Sinemada Yankılar: Charlie Chaplin Hikayesi

Bu makale Benjamin Hale’in Historycooperative.org sitesindeki Sinemada Yankılar: Charlie Chaplin’in hikayesi adlı orijinal makalesinden çevirilmiştir.

Benjamin Hale | Biographies | January 24, 2024

Charlie Chaplin kamera önünde olmayı her zaman çok istemişti. Tüm dünyanın aşık olacağı bir kişilik yaratacaktı. Charlie Chaplin’in kendine özgü bir karizması vardı; herkesin özünü yakalayabilen, oyunculuk yeteneklerini kullanarak duygularını ve hislerini hükmedici bir fiziksel varlığa dönüştürebilen biriydi. Gerçekten de Charlie Chaplin sinemayı ve dünyayı değiştirdi, sessiz sinema döneminin bugüne kadarki en ünlü yıldızı oldu.

Charlie Chaplin, 1893’te Londra şehrinde doğup büyüdü. Bu dönem genç delikanlı için aşırı zorluklarla doluydu, çünkü babası Charlie 10 yaşındayken ölmüş ve oğlunu kendi başının çaresine bakmak zorunda bırakmıştı. Annesi kötü bir frengi vakası neticesinde akıl sağlığı sorunları nedeniyle bir sanatoryuma kapatıldı ve Charlie’nin dünyası hepten karardı. Charlie mecburen bir yetimhanede yaşamaya başladı ve yoksulların gittiği okulun eğitimine razı oldu.

İçine düştüğü zor duruma rağmen ailesinin Charlie’ye verdiği güzel bir hediye vardı. Ebeveyni ona oyunculuk sevgisi aşılamıştı. Charlie’nin babası vokalist, annesi ise şarkıcı ve oyuncuydu.

Charlie Chaplin sahneye çıkmaya başladı ve genç yaşlardan itibaren ilgi gördü. Karizması, enerjisi ve coşkusu, çeşitli sahne oyunlarında ve vodvil gösterilerinde insanları hızla büyüledi. Sonunda Fred Karno Comedy Company ile Amerika’yı baştan başa gezmeye davet edildi ve Charlie sarhoş bir aptalı canlandırdığı bir vodvil gösterisi yaptı. Bu vodvil gösterisi pek çok kişinin dikkatini çekti ve çok geçmeden bir film üzerinde çalışmaya davet edildi ve o döneme göre iyi para kazandı.

Aralık 1913’te, bir filmin yapımında onlara yardımcı olabilme umuduyla Keystone sinema şirketine katıldı. Tramp olarak bilinen klasik şakacı karakterini burada geliştirdi. Charlie Chaplin en çok bıyıklı, takım elbiseli, yüksek şapkalı, bol pantolon ve bastonlu komik bir adam olan serseri tasviriyle ünlüydü. Serseri, fiziksel komedinin dışarı sızdığı aptal, komik bir kişiden başka bir şey değildi. Bu karakter çok fiziksel bir rol olması nedeniyle sessiz film dönemi için çok önemliydi. Charlie Chaplin bu karakterle milyonların hayal gücünü ve empatisini yakaladı ve sessiz film çağının en efsanevi isimlerinden biri olmaya devam etti.

Keystone’da Charlie Chaplin film yönetmeyi öğrenmeye odaklandı. Aslında film yapımcılığı konusunda biraz mükemmeliyetçi olarak görülüyordu. Zamanının çoğunu organik komedi sahneleri yaratmaya odaklanarak geçirdiği için Charlie Chaplin’in film yaratma süreci inanılmaz derecede karmaşıktı. Yaptığı şeyin senaryosunu yazmadı, birçok ayrıntı içeren büyük senaryolar oluşturmak yerine yalnızca bir sahne için fikirlere odaklandı. Mesela “bir adam bara giriyor” diye bilinen bir sahnesi olurdu: İşte bu kadardı, sahnedeki tek notlar bunlardı. Ve sonra yüzlerce çekim yaratmaya başlardı; gerekirse binlerce. Bu süreç, filmde yer alan herkes için son derece yorucuydu ama Charlie Chaplin’in gerçekten umurunda değildi. Kendi filminin finansörü olma alışkanlığı vardı ve bu ona her yapım için istediği kadar zaman ayırma lüksünü veriyordu. Bu süreç sayesinde filmleri son derece başarılı oldu ve çoğu zaman seçimlerinin maddi faydalarından yararlandı.

