Tito’nun Sahil Turizmi Programının Arkasındaki Pragmatik Politikalar

Eğer Adriyatik kıyısındaki turizmin gelişmesinin Hırvatistan’ın bağımsızlığı sonrasına ait bir özellik olduğunu düşünüyorsanız, tekrar düşünün. Thomas Feary, hem Yugoslav işçiler ve hem de onlara benzer yabancı turistlere imkânlar sağlayacak bir turizm sektörü oluşturmayı amaçlayan Tito’nun iddialı projesinin hikâyesini anlatıyor.

Güneşli Tatiller: Tito’nun Deniz Kıyısı Turizmi Programının Arkasındaki Pragmatik Politikalar

Holidays in the sun: the pragmatic politics behind Tito’s seaside tourism programme

Hotel Croatia, Cavtat. Mimar: Slobodan Miličević, 1973

Dubrovnik’in güney kıyısında küçük bir tatil beldesi olan Cavtat sahilinde, turizm sezonu yazın sonlarına kadar devam eder. Emekli çiftler kokteyllerini yudumlarken, gençler bir aşağı bir yukarı gezinir, bunun yanında sahile doğru sıralanmış kusursuz süper yatlara merakla bakıp hayal kurarlar. Sahil boyunca, son zamanlarda eskilere benzetilerek yapılan, Avrupa’daki benzer durumu hatırlatacak şekilde yarım bırakılmış bir dizi sahte taş bina özgün tarihi merkezi çevreler; 2008 sonrası yıllarda terk edilen iddialı bir proje. Daha gerideki yamaç kısımlarında bulunan bej rengi, yaşlı otel, yoğun bir çam ormanı içerisinde, sadece bir dizi servi ağacının üzerinden görünür.

Durgun bir yaz akşamının belirsizliğinde, Hırvatistan’ın turistlere karşı davetkâr tavrının Avrupa’daki komşularıyla uyum sağlama amacıyla oluşturduğu bir şey olduğu düşüncesine varmak kolaydır.  Ancak, bugün Hırvatistan’daki bu turizm hamlesi ve bunun ekonomik faydalarının kökeni, Başkan Tito yönetimi altında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti (YSFC) tarafından başlatılan son derece kuvvetli bir altyapı planına borçlu olunduğu gerçeği göz ardı ediliyor.  Adriyatik kıyı şeridine kapsamlı bir değişiklik getiren bu altyapı yatırımları, uluslararası turizm odaklı bir programın temellerini attı.

Hotel Ambassador in Opatija, architect Zdravko Bregovac, 1996. Image: Archive of Turistkommerc / ccn-Images Zagreb

Hotel Ambassador, Opatija, mimar Zdravko Bregovac, 1996. Fotoğraf: Archive of Turistkommerc / ccn-Images Zagreb

Hırvatistan’ın turizm programı, politik geçmiş bağlamında, özellikle Doğu Avrupa ve Yugoslavya’nın dokümantasyon eksikliği sebebiyle en iyi şekilde Batı’da anlatıldı. Tito’nun Yugoslavyası soğuk savaş yıllarında hızlı bir şekilde Stalin’in SSCB’ne mesafe koydu ve bu ekonomi ve uluslararası politika anlamında Üçüncü Yol olarak adlandırıldı. Herkes tarafından sahip olunan bir toprak sosyalist söylemin kritik bir yönüyken, seyahat şirketlerinden, tur operatörlerine, inşaat şirketlerine ve onlar için çalışan mimarlara kadar işçilerin kendi kendini yönetmesi önemli bir nüans oldu. Bu tarz yönetim şekli, ulusal teşviklerden faydalanan güçlü yerel yönetimlerin oluşmasını sağladı ve yerel otoriteler de bunu mimarinin, kültür ve fikirlerin yeni bir dönemini kucaklamak için kullandı.

Mimari, kendi karmaşık tarihleriyle her bir bağımsız eyaletten, Tito’nun yaratmaya çalıştığı federal devlete kadar geniş kültürel bir değişimde üzerine düşen rolü oynadı.Turizm, demir perdenin arkasından bakarken belirsiz görünen Yugoslavya’nın gizeminin Batıdaki aydınlanmasına yardımcı oldu.

Böyle ilerici bir turizm programına kalkışmayı haklı çıkaran iki ekonomik gerekçe vardı;  İç politika olarak devletin desteklediği Yugoslav işçiler için yapılan bir iş olması ve hedefi Batıdaki orta sınıfın zevk ve tatil ihtiyaçlarını karşılayan uluslararası pazarlanabilecek bir ürün yaratması. Tipolojik zorlukların yarattığı ilginç ihtişam, otel ve eğlence tesisleri için mimaride esnek bir yaklaşımı getirdi.

Seyahatin motorizasyonu, Avrupa genelinde yaygın olarak turizm programlarının büyümesini başlatmak için kapitalist işverenlerin birleşerek haftalık çalışma zamanlarını azaltılması ve tatil yapmanın dinlenmenin faydalarının nakde çevirmeleriydi.

Tito, Yugoslavya’nın izlediği açık enternasyonalist ajandayı ve sosyalizmin meyvelerinin kültürel başarısını uluslararası turizm pazarına girmek için kullandı. Bu ilerici ve yayılmacı turizm programı, Tito’nun Yugoslavya’sındaki kültürel ve ekonomik başarının ölçüsü olarak göstermeye çabalıyor aynı zamanda da ülke dâhilindeki eyaletlerin kendi gelenek ve özellikleriyle beraber buna katılırken daha kolektif bir davranış biçimi sergilemesine yardımcı oluyordu.

