Özbey

İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nde rocknroll için elbette en uygun zaman olduğu söylenemez. Bu dönemde gündemin ana maddesi öncelikle ülkeyi yeniden inşa etmek ve insanların yaşam standartlarını yükseltmekti. Sovyetler Birliği Komünist Partisi, 16-21 yaşlarındaki gençleri ülkelerine yardım etmeye dahil etmeye çalışarak üretken eğlence fikrini yaygınlaştırıyordu. Strateji zekiceydi, hedefe ulaşıldı ve bu da insanların eğlenceye giderek daha fazla zaman ayırmasını sağladı.

Savaş sonrası dönemde normal hayata dönüşün en belirgin işareti, genel olarak dans müziğine ve müzik kültürüne olan ilginin yeniden canlanmasıydı. İşte böyle bir canlanmanın örneklerinden biri: 1952-55’te Everymen Opera’nın efsanevi folk operası “Porgy and Bess” ile dünyayı turlarken, SSCB’ye davet edilmesi, Moskova ve Leningrad’da başarılı performanslar sergilemiş olmasıdır. 1955 ve 1956’da üç hafta boyunca Everyman Opera Şirketi, Leningrad ve Moskova’da Porgy ve Bess’i sahneledi. Önceki iki yılda, Gershwin’in operasının Robert Breen ve Blevins Davis yapımı, ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından finanse edilen Avrupa ve Latin Amerika’yı gezmişti. Ancak Breen Rusya’ya bir performans turu için pazarlık yaptığında, Amerikan hükümeti, diğer nedenlerin yanı sıra, bir prodüksiyonun “siyasi olarak erken” olacağını belirterek finansmanı reddetti. Şaşırtıcı bir şekilde, opera, Sovyet Kültür Bakanlığı tarafından tur masrafları tam olarak ödenerek yapıldı. Büyüyen sivil haklar hareketinin ortasında müzakere edilen bu turun, Soğuk Savaş’ın başlangıcında hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Sovyetler Birliği tarafından farklı zamanlarda finanse edilen sanatsal bir ürün olma özelliğini taşımaktadır.

The New Yorker’ın 27 Ekim 1956 tarihli yazısında tüm turneye dahil davetlilerden olan ünlü yazar Truman Capote izlenimlerini şu şekilde aktarmaktaydı: “Geçen aralık ayının yirmi ikinci perşembe günü, Doğu Berlin’den üç gece iki günlük bir tren yolculuğunun ardından doksan üç Amerikalı, Rusya’nın ikinci en büyük ve en kuzey metropolüne, bir zamanlar St. Petersburg olan liman şehrine şimdi ki Leningrad’a vardı. Onlar, Sovyetler Birliği’ni işgal eden ilk Amerikan tiyatro şirketi olan Everyman Opera Inc.’in ve George Gershwin-Ira Gershwin-DuBose Heyward operası “Porgy and Bess’in prodüksiyonu olan Everyman Opera, Inc’ın oyuncuları ve prodüksiyon çalışanlarıydı. Rusya Kültür Bakanlığı’nın sponsorluğunda Leningrad’da on dört, ardından Moskova’da on iki performans sergileyecekler.”

Ünlü yazar bir ilk olarak tarihe geçecek turne ilgili yazısında ayrıca “Şirketin perşembe sabahı Leningrad terminalinden kiralık otobüslerle geldiği Astoria Hotel, St. Isaac Meydanı’nın etkileyici genişliği üzerinde yer almaktadır.  Bu bir Intourist otelidir, yani yabancıların konaklamasına izin verilen tüm otellerden sorumlu olan Sovyet devlet kurumu tarafından işletilmektedir.  Astoria, haklı olarak, Leningrad’daki en iyi otel olduğunu iddia ediyor.  Bazıları bunun tüm Rusya’nın Ritz’i olduğunu düşünüyor…  En önemlisi, Leningrad’ın en akıllı toplanma yeridir ve akşam sekizden gece yarısına kadar bir orkestra, nadiren dans eden ama suratsız bir şekilde oturup şuruplu Gürcü şampanyasındaki baloncukları sayan bir kalabalık için Rus cazı çalar.