Charlie kimyaya çok inanıyordu ve tüm oyuncu kadrosunun ve ekibin birbiriyle iyi geçinmesi konusunda ısrarlıydı. Ona göre büyük bir şeyi başarmak için işbirliği kesinlikle gerekliydi. Belirli oyuncularla işbirliği yapılmadıysa uzun bir çekimin ortasında bile olsa, Charlie Chaplin onları kovmaktan ve yeni bir oyuncu bulmaktan çekinmezdi. Bu süreç birçok kişiye Charlie’nin normal bir film yapımcısının ötesinde bir kaliteye bağlı olduğunu gösterdi. Mükemmellik onun oyunuydu ve kimsenin onu mükemmel filmi yaratmaktan alıkoymasına izin vermeyecekti.

Filmlerinin çoğu Büyük Buhran döneminin acılarını yansıtıyordu. Onun karakteri The Tramp, asil ve etrafındaki sistemi reddeden, şanslı, zarif bireyin mükemmel bir resmiydi. Bu, Amerika’nın büyük çoğunluğunun, özellikle de alt sınıftakilerin ilgisini çekti. Çalışmaları yalnızca ABD’de ses getirmiyor, aynı zamanda dünyanın geri kalanında da sansasyon yaratıyordu. 26 yaşına geldiğinde, filmleri çok kazandıran, dünyanın en çok kazanan aktörlerinden biriydi.

1917’de çalıştığı film şirketlerinden Mutual, sözleşmesini dostane bir şekilde feshetti. Bu, Charlie Chaplin’in kendi filmlerini finanse edebilmek için kendi stüdyosunu kurmasına yol açtı. Vizyona giren her filmle popülaritesi daha da artıyordu.

Kişisel hayatıysa çalkantılıydı. Daha önce bir kez evlenmiş, ancak mutsuz bir evlilik nedeniyle karısından boşanmıştı. Daha sonra aktrislerinden biri olan Lita Gray’le gizli bir ilişkisi oldu. Gray hamile kalınca evlendiler. Bu ilişki bir skandal niteliğindeydi çünkü Lita sadece on altı yaşındaydı. Evlilik gerçekleşmezse Chaplin tecavüzle suçlanacaktı ve bunu göze alamadı. Sonrasında Charlie Chaplin ilişkiyi pek önemsemedi ve zamanının çoğunu stüdyoda geçirerek karısından uzak durmayı tercih etti. Sonunda bu evlilik de yürümedi.

Bütün bunlar yaşanırken o kendisine Akademi Ödülü kazandıracak ilk film olan The Circus üzerinde çalışmakla meşguldü. Karısından korkunç bir şekilde boşandığı için böyle bir film üzerinde çalışarak geçirdiği zamanı küçümsüyordu ve o dönemdeki hayatını çevreleyen koşullar nedeniyle bu muhteşem filmini bir kayıptan başka bir şey olarak görmüyordu.

Lite, Chaplin’in sahip olduğu her şeyi istiyordu ve avukatları Charlie’ye suçlamalarda bulunarak onu sapkın ve sapık olarak nitelendirmişti. Yerle bir edilen itibarını kurtarabilmek için mahkeme dışında ona büyük miktarda para ödemeyi kabul etti; bu para toplam 600 bin dolardı ve o dönemin en büyük anlaşmalarından biriydi.

1931’e gelindiğinde artık sesli filmler yapmak mümkün hale geldi. Bu, eğlence sektörünün geri kalanı için büyük bir değişiklikti, ancak Charlie Chaplin bir filmde konuşma konusunda önemli bir zorlukla karşılaştı. Buradaki zorluk, Charlie Chaplin’in İngiliz aksanıyla konuşan sert bir İngiliz aktör olmasından kaynaklanıyordu. Onun karakteri The Tramp bir Amerikalıydı. Tramp’ın konuştuğu anda ABD’deki tüm dinleyenlerin dikkatini dağıtacağını biliyordu. Bu nedenle filmlerini herhangi bir konuşma olmadan sessiz filmler olarak yapmaya devam etme kararı aldı.