Lobby of the Hotel Croatia, Cavtat. Image: Archive of Turistkommerc / ccnImages Zagreb

Hotel Croatia Lobisi, Cavtat. Fotoğraf: Archive of Turistkommerc / ccnImages Zagreb

Tito, 6 bin kilometrelik Dalmaçya sahilini gelişim alanı olarak belirlemişti. Yerlerin seçilme kriterleri görsel değer, büyük yerlere, tarihsel ve kültürel alanlara, ulaşım alanlarına yakın olmaktı.

Planlar nispeten özel amaçlara yönelik olarak kuruluyordu – ekonomik değeri maksimize etme öncelik olarak kabul edildi ve bunun yanında da mimarlara, genellikle açık rekabet aracılığıyla, belirgin bir ölçüde özgürlük garantisi verildi. Mimarlar otoriter devletin kuklaları olmanın aksine bireysel olarak da büyük inşaat firmalarının çalışanı olarak da özgürlükçü bir çizgi izleyebiliyorlardı.

Bir teorisyen ve mimari tarihçi olara Maroje Mrdulijas şunları söylüyor; “Mimarlar diğer doğu bloku ülkeleri gibi devletin çalışanları değildi, mimarlar için birçok çalışma şekli mevcuttu, kültürel ve estetik özgürlük yüksek derecedeydi. Genelde çizimlerinden özgürlerdi, müşterilerin itiraz edebileceği tek noktaları bütçeyle ilgiliydi.”

Hotel Rubin in Poreč, architect Juilje De Luca, 1970. Image: The Croatian Museum of Architecture, ZagrebHotel Rubin, Poreč, mimar Juilje De Luca, 1970. Fotoğraf: Hırvatistan Mimarlık Müzesi, Zagreb

Değişik mimari türlerin karışarak birleşmesi sonucu, kendi kendine yeten tatil parklarından, tatil evlerine veya çok yüksek mega binalara kadar bir çeşitlilik ortaya çıktı. Günümüzde Costa del Sol olarak bilinen daha az düzenli türün Avrupa’daki örnekleriyle karşılaştırıldığında, Tito’nun Yugoslavyası doğal kaynaklar ve yerel altyapı ile ilgili kısıtlamaların önemini de atlamadan, bütün karışımları modernist çağ düşüncesiyle yaptı. Paradoksal bir ilişki, değerli bir tarihi ve çevresel kumaşın varlığına bağlı olan yeni mimari düşünüşün tezahürleri sayesinde böylece kuruluyordu. Tipolojik varyasyonlar tasarımın stratejik süreci ve yerele atıfta bulunmaya karşılık veren bir tutarlılıktadır.

Cavtat’a dönersek, mimar Slobodan Mİlicevic’in 1973’te tasarladığı yamaçlı Adriyatik kıyısında inşa edilen Hırvatistan Oteli, hücresel yapıya çok güzel bir örnektir. Kasabaya bakan restoran ve barların içinde olduğu yüzgeç benzeri teraslara sahipken, tipik yapısı nedeniyle yeşil alanlara erişimin zor olduğu bu otelin eğlence tesisleri üst katlara konuşlandırılmıştır. Binanın en iddialı kısmı sadece tekne ya da havayoluyla görülebilen okyanus hattı şeklinde sıralanan cephenin yapısıdır. Sarp uçurumla paralel giden ön cephe, deniz manzaralı bir odada konaklama ihtiyacının bir parçası olarak güneye bakan sıralanmış odalardan uçsuz bucaksız bir duvar gibidir..

Elevation of Hotel Croatia, Cavtat. architect: Slobodan Miličević, 1973. Image: Architect Zoran Balog

Hotel Croatia kesiti, Cavtat. Mimar: Slobodan Miličević, 1973. Fotoğraf: Mimar Zoran Balog

O çağda önem taşıyan ve bu güne kadar mimari teorisyenler tarafından yeterince ele alınmayan şey, planlamadan, bölgesel yapıyı korumaya, kaynakları iyi kullanmaya kadar bunların totalinin politik bir amaç oluşturduğu bir dönem olmasıdır. Costa de sol örneğindeki turizmin gelişimini karakterize eden yüksek binaların liberal oburluğunun aksine Yugoslavya, doğanın aşırı sömürüsünü önlemek için açık bir stratejiyi ve mimarinin modernist temalarını kucaklayan bir yaklaşımı temsil etmektedir.

Tarihçi, teorisyen ve Holidays After the Fall kitabının yazarı Michel Zinganel konuyla ilgili şunları söylüyor; “ Yugoslav turizm faaliyetlerindeki temel unsur, ortak fayda baz alınarak yapılan ileri derecede bir gelişme fikri, buna uygun bir devlet yönetimi ve bunun paralelinde yapılan bir planlamaydı.”

Planlama kuralları, kıyıya olan mesafe ve ana yola olan mesafe gibi parametreler üzerine kuruldu ve ulusal ve yerel yönetimin ekonomik hedefleri doğrultusundan yapıldı. Arsa değeri ve kişisel çıkarların geleneksel engellerinin etkin şekilde bertaraf edilmesi stratejik bir yaklaşımın oldukça kısa bir zamanda şekil almasını sağladı. Bugün, uzun vadeli özgün turizm programının itinalı, deneysel doğası üzerine inşa edilen Hırvatistan Oteli ikinci dönemine hazırlanıyor.

Tüm illüstrasyonlar Holiday after the Fall – Seaside Architecture and Urbanism in Bulgaria and Croatia, kitabından. Kitap Elke Beyer, Anke Hagemann ve Michael Zinganel (Jovis, 2013) tarafından hazırlandı. Kitap hakkında daha fazla bilgi için buraya tıklayabilirsiniz.  

kapak fotoğrafı: Hotel Diamant, Poreč. Fotoğraf: Hırvatistan Mimarlık Müzesi, Zagreb

kaynak

What's your reaction?