Tatile İsrail’e Gitmek
İsrail… Kesinlikle heyecan verici bir geziydi. Latin alfabesinin üçüncü tercih olması, konuştuğunuz hemen hemen herkesin üç ya da dört dilde kendini ifade edebilmesi veya havaalanından çıkış yaptığınız anda itibaren aşırı muhafazakarlarla LGBT bireyleri yan yana görebiliyor olmak…
İsrail, aramızdaki mesafenin öznelliğinin zirve yaptığı, Ortadoğu’da komşusuz yaşamayı öğrenmiş bir Avrupa ülkesi. Havaalanına iner inmez şehir planlaması ile bunu görebiliyorsunuz, ufak bir farkla tabi, o da, her köşe başında yirmili yaşların başlarındaki genç askerlerin ellerinde tam otomatik silahlarla devriyelerini tamamlamaya çalışıyor olması. İsrailliler bu duruma çoktan alışmış, merak etmeyin siz de bir iki saat içinde alışıyorsunuz.
Vize alması oldukça kolay, ücretsiz ve hızlı olan bir ülke İsrail. Beş iş günü içerisinde vizenizi alabiliyorsunuz, lakin konsolosluğa girmeniz güvenlik tedbirleri nedeniyle biraz vakit alıyor. Hatta vize görevlisinin sorduğu sorulardan çok içerideki güvenlik güçlerinin sorduğu sorulara cevap vermek epey canınızı sıkıyor. THY ve Pegasus’un tarifeli uçuşları sayesinde bilet bulmakta hiç sıkıntı çekilmiyor. Bilet fiyatları da gayet uygun, özellikle biletleme işleminizi 3 ay öncesinden yaparsanız 300-500 TL gibi cüzi bir ücrete rahatlıkla uçabilirsiniz. İsrail’in genel olarak pahalı bir ülke olmasının nedeni bütün komşuları ile olan kemikleşmiş sorunları, ithalat ve ihracatın sadece Akdeniz’deki birkaç limandan yapılması. Bir İsrail Shekel’i 75 kuruş. Para değişimini şehir merkezinde yapmakta fayda var hem komisyonsuz daha uygun kurda alıyorsunuz hem de şeker hediye ediliyor.
Tel Aviv’e ilk adımı attığınız andan itibaren çok kültürlülüğü sezinliyorsunuz. Havaalanının altındaki metro ile şehir merkezine giderken Arapları, İsraillileri, ultra Ortodoks Yahudileri, Rusça konuşanları, kadın askerleri, laptopu şarja takmış sunum hazırlayan öğrencileri görmek gayet normal. İsrailliler kendilerini Avrupalılarla kıyaslıyorlar ve Ortadoğulu kimliklerini pek öne çıkarmak istemiyorlar. Bu yüzden İngilizce konuşan birini bulmak çok zor olmuyor. Şehir merkezindeki gökdelenler ve alışveriş merkezleri size bir Avrupa şehrinde olduğunuz hissini veriyor. Akdeniz kıyısındaki sahilleri, sahil boyunca uzanan otelleri ve köpekleri ile koşan, oyun oynayan insanları görünce ise kendinizi Amerika’nın bir eyaletinde gibi hissediyorsunuz. Tel Aviv’de Kuzey, Merkez ve Güney olmak üç ana sahil şeridi var. Bu sahiller kendi içlerinde birçok alt kumsala ayrılıyor. Mesela Dog Beach köpeklerin girişine izin verilen sahili, Religious Beach haremlik selamlık olan sahili ve Honey Beach cankurtaranın olmadığı kendisine güvenenlerin girdiği sahiller gibi.
İsrail mutfağının ne kadar zengin olduğunu belirtmeme gerek. İmza yemekleri tartışmasız en iyisi Falafel ve humus ikilisi. Kosher işareti sadece Yahudilerin yenilebilir yemeklerini simgelemiyor aynı zamanda yediğiniz yemeğin kaliteli ve güvenilir olduğunu gösteriyor. Bu sebepten dolayı kosher restoranları tercih etmekte fayda var. Kahvaltıda zeytin, peynir, salata, omlet ve tabi çay ama nane yapraklı; öğle yemeklerinde humus, patlıcan caponata (patlıcan salatası) ufak bir salata etrafında falafel, akşam yemeğinde ise lebni, babaganuş, Shawarma (döner) ile İsrail mutfağını tatmış olursunuz.
Tel Aviv’in en güzel yanlarında biri ise gece hayatı. Gece yarısında başlayıp sabahın ilk ışıklarına kadar devam eden müziğe ayak uydurmak için öncesinde biraz kestirmek gerekebilir. Genel olarak kulüplerin girişleri ücretli ve içerideki içki fiyatları Türkiye’ye kıyasla biraz tuzlu ve ayrıca bahşiş veriliyor. Zira barmenlerin aldığı ücret bahşişlerden oluşuyor. Yani ikinci tavsiyem maddi açıdan biraz hazırlıklı gitmeniz.
(Devam edecek)