Sesli yapımlardan vazgeçme kararı vermesine rağmen, Charlie Chaplin aynı zamanda kendi bestelediği müziğini filminde kullanmaya başladı. İster inanın ister inanmayın, Charlie Chaplin çok küçük yaşlardan beri yetenekli bir müzisyendi ve kendi filmleri için kendi müziğini yapmayı başarmıştı. O gerçekten sanatsal açıdan şimdiye kadar var olan en yetenekli bireylerden biriydi; müzik, komedyenlik ve gezegendeki diğer insanlardan farklı bir yönetmenlik yapma becerisine sahipti.

Charlie Chaplin’in kariyerindeki en büyük değişim İkinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşti. Charlie Chaplin, Nazi Almanyası’nın yükselişini görmüş ve bu konuda bir şeyler yapabileceğine karar vermişti. Almanlar tarafından Üçüncü Reich’ın gücünü göstermeyi amaçlayan bir propaganda filmi izlemişti. Charlie Chaplin, Hitler’le savaşabilmesinin tek yolunun alaycılık olduğunu fark etti. Böylece, 1940 yılında Büyük Diktatör olarak bilinen bir filmi yayınlamaya karar verdi. Büyük Diktatör, Charlie Chaplin’in ilk sesli filmiydi ve Hitler’i yererek Alman devletiyle alay etti. Bu filmde Hitler’in parodisi yoğun bir şekilde yapıldı ve herkes tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Hitler’in bile filmi iki kez izlemekte ısrar ettiği bildirildi, ancak bu tartışmaya açık bir gerçek.

Büyük Diktatör‘ün sonunda Charlie Chaplin’in seyirciye faşizmi ve savaşı reddetmeleri yönünde çağrıda bulunduğu ünlü bir monolog vardır. Bu, Charlie Chaplin’in çalışmalarında bir değişim başlattı ve Chaplin’in yapımlarının giderek daha politik olacağı açıkça ortaya çıktı.

1950lere gelindiğinde halkın Charlie Chaplin hakkındaki görüşü değişmeye başladı. Bu dönemde Kızıl Korku doruğa ulaşmıştı ve Hollywood’daki birçok aktör komünizm sempatizanı olmakla suçlanıyordu. Charlie Chaplin de bu suçlamalardan kaçamadı. J. Edgar Hoover onun filmlerinden biri olan Modern Times‘ın anti-kapitalist inançlara sahip olduğunu belirtti. Bu, Hoover’ın Chaplin’i araştırmasına ve Charlie’nin gerçekten komünist olduğuna dair suçlamalarda bulunmasına neden oldu.

Charlie Chaplin, Avrupa turunun ardından Amerika’ya döndüğünde, artık Amerika Birleşik Devletleri’nde hoş karşılanmadığını keşfetti. Hiçbir zaman komünist bir görüşü benimsemediği için bu onun için bir şok oldu. Hakkında yoğun bir inceleme yapıldı ve ülkede kalabileceğini kanıtlaması için dava açması istendi. Ancak Charlie kalmayı tercih etmek yerine, Amerika’yı ve onun siyasi cadı avını reddederek İsviçre’ye taşınmaya karar verdi.

Kısa bir süre sonra sağlık durumu nedeniyle Kraliçe Elizabeth tarafından şövalyelik unvanına layık görüldü ve Sir Charlie Chaplin adını aldı. Charlie Chaplin 1977’de, 88 yaşındayken öldü. Arkasında sekiz çocuk, iki başarısız evlilik ve film endüstrisi üzerinde muazzam bir etki bıraktı. Filmi yalnızca şekillendirmedi, nasıl izleneceğini de yarattı. Charlie Chaplin dünyanın göreceği en ünlü aktörlerden biriydi ve onun mesleğine olan bağlılığı olmasaydı, sinema da aynı olmazdı.

Referanslar:

Charlie Chaplin’s Scandalous Life and Boundless Artistry: http://www.newyorker.com/culture/richard-brody/charlie-chaplins-scandalous-life-and-boundless-artistry

A Century Later, Why Does Chaplin Still Matter: http://www.avclub.com/article/century-later-why-does-chaplin-still-matter-205775

American Masters: Inside The Actor: http://www.pbs.org/wnet/americanmasters/charlie-chaplin-about-the-actor/77/

kaynak

What's your reaction?