Bazı şarkılar, anlatmaz—bekler. “Koyu” da öyle; kelimelerden çok boşlukların sesini taşıyan bir parça.
On Air Music Co. Söyleşileri serisinde Rotka’da Oğulçet’le o boşlukların peşine düşüp zamanın kıyısında bir yerde, söylenmeyenler üzerine konuştuk.
“Koyu”da geçmişle şimdi arasında bir köprü kuruyorsunuz. Bu zaman dilimleri arasında kurduğunuz bağ, sadece sözlerde mi, yoksa müzikal yapıda da kendine bir alan buluyor mu? Özellikle armoni ya da tempo tercihlerinize nasıl yansıdı bu ‘zamanlar arası yolculuk’?
Kesinlikle sadece sözlerde değil. Hatta belki en az orada. Müzikal yapıyı kurarken o zamanlar arası geçişi daha çok sesin dokusunda aradık. Armonide hem geleneksel modal yapılardan hem de modern, biraz daha kaygan, stabil olmayan yapılardan yararlandık. Zaman algısını biraz bükmek istedik — ne hızlanan ne yavaşlayan ama döngüsel ilerleyen bir tempo tercih ettik. Geçmişin ağırlığıyla şimdinin hafifliğini aynı anda taşımak gibi.

Bülteninizde, dört parçalık yapının neredeyse kendiliğinden şekillendiğini anlatmıştınız. O anlarda, kontrolü kaybetmekle yaratıcı özgürlük arasında neler yaşadınız? Bu süreci hatırladığınızda bize neler aktarabilirsiniz?
Kontrolü kaybetmek başta rahatsız edici gibi… ama sonra fark ediyorsun ki gerçekten yaratıcı anlar orada başlıyor. Bir noktadan sonra müzik sana ne olacağını söylüyor. Biz sadece kulak verdik. Bazen bir hata, bir yanlış tını, tüm parçayı dönüştürebiliyor. “Koyu”yu yaparken o bilinçli teslimiyet hâli içindeydik. Bir parça şekillenmeye başladığında onu bozmamak için değil, derinleştirmek için müdahale ettik. Özgürlük de tam burada ortaya çıkıyor bence — bırakınca geliyor.
“Koyu”, da tüm şarkılar gibi dinleyicide tekrar tekrar dinleme arzusu uyandırmayı hedefliyor. Bu hipnotik etkiyi yaratmak için hangi anlatı ya da yapım tekniklerinden özellikle yararlandınız? Yoksa tamamen sezgisel bir tercih miydi?
İtiraf etmem gerekirse, çoğunlukla sezgisel ilerledi. Ama geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, o tekrar hissi; döngüsel ritimler, sade armonik geçişler ve katmanlı ses kullanımından geliyor. Dinleyici fark etmese de bazı motifler, farklı formlarda şarkı boyunca tekrar ediyor. Tıpkı zihnin bir duyguyu yeniden üretmesi gibi… Amaç etkileyici bir “patlama” yaratmak değil, içine doğru çekmekti. Belki de bu yüzden “hipnotik” bir etki bırakıyor.
Önceki sorumla bağlantılı olarak; tekrar dinletmek üzere sosyal medya şarkısı üretilen bir dönemde anlamsal derinlikli ve ezber bozan stillerde şarkı üretmeniz konusunda neler söylemek istersiniz?
Sosyal medyada dönen parçaların çoğu “ilk 15 saniyede tutmalısın” mottosuna göre yapılıyor. Anlıyorum ama biz o yarışa hiç girmedik. “Koyu” gibi bir parçayı ilk 15 saniyede çözemezsin; hatta belki üçüncü dinleyişte bile çözemezsin. Bu bilinçli bir tercih. Herkesin ezberlediği değil, herkesin içine bir şeyler sinen ama anlatamadığı parçalar üretmek istedik. Belki daha az dinlenir, ama daha uzun kalır.

“Koyu”nun açık uçlu bir anlatı sunduğunu ve her dinleyicinin kendi duygusunu yükleyebileceğini söylediğiniz bir söyleşiniz var Sevgili Burak Soyer’in sorusuna yanıtınızda… Siz “Koyu”nun icracı ve yaratıcısı olmasaydınız da dinleyici olsaydınız bu açık anlatı tarzı size neler anlatmış olurdu?
Güzel bir soru bu. Galiba bana bir hatırlatıcı gibi gelirdi… Unuttuğum bir şeyi değil de, unutmam gerektiğini hatırlatan bir şey. Boşluklar, eksikler, söylenmemiş sözler… Bu tarz anlatımda “anlam” çok daha içsel ve kişisel oluyor. Dinleyici olarak ben de o sessiz alanlara kendi hikâyemi koyardım. Belki de bu yüzden hâlâ bana bile başka şeyler anlatıyor.
Önceki söyleşilerinizde dile getirdiğiniz; aile babası olmak ve müziği bir ‘hobi’ olarak tanımlamak… Bu iki alan birbiriyle çatışıyor mu, tamamlıyor mu? Sanatın meslek olması ve hobi olarak kalması konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
Bir süre bu ikisinin çatıştığını düşündüm ama artık böyle hissetmiyorum. Hobi olarak tanımlamak, aslında müziği özgür bırakmak demek. Geçim derdiyle ilişkilendiği anda bazen müzik olmaktan çıkabiliyor. Aileyle birlikte olmak bana sınır değil, netlik verdi. Ne zaman, nasıl müzik yaptığımı daha çok fark ettim. Sanatın meslek ya da hobi oluşu, onun derinliğini belirlemiyor. O derinlik, sizin onunla ne kadar dürüst bir ilişki kurduğunuza bağlı.