Uzun ve ince detaylarla süslü yazısında Capote ayrıca “Porgy and Bess”te tamamı Amerikan siyah oyuncuların yer aldığı ve geçmişte -yıllar önce- Charleston, Güney Carolina, ABD’de geçen bir halk hikâyesinin Komünist propagandaya uygun olduğu gerekçesiyle seçilmiş olabileceğini” Amerika’daki ırksal eşitsizliğin gözler önüne serilmesi açısından SSCB kamuoyuna sunulmuş olduğunu da şahsi fikri olarak not etmiştir.

siyah bir oyuncu Sovyet halkıyla beraber

Batılı anlamda müziğin Sovyetler Rusya’sında bir ilk olarak tarihsel önemi olan bu turnenin ardından bir başka ilke 1957 yılında SSCB’de düzenlenen VI. Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali’ne rastlamaktayız. Moskova, 131 ülkeden 34 bin kişiyi ağırladığı bu festival boyunca genç Sovyet halkı, farklı ülkelerden aralarında skiffle, rock and roll, doo wop ve caz soundunda birçok grubu da dinlemiştir.  Batı ve Sovyetler Birliği nihayet 1957’de Moskova’da düzenlenen bu festival sayesinde karşılıklı kültürlerini yakından inceleme fırsatı buldular. Böylece, Sovyetler halkı batı müziği ve kültürü ile tanışırken Amerikalılar ve Avrupalılar da Demir Perde’nin arkasında “kızıl şeytanların” değil, normal insanların yaşadığına tanıklık etmiş oldular.

-1957 yılına SSCB’de düzenlenen VI. Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali-

Ünlü caz müzisyeni Alexey Kozlov, 1997’de verdiği bir röportajda festivalden şöyle bahsedecektir: “Bugün yeni nesle “yabancı” kelimesinin o günlerde ne anlama geldiğini açıklamak işe yaramayacaktır. Yabancı olan her şeye karşı nefret yaratmayı amaçlayan güçlü bir propaganda, bu kelime Sovyet vatandaşlarına korku ve hayranlıkla karışık bir duygu yaşatıyordu.  Sovyetler Birliği, turistler veya iş adamları hakkında hiçbir şey bilmiyordu; diplomatlar ve gazeteciler sokaklarda yürümezdi. Bu yüzden Moskova sokaklarında binlerce yabancıyı gördüğümüzde ve onlarla konuşabildiğimizde, büyük bir coşkuyla dolmuştuk.”

Festivalin Sovyet kültürü, toplumu ve yaşam tarzı üzerinde önemli bir etkisi oldu. Sovyet vatandaşları ilk kez spor ayakkabı, badminton, kot pantolon ve rock & roll’un ne olduğunu öğrendi. Ve ilk ikisi Sovyetler Birliği’nde kısa sürede yaygınlaştıysa da diğer ikisini Sovyetlerde daha sorunlu bir gelecek bekliyordu. Yetkililer tarafından yasak olmasa da rock’nroll “kapitalist bir hastalık” olarak görülecek ve müzik ve giyim tarzı olarak işçi ve köylüler ülkesinde kesinlikle hoş karşılanmayacaktı. Ancak, Sovyet gençleri arasında kısa sürede kült öğeler haline geldiler.

Festivale adanmış sayısız şarkıdan biri – “Подмосковные вечера” Moskova Geceleri” – o kadar popüler oldu ki, bugün bile yurtdışında muhtemelen en tanınmış Rus şarkılarındandır. Şarkı İngilizce, İtalyanca, Çince ve İbranice dahil olmak üzere birçok dile çevrilmiştir.

-Ünlü Sovyet şarkıcı Vladimir Troshin’in sesinden Moskova Geceleri-

Kısa süre sonra SSCB’de caz müziği için gerçek bir çılgınlık başladı, öğrenciler az çok başarılı ve yetenekli caz grupları kurmaya başladılar. 1961 yılında, Genç Komünistler Birliği himayesinde, efsanevi caz kulübü “Kafe Molodejnoye” (Youth Cafe) Moskova dinleyicilerine kapılarını açmıştır. Sovyet cazcılarının ve caz hayranlarının Mekke’si olan Moskova “KM” (60-70’lerde Moskova’da Gorki Caddesi’nde var olan Gençlik Kafesi) O kulübün en ünlü yıldızları trompetçi Andrey Tovmasyan ve saksafoncu Alexey Kozlov’du.

