Tanrının Şehrinde Uyanmak

Ercan Öztürk

Futbol için yanıp tutuşan milyonlarca insana “Ölmeden önce yapılacaklar listesi yapsanız en tepeye ne yazarsınız? ” sorusu sorsanız cevap kesinlikle Boca-River maçı olur. Benim listemin tepesine geçmeden önce flashback yapıp renkli televizyona yeni kavuştuğumuz tarihlere dönelim.  Tarih yaprakları 1986’yı gösterdiğinde benim için futbol Fenerbahçe’den ibaretti. İlkokul öğretmeni amcamın her gün eve getirdiği Milliyet Gazetesi’nde Fenerbahçe haberlerini okumak için sabırsızlanırdım. Aylardan Mayıs’tı Milliyet Gazetesi’nin spor sayfasında tam sayfa Dünya Kupası tanıtım haberi vardı. Dünya futbolunu yakından takip etme fırsatımız olmadığı için boş boş futbolculara bakıyordum.  O sırada yanımda bulunan amcam eliyle “İşte bu adamın takımı kupayı alır” diyordu. O adam Diego Armando Maradona’dan başkası değildi. İşte Tanrı’yla tanışmam o gün olmuştu.

2 Haziran’da Tanrı ve arkadaşları Güney Kore maçıyla sahne alıyordu. Antenimiz tencere kapağı olunca Maradona ve arkadaşlarını daha net izlemek için televizyona yakın oturmam gerekiyordu. Anteni elime alınca televizyon adeta cam gibi oluyordu. Maç başlar başlamaz Valdano gol atıyor, ben havaya sıçrıyordum.  Maradona’nın ayağına top her geldiğinde ekranın içine giriyordum. Maç 3-0 bitiyor ama ben 10 Numaralı Adam’ın  golünü izleyemiyordum. Biraz hayal kırıklığı yaşadıktan sonra İtalya maçını iple çekiyordum. Dakikalar 34’ü gösterdiğinde Maradona golle tanışıyor, maç da 1-1 berabere bitiyordu. İngiltere maçından sonra Maradona sevgisi adeta zirve yapıyordu. Mahalle arasında maç yaparken her gol atışından sonra elimi aynen onun gibi havaya kaldırıyordum. Tanrı Arjantinli olunca haliyle bu ülkeyi merak etmeye başlamıştım. Bu özlemim 2012 yılının Eylül ayında son buluyordu.

18 SAAT SONRA TANRI’NIN NEFES ALDIĞI ŞEHİRDEYDİM

Dünyanın en ateşli derbilerinin başında gelen Boca Juniors-River Plate maçına ölmeden tanıklık etmek istiyordum. 18 saatlik uçak yolculuğu bu isteğimin önünde duramadı. Buenos Aires’te yaşayan gazeteci arkadaşım Canan Kaya ile çoktan iletişime geçmiştim. Maç El Monumental’deydi. Dolayısıyla hazırladığım akreditasyon yazısını River Plate kulübüne göndermiştim. Bir hafta geçmeden yazıma “Akreditasyon başvurunuz onaylandı” yanıtı gelince sevincimi unutamam. Hemen bilet işlemlerini de hallettikten sonra beklemeye başladım. Fenerbahçe’den ve Maradona’dan dolayı ezelden Bocalıydık. Uçuş günü gelmişti. Heyecanım bitmek bilmiyordu. 14 saat sonra Sao Paulo’daydık. Aktarmadan sonra iki saatlik bir yolculuğumuz kalmıştı. Finalinde Boca-River olduğu için sabrediyordum. Uçak yeniden havalanmış iki saat geçmeden Buenos Aires’e iniyorduk. Artık Tanrı’nın şehrindeydik.

