Saçından Tut ve Geceyi Öp, Kana Kana
Boğaç Gökmen
Haziranın dokuzu ve salına salına Beyoğlu’nun yolunu tutmak için bir süredir beklentiler listesinin üst sıralarında olan bir ilk konser sebebimiz var.
İstiklal Caddesi’nden Tepebaşı tarafında Büyük Londra Oteli’nin önünden geçip Pera Palas Oteli’ne bir bakış çakıp Meşrutiyet Caddesine adımlarken tabiatıyla Agatha Christie geliyor aklıma. Malum bir müddet bu tarihi yapıda konaklayan ve bu sokakları arşınlayan mühim kişiliklerden kendisi. Kusursuz bir bulmaca kurgusunun eşlik ettiği ‘katil kim’ arayışının peşinde yükselen tansiyonlu öyküler oradan da Roger Corman imzalı ürpertici Edgar Alan Poe film uyarlaması House of Usher geliyor aklıma ki az sonra içine dalacağımız müziğin gizemli tonlarına yakıştırıyorum tüm bunları.
Caddedeki yapıların oluşturduğu Beyoğlu karakteri, irili ufaklı gotik unsurlarla çevrili ipuçları barındırıyor sanki. Şişhane’ye adımlarken güneşin batışıyla cilalanan muazzam Haliç manzarasıyla Kana Kana’nın, kendi tabiriyle “Türkçe Sözlü Hafif Gotik Müzik” tanımına eşitliyorum ruh halimi. Birkaç yudum soğuk bira da kalan kısmını tamamlayacaktır bu mental hazırlık sürecinin.
Kana Kana’nın ilk albümü ‘Ölüler Hariç’in ilk konseri olması nedeniyle akşamın önemi bir başka. Kaçak grubu ve halihazırda eylemlerini sürdürdüğü Gaddar ile müzik dağarcığımızda yerini alan yapımcı/müzisyen Övünç Dan’ın tek kişilik projesi Kana Kana. Bambaşka gurme lezzetler, loş koridorlar, eser miktarda da bireysel/toplumsal yüzleşmeler içeriyor Övünç’ün derin, hacimli, kıskıvrak yakalayan Kana Kana melodileri.
Esasen hikâyenin geçmişi biraz gerilere 2015’in Haziran’ına kadar da gidiyor. O tarihte Şişli’de bir evde hazırlıklarına başlanan albüm için sevgili Çağlan Tekil’in fikirleri ve itici gücü de önemli bir yer tutuyor.
İKSV Salon’un girişinin bulunduğu çıkmaz aralık tam anlamıyla bir kemik kadro kucaklaşmasına ev sahipliği yapıyor. Dinleyicisi, müzisyeni, yapımcısı, mekâncısı, plakçısı, radyocusu, yazarı, çizeri sektöre ruhunu üfleyen sıcak bir kitle Övünç’ün bu önemli akşamının altının kalın bir çizgiyle çizilmesi gerekliliğinin farkında.
Ne güzeldir dayanışma, ne güzeldir dayanışmada tuzu olmak.
Sahne saati yaklaşırken kapı önü sohbet ritüeli kalabalığın artmasıyla vites arttırıyor ancak biralardan son yudumları çekip salondaki yerimizi almanın da zamanı. Fakat o da ne! Ansızın kulisin sokağa açılan arka kapısından dışarı fırlayıp “beyler hadi çalmaya başlıyoruz” diyen Övünç bir ihtimal zaman kavramını unutanlara ışık tutuyor adeta.
İçeride iyice loşlaşan salonda hedefe kilitlenmiş, büyük oranda da birbirini tanıyan bir izleyici kitlesi var. Bir başka bakışla da bunun az sonra bir şaman ayinine döneceğini kestirmek güç değil.
Övünç’ün, Kana Kana personasının alametifarikası makyajıyla sahnede görünmesiyle alkış kıyamet ve hadi başlıyoruz. Sahnede kendisine gitarda Can Çalışkan ile drum machine ve altyapılardan sorumlu Barış Baykan eşlik ediyor. Açılış şarkısı “Düğüm” oluyor ki bu, albümden paylaşılan ilk kayıt olması sebebiyle de ayrı bir öneme sahip.
Henüz ilk şarkı olmasına rağmen etrafıma her baktığımda herkesin yüzü Övünç’ün sahnedeki yüzüne benziyor. Synth melodilerinin dark wave salınımlarının her atışında koca bir aynaya dönüşüyor karanlık salon. Bu esnada “Ölüler Hariç”e giriyor sahnedeki üçlü. Melodiler, sözler, kurgu her şey çok güçlü. “Berlin’de Kış” çalarken artık her şey hareketlenmeye başlıyor sanki, duvarları sarıp sarmalayan ses dalgaları kafamızın bir karış üzerinde dolaşırken şu söz asılı kalıyor zihnimde “Saçından Tut ve Geceyi Öp, Kana kana.”
O ana kadar albüm sıralamasını takip eden setlistte sırada “Görkemli Aptal” var. Ardından ise tam bir sürpriz. Kısa zaman önce duyurusu yapılan Dr. Skull cover albümünden “Yandı Her Şey” kulaklarımızda. Zaten sevdiğimiz şarkının Kana Kana versiyonu o kadar iyi olmuş ki Övünç’ün şarkılara yeni bir ruh katma kudretine bir kez daha şapka çıkarıyorum.
“Kör Kazma” anonsu öncesi ise şarkının hayatta nefret ettiği bir kişiyle ilgili olduğunu söylüyor ve ekliyor Övünç, siz de istediğiniz birini düşünerek dinleyebilirsiniz. İsterseniz hemen şimdi şarkıyı açıp bir de bu şekilde dinleyin.
Sırada “Karakura” ve hemen ardından yine bir Dr. Skull şarkısı olan ve Çağlan Tekil anısına Kana Kana yorumuyla yeni bir soluk kazanan “Güneşin Sesi” ve kısa bir ara. Gitar solo ile yapılan dönüş sonrası ise sürpriz kontenjanından bir şarkı daha, Tarkan’ın “Kır Zincirlerini” synth pop yakışıklılığıyla karşımızda ve Övünç diyor ki “Tarkan kırmızı çizgimizdir.”
“Her Gün Bir Doz” öncesinde ise Çağlan Tekil’in, üretim sürecinin uzamasına gönderme yaparak “sen bunu yapamayacaksın” deyip radyoda çaldığından bahsediyor. Sahnede üçlüye eşlik eden kurukafaya bir Laneth tişörtü asılıyor bu arada. “Yalan Lisan”da duygular iyice tavan yapıyor. Şarkının ana melodisine yapılan eşlikte ortam bir Iron Maiden konserinde klasik “Fear Of The Dark” seyirci katkısının yarattığı atmosferi aratmıyor. Böylece tüyler diken diken açılış şarkısı “Düğüm”ün tekrarına geçiyoruz. Yoksa ses tellerimiz biraz kısıldı mı ne?
Konser ancak böyle sonlandırıldı dedirten şekilde kült çizgi film Clementine’in müziğiyle çocukluk travmalarımıza yatay geçiş yapıyoruz. Çıkışta ise gecenin, hazır bir araya gelmişken çabuk ayrılmayalım diyenler için başka planları var. Kulaklardaki Kana Kana melodilerini ve loş, derinlerine çeken evreninin peşinden adımlarken, tam da şarkının dediği gibi mırıldanıyorum “Saçından Tut ve Geceyi Öp, Kana kana.”