1961’de Moskova’da açılan ilk jazz kafesi Кафе “Молодёжное”

1961’de Sovyet caz hayranlarına başka güzel bir sürpriz daha oldu: Benny Goodman SSCB’ye iki aylık bir tur için geldi.  Bu süre zarfında yerel sahneden birçok meslektaşıyla tanıştı, çalışmalarından oldukça etkilendi ve hatta bazı kayıtlarını Amerika Birleşik Devletleri’ne götürdü. Bu arada, Sovyetlerde Mikhail Kull ve Igor Itkin’in çaldığı Blue Bird kulübü gibi diğer caz kulüpleri açıldı.

– Benny Goodman’ın Sovyetlerdeki 1961 konserleri

1962’de Sovyet müzisyenler yeteneklerini dünyanın geri kalanına gösterme şansını yakaladılar.  Sovyet cazının genç yıldızları, Varşova’daki uluslararası müzik festivali Jazz Jamboree’de sansasyon yarattı.  Tovmasyan, Kozlov, gitarist Nikolay Gromin ve diğerleri, SSCB’de kimsenin modern caz çalmayacağını ve özellikle de cazlarının düşüncesizce Amerikan standartlarını kopyalamak yerine müzikte ulusal geleneklere dayanmasını beklemeyen Avrupalı ​​meslektaşlarını oldukça şaşırttı.

Sovyetlerin 60’lar sahnesinin “Интербит ve “Второе дыхание” gibi kült gruplarında yer almış müzisyen Viladimir Krillov, bir röportajında müziğe nasıl başladığını anlatırken döneme bir nebze olsun ışık tutmaktadır. Vladimir Vasilyevich, Sovyet döneminde doğan rock hareketinin aktif katılımcılarından biri olarak her şeye nasıl başladığını şu şekilde anlatacaktır: “Benim durumumda her şey cazla başladı.  Ama benim hikayem, bu hareketin kült figürlerinden, hatta belki de kendi başlarına yaratılan o masal ve mitlerden çok farklı. 1945’te Vladimir Bölgesi, küçük Kolchugino kasabasında doğdum. Babam savaşta bacağını kaybetti, annem ailesini beslemek için Elektrokabel fabrikasındaki atölyelerden birinde üç vardiya çalıştı.