CAMBİO CAMBİO CAMBİO

Arjantin’e uçak bileti aldığımda Canan defalarca ‘Dışarıdan taksiye binme” uyarısında bulunmuştu. Dışarıda bindiğiniz taksilerde soyulma olasılığı çok yüksekmiş. Havalimanı içerisinde taksi ofisleri bulunuyor. Hemen gideceğim adresi yazdırdıktan sonra görevliler beni taksiye götürüyordu. Yarım saatlik bir taksi yolculuğu ardından otele gelmiştim. Uçakta 18 saat geçirdikten sonra uyku kalmamıştı. Sabah çok erken uyandım. Buenos Aires’te dolaşmak için sabırsızlanıyordum. Canan’la telefonlaştıktan sonra şehir merkezinde koşmaya karar verdim. Meydanda sadece “Cambio Cambio” diyen tipler dolanıyordu. Sonra onların karaborsacı olduğunu öğreniyordum. Yeniden otele döndükten sonra Canan’da gelmişti. Akreditasyon kartını da yanında getirmişti. Maç bir gün sonra olduğu için akreditasyon kartını da otel odasında kasaya kilitledim.

MARADONA’NIN MABEDİNE YOLCULUK

Maça iki gün vardı ama ben Maradona’nın orkestra şefliği yaptığı La Bonbonera’yı ziyaret etmek için sabırsızlanıyordum. La Boca’ya vardığımda kalbim yerinden çıkacaktı sanki. Görevliye gazeteci olduğumuzu söyledikten sonra içeri girdik. Müzedeki Maradona, Riquelme ve Martin Palermo heykelleri ihtişamıyla bizi karşılıyordu. Boca’nın bugüne kadar giydiği Sarı-Laci formaları da adeta yakıyordu. Sahada poz verdikten sonra Boca malzemelerinin satıldığı mağazayı gezdim. Türkiye’den Fenerbahçeli arkadaşlarımın forma siparişlerini yerine getirmem gerekiyordu. Mağaza içindeki CHE ve MARADONA heykelleri adeta ortama ışık saçıyordu. La Boca’da güzel bir steak yedikten sonra tango ziyafeti çekiyorduk. Artık  maç hazırlığı resmen başlamıştı. Güzel bir uyku çekmek için otele gittim.

RİQUELME’YE ‘OLEY’ ÇEKİNCE ÜZERİMİZE SU ATTILAR

Maça 3 saat vardı ama biz Canan’la El Monumental’deki yerikizi çoktan almıştık. Bizim gibi Monumental’i dolduran 45 bin kişi tek koro halinde marşlarını söylüyordu. AC/DC konser DVD’sini izlerken aldığım heyecanı alıyordum. Maça artık dakikalar kalmıştı. Bocalı futbolcular ısınmak için sahaya çıkmamışlardı. Taraftar tepkisinden dolayı ısınmayı içeride yapmışlardı. Sonra kadrolar okunmaya başladı. Boca’ya sıra geldiğinde Canan da ayağa kalktı. Sıra 10 numaralı adamı anonsa gelince Cananla birlikte ‘oley’  çektik. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Birden üzerimize içi su dolu balon attılar. Bir süre oturarak kendimizi unutturmaya çalışsak da etrafa her baktığımızda kızgın gözlerle karşılaşıyorduk. Maçta Boca 1-0 öne geçirip maçı da bu skorla tamamlayınca üzüntümüzden eser kalmıyordu.

PARAŞÜTÜ KAHVE BARDAĞIYLA DÜŞÜRMEYE ÇALIŞTILAR

Ancak maçın devre arasında öyle bir olay yaşandı ki  Boca-River maçlarına neden dünyanın en iyi derbisi dediklerine şahit oluyordum. Boca taraftarları O yıl B liginde şampiyon olarak A ligine çıkan River Plate bir sürpriz hazırlamıştı. Maçlara deplasman taraftarları alınmamıştı. Maça giremeyen Bocalı taraftarlar ‘B’ harfini bir paraşüte bağlayarak Monumental’in üzerinde gezdirdiler. Yaklaşık 2 dakika süren bu gösteriyi izlerken River taraftarlarına göz gezdiriyordum. Hepsi adeta çıldırmışlardı. Bir tanesi elindeki kahve bardağını havaya atıyordu. Paraşütü kahve bardağıyla düşürmeyi amaçlıyordu ama bir türlü olmuyordu. Sonunda paraşüt süzüle süzüle Monumental’in zeminine düşüyordu. Maçtan yine Steak keyfi yapıp günün yorgunluğunu atmak için otele gidiyordum. Bir haftalık Arjantim seyahatimin en keyifli anları Monumental ve Bonbonera’da geçirdiğim sürelerdi. Yeni bir dünya derbisinde görüşmek üzere.

What's your reaction?