Ortalama Yaşam Beklentisi Son 70 Yılda İki Kattan Fazla Arttı
Son 200 yılda tıp ve halk sağlığı alanında çok önemli gelişmeler oldu. 1800’de dünyanın hiçbir yerinde 40 yaşın üzerinde yaşam beklentisi yoktu. 1900’de zengin uluslar daha iyi durumdaydı, ancak küresel ortalama yaşam beklentisi hala 32 yaş civarındaydı. 2021’e gelindiğindeyse küresel ortalama yaşam beklentisi iki kattan fazla artmış, 71’e ulaştı mı? Peki bu nasıl oldu?
Öncelikle zengin ülkelerde yaşam beklentisinin onlarca yıldır oldukça yüksek olduğunu belirtmek gerek. 1950’de ABD, Kanada, Batı Avrupa’nın çoğu ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerin yaşam beklentisi 60’ın üzerindeydi. Bu arada Afrika kıtasının tamamında ortalama yaşam beklentisi 36 idi. Bu makas bugün hala yerinde duruyor ve zengin ülkeler küresel yaş ortalamasını çokça yükseltmeye devam ediyor.
Özellikle gelişen / gelişmekte olan ülkelerde yoksulluğun azaltılması ve tıbbi gelişmeler bu ilerlemede önemli rol oynadı. Her zamankinden daha fazla insan kaliteli gıdaya, temiz suya, antibiyotiklere, aşılara ve hayat kurtaran diğer ürünlere erişebiliyor. Halk sağlığı çabaları, gelişmekte olan ülkelerde daha iyi hijyen koşullarını destekledi ve aşırı yoksulluk seviyeleri büyük ölçüde azaldı. Tüm bunlar, dünya çapında hem bebek ölüm oranlarının önemli ölçüde azalması hem de bundan sonraki her yaşta daha yüksek yaşam beklentisi anlamına geliyordu.
Tabii ki, yaşam beklentisi hala önemli ölçüde değişken. Birincisi, her ne kadar farklılık ülkeden ülkeye değişse de, kadınlar genel olarak erkeklerden daha uzun yaşıyor. Veriler, kadınların her aşamada hayatta kalma ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyor: Yeni doğan kız çocukları, yeni doğan erkek çocuklarına göre virüslere ve genetik hastalıklara karşı daha güçlü; yaşlılıkta erkekler kadar sık hastalanmıyorlar ve sağlıklarına daha çok dikkat ettikleri için özellikle yaşlılıkta daha sağlıklılar. Tabii ki temizlik ve yeni güzellik trendleri nedeniyle erkeklerden çok daha fazla kimyasala maruz kaldıkları için bu durum tersine dönebilir.
Zengin ve fakir ülkeler arasındaki ortalama yaşam süresi farkı da aynı ölçüde olmasa da devam ediyor. 2021 yılında Monako, 85,9 ile tüm ülkeler arasında en yüksek yaşam beklentisine sahipti. Bu arada en düşük ortalama yaşam beklentisi 52,5 civarında olan Çad’daydı. Özellikle yaşam beklentisinin daha düşük olduğu ülkelerde, daha yoksul ve daha kırsal kesimdeki nüfus, sağlık hizmetlerine erişimde zorlanıyor ve bunun sonucunda da ülkenin geri kalanına göre çok daha kısa yaşam sürüyor.
Amerika Birleşik Devletleri dünyanın diğer zengin ülkelerinden iç karartıcı bir şekilde ayrılıyor: anormal derecede düşük yaşam beklentisine sahipler. Aslına bakılırsa yaşam beklentisi dünyanın büyük çoğunluğunda artarken, ABD’de 2014 ile 2019 yılları arasında, hatta COVID-19 salgınının küresel yaşam beklentisi düşüşüne neden olmasından önce bile azalmıştı. ABD’nin 19 eyaletinde ortalama yaşam süresi küresel ortalamanın altında. Uzmanlar, ABD’de yaşam beklentisinin bu kadar düşük olmasının çeşitli nedenlerini belirlediler: sigara içme ve obezite gibi kronik sağlık sorunları, nispeten yüksek cinayet ve intihar oranları, opioid salgını, araba kazaları, ekonomik eşitsizlik (nispeten yüksek bebek ve anne ölüm oranlarına yol açan), ve sağlık hizmetlerine erişim eksikliği. Daha da önemlisi, bu faktörlerin çoğu gençlerin ölümüne yol açıyor.
Onlarca yıldır uzmanlar mümkün olan en yüksek ortalama yaşam beklentisi hakkında teoriler geliştiriyorlar. Örneğin 1928’de Dublin, bu sayının 65 olacağını tahmin eden bir çalışma yayınladı (Yeni Zelanda’nın bu sayıyı çoktan aştığını bilmiyordu). Ortalama olarak maksimum yaşam beklentisi tahmininin aşılması yaklaşık beş yıl alıyor; dolayısıyla ne kadar ileri gidebileceğimizi ve ne kadar uzun süre yaşayabileceğimizi yalnızca zaman gösterecek.
görsel: Happy Birthday… again! / Amr Bo Shanab/fStop via Getty Images
kaynak: mental floss