Savaş sonrası dönemin zorlukları özellikle taşrada keskin bir şekilde hissedilmişti ve büyük şehirlere kıyasla kültürel rekreasyon ve eğlence için pratikte hiçbir koşul oluşmamıştı.  Gündelik hayatın griliğinden kurtulmak ancak sinema ve müzik sayesinde mümkün olabiliyordu. Ancak, yerel Kültür Evi’ndeki repertuar küçüktü ve nadiren güncelleniyordu, bu nedenle boş zamanlarımın çoğunluğunu müzikle uğraşarak geçirdim. Savaştan sonra, irili ufaklı bazı işletmelerin kurulduğu bir başka şehir de Kolchugtsvetmet’ti, burada bandolar çalardı. Tatillerde konserler ve hafta sonları danslı müzikal geceler düzenlenirdi. Bu gruplar ilk başta, Sovyet sahnesinin eserlerini ve radyoda çalan popüler yabancı, çoğunlukla Latin Amerika şarkılarını yorumlamaya başladılar. Ama daha sonra, olağanüstü müzik ve organizasyon becerilerine sahip Lera Salnikov, Elektrokabel’deki orkestranın lideri oldu. Olağanüstü bir hafızası vardı: Kompozisyonu yalnızca bir kez dinledikten sonra, her orkestra enstrümanı için parçaların notalarını yazabiliyordu. Bu nedenle, ekibi tarafından gerçekleştirilen eserlerin repertuarı kısa bir sürede genişledi.  Ayrıca orkestrayı caz çalabilir hale getirdi. Piyano ve diğer bazı enstrümanları virtüöz olarak çalan Valera, şehrin yetenekli müzisyenlerini çevresinde topladı. Bunların arasında trompette çok başarılı bir virtüöz olan Stas Strunin de vardı. Sadece en popüler orkestraların profesyonel trompetçileri onun becerisiyle kıyaslanabilirdi ve o bence hepsinden daha iyiydi. Lera’nın gelişiyle birlikte müzisyenlerin görünümü de çarpıcı biçimde değişti. Kendisi gerçek bir stilyagiydi: yukarı çekilmiş şık pantolonu, briyantinli saç modeli, her zaman parlak kravatlı, havalı pantolonlar, yeni moda mokasen ve takım elbisesi ile sadece orkestra personelinin değil, tüm şehrin Leroy’u takip etmeye başlaması hiç de şaşırtıcı değildi… O zamanlar sekizinci sınıftaydım, küçük bir dairede yaşıyorduk.  Akustik altı telli gitar çalıyordum. Ama kendi enstrümanım henüz yoktu. Benim favori müzik aletim o dönemde akordeondu. Komşumuz Tolya Bogomolov çok güzel çalardı, inanılmaz büyüleyici bir şekilde. Bana da nasıl çalınacağını öğretmeyi kabul etti ve ailem bana bir yerden buldukları bir Alman Weltmeister akordeon hediye aldılar.  Komşudan aldığım eğitim elbette birgün sonlandı daha başka bir şansım olmadığı için de enstrümanı nasıl çalacağımı zaten bildiğime karar verdim. Kendi müzik grubumu yaratmanın zamanı gelmişti. Bu girişim hemen meslektaşlarım arasında yankı uyandırdı.  Bir ekip kurduk ve radyoda çalınan popüler bestelere ve şehir pazarında “bones” (röntgenler) elde edilebilecek en son müzikal kayıtlara dayanan bir “konser” programı hazırladık. Bunlar röntgen filmine kaydedilen kaçak ses kayıtlarıydı.  Notaları kendimiz çıkarttık, uzun süre hazırladık ve hatta bahçede birkaç hazırlık konseri düzenlemeyi de başardık. Çevremizdeki insanlar hobimize olumlu tepki gösterdiler. Neyse ki, hemen fark edildik ve okuduğum 7 No’lu okulun amatör performanslarına katılmaya davet edildik. Ayrıca bu sayede devletin sağladığı enstrümanlarımızda olmuştu, bu arada ben de piyanoda ustalaşmaya başladım. Lera Salnikov’un orkestrasından müzisyenler bize amplifikatörlü bir elektrik kontrbas verdiler.  O zaman böyle bir alet mevcut değildi – Elektrokabel fabrikasında ustalar tarafından yapılmıştı.  Artık tam teşekküllü bir caz grubu yaratmak için her şeye sahiptik.”

“Önceleri Alexander Tsfasman, Eddie Rosner, Alexander Varlamov orkestraları tarafından icra edilen caz parçaları yorumlamaya başladık.  Amerikalı caz müzisyenleri Harlem Nocturne ve Petite Fleur’un besteleri.  Habanera ve ek olarak tango, fokstrot, twist, rocknroll, boogie-woogie icra ettik. Leonid Utyosov’un Sovyet cazını çok seçici bir şekilde sevdik ve Oleg Lundstrem’in orkestrasını dinledik.”

– Oleg Lundstrem ve orkestrasından “Sun Valley Serenade” yorumu

Ünlü müzisyen ayrıca aynı röportajda yabancı müzikten bu denli etkilenmelerine neden olarak “Genel gri arka plana karşı öne çıkan ve bizi çevreleyen günlük hayatın bataklığının üzerine çıkaran samimi, yetenekli, parlak müziği sevdik. Ülkede neşeli müziğin fazla olmaması bizim suçumuz değildi.” yanıtını verir.

