Suicidal Angels’dan Thrash Metal Kainatına Tavizsiz Bir Selam: “Profane Prayer”
Boğaç Gökmen
Bir kara sevdadır thrash metal. Hele ki sırtını 80’lere dayadığında o sevda yolu açıldıkça açılır, önünde hiçbir kuvvet duramaz, nefesin açıldıkça açılır, daldıkça dalarsın engin sulara.
Kimi gönlünü lise yıllarında kaptırmış, ömür boyu sürecek bir birlikteliğin fitilini ateşlemiştir bu tavizsiz melodilerle. Temel taşı grupların açtığı yol adımlandıkça da kendine has bir yol haritası belirmiş olur.
Mevzu derinleşip yol uzadıkça da benliğini tüm bu gönül yolunda demlemiş sıkı gruplarla çakışır yollarımız. Her dönem, her yeni nesil elden ele uzatır kadim bilgileri. Bu tutku her kuşakta kendi fırtınasını yaratmayı başarır.
Atina merkezli grup Suicidal Angels da kuşkusuz ki son yıllarda bu fırtına yaratan elebaşı gruplardan. 2001’de temelleri atılan grup o günden bu yana yayımladığı sekiz albüm ile hem gücünü arttırarak hem de çalışkanlık ve üretkenliğiyle yılmadan metal evreninde kendine sağlam bir yer edinmek amacıyla ilerliyor.
Yeni albüm ‘Profane Prayer’ da tüm bir thrash metal kainatını kucaklayan içeriğiyle buluşuyor dinleyiciyle. Dinleyiciye “Bana seni gerek seni” dedirtecek birçok detayın üzerine kurulu albüm, yayımlandığı mart ayı başından bu yana tebrikleri kabul ediyor.
2022’nin nisan ve temmuz ayları arasındaki süreçte Atina’daki Devasoundz Stüdyoları’nda kaydedilen albümün mastering işlemleri için ise aynı yılın ağustos ayında İsveç’teki meşhur Fascination Street Studios’un kapısı çalınıyor. Nihayetinde ise “Profane Prayer”, hiçbir ayrıntının göz ardı edilmediği sıkı bir çalışmanın mahsulü olarak ulaşıyor kulaklarımıza.
İlk başta, albüm her dinleyişte hülasasına daha da kendimizi kaptıracağımız yapısıyla öyle bir işçilik sunuyor ki dinleyici giderek konunun bir parçası oluyor. İşin baş rollündeki lezzetli riffler, sıkı davullar ve zengin melodik yapı doğal olarak bu etkileyici dinleme seansının ana faktörleri olarak göz dolduruyor. Bu genel yapı, bilhassa da thrash metal kainatına derinlemesine bir dalış olanağı sağlıyor. Seksenlerden bu yana tutkunu olduğunuz, türün dokusunu oluşturup bugünlere gelmesini sağlayan türlü ince detay resmi geçit yapıyor albümde. Ancak bunun bir şekilde dozu ayarlanmış ve mutlu mesut bir dinleme birlikteliği yakalanmış. Yani bu yanıyla da albümün thrash metal abidelerine bir saygı duruşu niteliği de mevcut.
Vokalist, gitarist, şarkı ve söz yazarı kimlikleriyle kaptan köşkündeki kurucu üye Nick Melissourgos albüm yolculuğu boyunca hünerlerini ziyadesiyle sergiliyor. Grup, marş kıvamında, zihne kazınacak ve konserlerde izleyiciyi orta dairede coşturup, birbirine katacak şarkılarla birlikte dikkat kesilecek anlara da imza atıyor. Yani tanıdık ve thrash tarihine sadık işçilikle yetinmeyip albüm ilerledikçe dinleyiciyi şaşırtacak keyifli dokunuşlar ortaya koymayı da ihmal etmiyorlar.
Başlangıç ile birlikte art arda akan “When The Lions Die”, “Crypts Of Madness” ve “Purified By Fire” üçlüsü işte bu, dinleyici harekete geçirip, konserlerde ön safları tetikleyecek iştahıyla açıyor albümü. Rotting Christ’tan Solis ile Nightfall üyelerinin de katkıda bulunduğu “Deathstalker” ile birlikte ise rüzgâr yön değiştiriyor, biz de yelkeni o tarafa çevirip devam ediyoruz yola. Arpej girişi ve melodik solo kısımlarıyla oturaklı sinyaller veriyor şarkı. Temiz vokallerin ve ritmik yapıdaki değişikenliğin destansı bir havaya soktuğu şarkı genel lezzet seviyesini de bir üst seviyeye çekiyor.
Albüme adını veren “Profane Prayer” ve “Virtues Of Destruction” hız limitlerini zorlamaya adanmış yapılarıyla, albümün enerjik yönüne verilecek puanları da arttırıyor elbette. Boyun ağrısına sebep olma ikazıyla servis edilmeleri önerilebilir. “Return Of The Reaper” ve “Guard of the Insane” ise kıvamı yerinde akışları, rende gitarları, melodik hareketlilik, gitar sololarındaki şeytan tüyü gibi türün icaplarını yerine getirirken, yakalanan genel kaliteye katkılarıyla alınan alkışları da artıracak cazibeye sahipler.
Kapanış şarkısı “The Fire Paths of Fate”e gelince, verilen bu görevi layığıyla yerine getirdiği görülüyor. Girişteki büyüleyici vokal bölümü ile birlikte tüyleri diken diken eden destansı, tarihi bir filmin can alıcı sahnelerine hazır olunması gerektiğini vurguluyor. Adeta nefes alan, hacimli rifflerin ve şapka çıkartılacak gitar solo kısımlarının döşediği taşlarda adımlayan şarkı, orta doğu coğrafyasını işaret eden melodilerin devreye girmesiyle de filmin geçtiği bölge ve hikâyenin konusu için de ipuçları veriyor. Antik çağlarda, çöl rüzgarlarının göz açtırmayan koşulları arasında, insanlığın kaderiyle yüzleştiği ve bir kurtarıcının çıkıp geleceği umudunun da her daim var olduğu kadim bir öykü.
Yirmi yılı aşkın zamandır tırnaklarıyla kazıyarak geldikleri yerde Suicidal Angels’ın en iyi albümü desek pek de yanlış olmayacak “Profane Prayer” için. Kimi zaman yumruklar sıkılı çoğu zaman boyun sallamaktan geri kalınamayan ancak illa ki melodik işçiliklere şapka çıkartılan bir bütün mevzubahis. Thrash metal kainatına tümden selam çakarken özgün renkler yakalamayı da bilen, coşkudan taviz vermeyen zaman zaman da ufka daldırıp düşündüren bir hissiyatlar bütünü. Suicidal Angels kuruluşundan bugüne verdiği mücadele ile birçok bakımdan takdiri hak ederken “Profane Prayer” ile yılın thrash metal albümleri listeleri için şimdiden yerini ayırtıyor.