Postane Kedilerinin Kısa Tarihçesi
Unutulmaya yüz tutmuş gerçek hikâyesiyle birlikte, bir yeraltı demiryolunun restore edilmiş bölümünde yer alacak olan Posta Müzesi ve Posta Demiryolu sergisinin açılacağı Kraliyet Postası tarafından duyuruldu. Elbette, kurum posta pulları ve ikonik kırmızı posta kutuları gibi posta teslimatı devrimlerinin yaratıcısı ve bu yüzden söz konusu mirasla ilgili yaklaşan etkinlik sadece filateli tarihi açısından bile heyecan vericidir. Londra caddelerinin altında yer alan Posta Yolu, ayrıca bir fenomen olan postane kedilerini de onurlandırarak, hakkını teslim edecek.
The Guardian’dan Maey Kennedy’nin haberine göre, müzede bir ekran olacak ve burada eski posta sisteminin “tüylü” çalışanları anılarak manevi borç ödenecek.
Ücretleri ve emekli maaşlarıyla postane kedileri… Eski postacılar aslında öyle kedisever değildi ama farelerden kurtulmaya da ihtiyaçları vardı ve bu nedenle binalarına kedileri aldılar. Ancak kediler ücretsiz çalışmadılar. 1868 yılında Postane Sekreteri sadece 1 şilin ücret tahsis ederek kedileri resmi olarak işe aldı. Zamanla, bu kürklü işçilerin maaşı, ne kadar parayı hak ettikleri üzerinden tartışma konusu oldu.
Tibs, Royal Mail’in en ünlü postane kedisiydi. Posta servisine göre, o sonunda 23 poundla ödüllendirildi ve tam 14 yıl Royal Postane Karargâhı’nın resmi kedisi olarak hizmet verdi. Öldüğünde, Tibs servisin dergisinde bir ölüm ilanıyla övüldü.
Birleşik Krallık, Tibs’le ilgili bilgilere sahip olabilir ancak ağır işçi postane kedileri hakkında hiçbir fikirleri yoktu. 1904 yılında, New York Times haberine göre, George W. Cook, (ülkedeki federal kedilerin tek sorumlusu) 81. yaş gününün şerefine 60 postane kedisine bir parti verdi. Menü de ne mi vardı? Tabii ki ciğer.
Sonunda, postane kedisi nüfusu bu tür boyutlara ulaşmıştı ki, New York Postanesi görülmemiş bir adım atarak tüm grubu kovdu. Fenomen görünüşte oldukça yaygındı: Tarihi gazeteler, postane kedilerinin hesapları, onların inanılmaz derecede fare yakalama becerileri ve onların cesur ve sevimli hizmet hayatlarıyla doluydu.
Smithsonian Ulusal Posta Müzesi’nde filateli baş küratörü Daniel Piazza; postanelerin köpekleri daha fazla sevdiğini söylüyor. Örneğin, Ownet, bir posta köpeğiydi ve meslektaşları onu o kadar sevdiler ki, öldükten sonra içini doldurup bir müzeye koydular.
“Köpekler postane için maskot olarak hizmet eder” diye açıklıyor bu durumu Piazza. “Onlar postane çalışanları tarafından evcil hayvan olarak görüldü, kediler ise daha çok çalışan hayvanlar olarak.” Bugün, Piazza’nın doldurulmuş hayvanı ürkütücü bulmasına karşın bu, Ulusal Posta Müzesi’nin en önemli varlıklarından biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Bu günlerde, köpekler giremez kuralı gibi şeyler, postanelerin evcil hayvanlarını geçmişte kalan bir olay haline getirdi. Ancak, modern posta servisinin aç kediciklerin sırına inşa edildiği unutulmamalı.