Erken dönem etkilenimleri için de: “Glenn Miller Orkestrası’nı ilk kez gördüğümüz ve duyduğumuz Amerikan filmi “Sun Valley Serenade” idi. Filmde sadece dört beste kulağa hoş geliyordu, ancak bir taşra kasabasının gri hayatına yeni bir akım getirmek için oldukça yeterliydi.  Herkes kış uykusundan uyanmış gibiydi. Ondan önce, müziğin bu kadar ilham verici olabileceğini hayal bile edemezdim. Lera Salnikov’un böyle bir olayı kaçıramayacağı açıktı. Ekibi anında değişti ve hem enstrümanların kompozisyonu hem de performansların tasarımı ve görünüm açısından tam olarak Glenn Miller orkestrası gibi oldular.  Konserde “Sun Valley Serenade” filminden şarkılar çalınca bütün şehir adeta hayranlıkla donakalmıştı. Daha sonra, bu şarkıların ünlü Sovyet orkestraları, özellikle Lundstrem tarafından nasıl yorumlandığını defalarca dinledim.  Lera bazı açılardan daha da iyiydi. Tek sorun İngilizceydi, neredeyse kimse İngilizce bilmiyordu – o zaman her yerde Almanca öğretilirdi ve buna göre solistler vokal kısımlarını uydurarak icra ediyorlardı. Ve kendilerince, Rusça bazı argo cümleleri eklediler. Açıkçası, benim küçük ekibim Glen Miller çalamazdı aynı sesi elde etmek imkansızdı, çünkü bunun için belirli bir enstrüman kompozisyonu ile büyük bir grup oluşturmamız gerekecekti ki Miller’ın sadece beş saksafonu vardı.  Ancak, In the Mood ve Chattanooga Choo Choo yorumlarını çaldık elbette.  Yorumlarımız çok ilginç, tuhaf ve izleyiciyi cezbeden nitelikteydi ama cazdan çok rocknroll’a benziyordu… Stilyagi, 1957’de Moskova’da düzenlenen Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali’nden sonra ortaya çıktı. Kasabamızda onlara karşı hiçbir kötü tavır alınmadı. Başkentte göstericilerin polis tarafından coplandığını duyduk ama Kolchugino’da kimse kimseye asla karışmadı. Aksine, hem fabrikada, hem de okulda biz aktif olarak desteklendik. Şehir yetkililerinin gençlere karşı da hiçbir düşmanlığı olmadı. Bu arada, Kolchugin fabrikalarını çalışma ziyaretlerinde periyodik olarak ziyaret eden merkezi öneme sahip yetkililer, bu konuda herhangi bir memnuniyetsizlik ifade etmediler. Hatta daha sonraları, onların himayesi sayesinde Electrocable’daki orkestra müzisyenlerinin bir kısmı Moskova, Leningrad ve diğer büyük şehirlere giderek ve buralarda tanınmış orkestralarla ve topluluklarla sahne aldılar. Bu arada Leroy Salnikov trajik bir şekilde öldü, ardından orkestrası eski haliyle var olmadı.  Ne yazık ki, Stas Strunin gibi ekibinden diğer bazı yetenekli müzisyenler de farklı nedenlerden vefat ettiler. Ama bütün bunları çok sonra öğrendim. Bu arada 1963’te liseden mezun olduğumda The Beatles’ı Amerika’nın Sesi radyosunda ilk kez dinlemiştik. Ve neredeyse hemen o dönem orduya gittim.”

Vladimir Krillov’un kült grubu Второе дыхание

Ünlü müzisyen ordu yıllarınız kayıp yıllar mıydı? sorusuna ise: “Hiç de bile. O anda caz ve rock and roll’da gerçek bir patlamanın olduğu Doğu Almanya’ya gittim. Bu müzik orada radyoda serbestçe çalınıyordu ​​ve hatta bir kısmı plak olarak yayınlandı. Louis Armstrong gibi dünyaca ünlü sanatçılar buraya konserler vermek için geldiler. Ne yazık ki, performansına ulaşamadım, ancak bundan sonra GDR’de yayınlanan bir plağı hemen satın aldım. Ayrıca, o zamanın müzik dünyasındaki en parlak figürleri anlatan Blut’taki Rithmus dergisi orada yayınlandı. Louis Armstrong, Elvis Presley ve diğer parlak müzisyenlere adanmış tematik yayınlarını satın almaya başladım… Zaten çavuş rütbesindeyken, amatör bir orkestra oluşturmayı başardım, benim gibi benzer düşünen insanları bulduğum Stendal şehrinde konuşlu bir askeri birliğe taşınmıştım. Birçoğunun zaten kendi enstrümanları vardı trompet, alto saksafon, gitar.  Eksik olan şey bir tenor saksafon, bir bateri seti, bir trombon, bir kontrbastı. Piyano sadece Division Club’da bulunuyordu, bu yüzden ilk başta akordeon aldım.  Ve daha sonra para biriktirdim ve bir piyano satın aldım ayrıca Çek bas gitarı Jolana’da ustalaşmaya başladım. Tıpkı Glenn Miller orkestrasında olduğu gibi müzik standları yaparak başladık, kendi caz bestemiz “I Love You, My Moscow”u besteleyip amatör bir konserde seslendirdik. Birimin komutanı bundan gerçekten hoşlandı ve kulübündeki konserlere ek olarak, haftada bir kez, alaylı müzik müfrezesi ile birlikte sözde dostluk akşamları için farklı şehirlere bizi konserlere göndermeye başladılar. Sovyetler Birliği’nden Glenn Miller’ın besteleri için bana notalar gönderen Vladimir Shudrin, aramızda şakalaşırdık: “Nerede görev yaptın?  Almanya’da.  Hangi birliklerde?  Tank birliklerinde.  Ne yapıyordun?  Caz çalıyordum.” Bu arada, Beatles o zamanlar Almanya’da en popüler gruptu. Memleketime gitmeden önce Louis Armstrong ve Glenn Miller’ın kayıtlarının olduğu plakları sorunsuz bir şekilde satın aldığımı söylemem yeterli, ancak Beatles kayıtlarını alamadım. Almanlar onları sıcak kek gibi kapışmışlardı.”

1966’nın sonunda Kolchugino’ya dönerken, Electrocable’da ekibimden ve orkestradan adamlarla tanıştım. Almanya’dan getirdiğim en yeni caz ve rocknroll bestelerinin yanı sıra şehirdeki eğlence merkezinde ortak bir performans düzenledik. Ama çok geçmeden müzik tutkumu bir süreliğine bir kenara bırakmak zorunda kaldım. Ordudaki üç yıl bana hayatta kim olmak istediğimi dikkatlice düşünme fırsatı verdi. Hayatımı gazetecilikle birleştirmeye karar verdim, bu yüzden ertelemeden şehir gazetesi “Kolchugin’in Sesi”nde bir iş buldum ve Moskova Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesine kabul için hazırlanmaya başladım. 1967’de uluslararası gazetecilik bölümünün öğrencisi oldum ve Moskova’ya Lenin Tepeleri’ndeki bir pansiyona taşındım. Fakülte zaten kurucusu Gena Gasparyan olan Interbit grubuna sahipti – keman çalıştığı Moskova Devlet Konservatuarı’nın üçüncü yılında bırakmış ve bu grubu oluşturmuştu şimdi ise gazeteciliğin dördüncü yılındaydı. Interbit, Endonezya büyükelçiliğinde bulunan Equator grubunun ekibinden üyelere sahipti ve onların enstrümanları ve ekipmanını kullanıyordu. İki grubun bileşimi uluslararası nitelikteydi. Gasparyan elektrikli org, piyano ve keman çalıyordu.  Endonezyalı ailelerin oğulları kursta ondan ders alırdı. Grupta Tolya Medvedsky davul çalıyordu. Afrika’dan iki vokalist vardı: Tanzanya’dan bir vokalist ünlü rock ve blues şarkılarını seslendirirdi, diğer vokalist de harmonik geri vokalleri yapardı. Interbeat’e bas gitarla katıldım ve grupta elektro org da çaldım. Interbit”in repertuarı çok çeşitliydi. “Interbit” üyeleri duyduklarını aynı anda çalabiliyorlardı. Bu arada, fakültede şarkıları kayıt etme olanağımız da vardı – çok ünlü ebeveynlerin çocukları veya Sovyet sisteminde liderlik pozisyonlarında bulunanlar, burada müzikal olanlar da dahil olmak üzere her türden ihtiyacını karşılayabilecek kişilerdi ve tahmin edebileceğiniz gibi, Elvis Presley’den Beatles’a kadar tüm rock sarkılarını çalmaya başladık. Şehit Tatyana Kilisesi’nin bulunduğu Moskova Devlet Üniversitesi’nin beşeri bilimler fakültelerinin rekreasyon merkezine ek olarak, diğer üniversitelerin mekanlarında, düğünlerde ve özel partilerde, yabancı elçiliklerde, yarışmalarda ve festivallerde çalıyorduk. “Profesyonel lige” geçmeyi kendimize görev edinmemiştik ama Eddie Rosner bizi fark etti. 1968’de Demiryolu İşçileri Merkez Kültür Evi’nde bir müzik festivalinde sahne aldık. İngiliz şarkıcı Mary Hopkins’in bestesini seslendirdik. O yıl İngiliz ve Amerikan listelerinde ilk sıradaki hit şarkıydı ve SSCB’de oldukça ünlü ve popülerdiler. Bu şarkının sözlerini Rusçaya çevirmenin daha iyi olacağına karar verdik.  Jüri başkanı ve kendisi Eddie Rosner’dı, performansımıza çok canlı tepki verdi. Gazetecilik Fakültesi’nde okurken cazı da tamamen bırakmadım, saksofoncu Zhenya Guzhov, Moskova Devlet Çelik ve Alaşımlar Enstitüsü’nde okuyordu.  Periyodik olarak bana uğradı ve kendi ekibimizi nasıl oluşturacağımızı düşündük. Yavaş yavaş bir ekip oluşturmaya başladık. Bir keresinde Gazeteciler Günü’nde – grubumuz henüz şekillenmemişti – onunla Domzhura’da sahne aldık. Bir salonda  Interbit ile birlikteyim, ikincisinde – Zhenya, bunun için Moskova’ya özel olarak davet ettiğimiz Elektrokabel fabrikasından Kolchugino orkestrasından müzisyenler de vardı. Interbit dağıldıktan sonra nihayet ekibimizi topladık. Gasparyan ve uluslararası ekibi gazetecilik fakültesinden mezun olduktan sonra grup dağılmıştı. Burada hemşehrim, eski sınıf arkadaşım Viktor Levashov bana çok yardımcı oldu. AvtoVAZ’da çalışmaya hazırlanıyordu ve Torino’daki FIAT fabrikasında staj yaptı. “Müziksel sorunlarımı” öğrendikten sonra, İtalya’dan bana Beatles’ın sahip olduğu İngiliz VOX amfisine benzer, hoparlörleri ve üç enstrüman için girişleri olan güçlü bir amplifikatör hediye etti. Zhenya Guzhov saksafon, ben akordeon, elektrik organı ve bas.  Gazetecilik Fakültesi’nden davulcu Valera Vedrashko’un yanısıra solo ve ritim gitar Zhora Matsenko bize katıldı. Ayrıca Cezayir asıllı Fransız bir öğrenci de bazı şarkıları seslendirmek için bize eşlik ediyordu. “Vladimir Kirillov ve Grubu” olarak çalmaya başlamıştık. DAS’ta, fakülte akşamlarında ve çoğunlukla caz yarışmalarında çalıyorduk. Dördüncü yılımdayken, fakültede Igor Degtyaryuk ile tanıştık. Benden bir yaş küçüktü, ama nedense onu daha önce Gazetecilik Fakültesi’nde hiç görmemiştim. Bas, ritim ve solo gitarların yanı sıra vokalde de iyi performans sergilemişti. Ancak benim dikkatimi daha çok dışarıdan onunla gelen adamlar çekti – onlar bizim öğrencimiz değillerdi. Max Kapitanovsky, hiç abartısız, başkentteki en iyi davulculardan biriydi. Kolya Shiryaev’in yeteneğini fark etmemek de imkansızdı – eşsiz bir şekilde şarkı söylerdi, en zor parçalarda bile gitar ve bas çalardı ve Vissarion Merkulov parlak bir gitaristti. Doğrudur, dedikleri gibi, bu dünyadan değil, garip ve sıra dışı bir insandı.

Müzisyen son olarak, SSCB’de Rock müzik ve yasaklar üzerine olan soruya ise: “Aslında Sovyetler Birliği’nde rocknroll’a karşı bilinçli bir mücadele yoktu. Devletin başında duran ve ne rock’ta ne cazda ne de genel olarak müzikte hiçbir şey anlamayan bireysel figürler, bir şeyden memnuniyetsizliklerini dile getirdiler. Ve her zaman onları memnun etmek isteyen insanlar da vardı. Gösterişli vurgunlar düzenlediler ama bunu asla sistematik olarak yapmadılar. 

Tabii ki, bu tür insanların faaliyeti sonucunda çok tatsız ve hatta trajik vakalar meydana geldi. Özellikle aktivistler açık bir çatışmaya girdiyse. 

Diyelim ki biri gücünü yanlış hesapladı ve bir konserde aşırıya kaçtı, biriyle kavga etti, mobilya kırdı, cam kırdı, polisi dövdü. Fakat buna fikirleri için savaştı diyebilir miyiz? Bu sadece bir numara. Ama: “Sisteme karşı çıktım.  Ülkede hedeflenen bir taciz vardı ve ben rock’ı sevdiğim için acı çektim.” Sovyet bürokratik sisteminde kilit görevlerde bulunan kişilerin rock’ı büyük bir zevkle dinledikleri bir sır değil. SSCB’ye kendileri “yasak” kayıtlar ve dergiler getirdiler, çocukları için rock çalmaları için müzik aletleri satın aldılar.  Ve çocukları – bugün kendilerini bu sisteme karşı ana savaşçılar olarak konumlandırıyorlar – birçoğu bugüne kadar var olan gruplarını oldukça başarılı bir şekilde örgütlediler. Bizi yerin dibine sokan bir sistem tarafından engellendik. Fakat yeraltından çıkmalarına rağmen, Sovyet döneminde ürettiklerinden daha iyisini de üretemediler.”

Viladimir Krillov’un aktardığı bu detaylar Sovyetler Rusya’sındaki batılı müziğin ilk yıllarına önemli ölçüde ışık tutuyor.

Burada belirtmemiz gereken bir başka konu da 60’ların Sovyet dans pisti müziğini anlamak istiyorsanız, ulusal geleneksel soundların çok önemli bir faktör oluşudur. Besteciler genellikle stilleri ve türleri karıştırır ve sonuç olarak, dans pistinde güçlü Rus vokal armonilerine sahip bir rumba, gospel yerine Rus halk şarkılarına dayanan caz ve Asya ezgileriyle iç içe bir ses örgüsü duyabilirsiniz.

1965 yılında düzenlenen ilk Moskova Caz Festivali, yıllık bir gelenek haline geldi. Tek Sovyet plak şirketi olan Melodia, Festival’in en iyi canlı performanslarını içeren bir dizi derleme yayınladı. Bu etkinliğin tartışmasız yıldızları piyanist Igor Bril, trompetçi Alman Lukyanov, saksofoncu Alexey Kozlov idi.

Moskova Kalininsky Caddesindeki Melodia Records plak mağazası 60’lar

SSCB’nin ilk rock/beat grupları, başlangıçta Batılı 60’lar gruplarının coverlarını yaparak sahne almışlar ancak zaman geçtikçe kendi materyallerini yazmaya başlamışlardır. The Beatles, Rolling Stones, Searchers ve Animals gibi İngiliz rock grupları ve The Turtles veya Monkees gibi Amerikan grupları da en çok esinlendikleri gruplar oldular.

Kaynaklar:

– Michael Sy Uy. 2017. “Staging Catfish Row in the Soviet Union: The Everyman Opera Company and Porgy and Bess, 1955-56.” Journal of the Society for American Music, 11, 4, Pp. 470-501. Publisher’s Version

– Truman Capote, The New Yorker 27 October 1956 – Porgy and Bess in Russia

– Red and Hot: The Fate of Jazz in the Soviet Union 1917-1991 – S. Frederick Starr

– Дорога от джаза к року – Road from Jazz to Rock – Feb 20, 2013 –

Muzyka, Stat’i – Gazprom magazine

– Jazz Diplomacy: Promoting America in the Cold War Era – Lisa E. Davenport

– Jazz and Totalitarianism – Bruce Johnson

What's your reaction?