Metal Yüreklerin Hasret Giderdiği Bir Ayin

Boğaç Gökmen

Mevsim normallerinin beş derece kadar üzerinde sıcaklığıyla öne çıkan Ağustos ayının son cuma akşamında pandemi mağduru müzik sürgünlerini bağrına basıyordu Küçükçiftlik Park.

En son 2020’nin mart ayının başlarında sıkı bir konser atmosferinde bünyeyi müzikle doldurup derin bir pandemi dalışına geçmiştik maalesef. Covid19 pençesinde yaşam fonksiyonlarının asgariye sabitlenmesinden bu yana ferah bir nefes almanın umuduyla belli ki böyle bir park akşamının enerjisine muhtaçtık.

‘Gel sen ne çektiğimi bir de bana sor’ diyordu ya şarkıda, mevcut şartların el verdiği oranda geçimini sağlamaya çalışan, gelir gider tablosunda dibe demirleyen memleket müzisyen ahalisi için de yüzlerin güleceği, seyirciyle buluşulacağı günler, bu geçen süreçte iple çekilmişti.

Gelişmeler neticesinde neredeyse son iki aydır kıpırdanan konser faaliyetleri arasında sağlam bir metal buluşmasının vakti de gelmişti.

Koca şehrin orta yerinde, Maçka vadisinden boğaza uzanan noktada, bir vaha konumundaki Küçükçiftlik Park üstleniyordu bu mühim ev sahipliğini. Memleket metal sahnesinin üç ayrı branşından üç yüksek enerjili grup Diabolizer, Sülfür Ensemble ve Metalium imza atacaklardı bu metal buluşmasına.

fotoğraf: Cem Gaygusuz

Gruplar öncesi ortamı İrem Küçükbulut ısıtıyor. Önemli bir detay olarak şarkılar, geçen yıl kaybettiğimiz dost, mühim müzik insanı Çağlan Tekil anısına, onun setlist’ini adımlıyordu. Çimler üzerine serpiştirilmiş minder ve yönetmen koltuklarında yudumlanan dinletide neler yoktu neler. İki saat boyunca Judas Priest’ten Helloween’e, Iron Maiden’dan Black Sabbath’a oradan Running Wild, Twisted Sister, Motörhead, W.A.S.P ve Enforcer’a kadar klasikleşmiş marşlar eşliğinde metal kanatlarına bürünmemek elde değil.

Aşağı yukarı son on yılın en etkileyici müzik hareketi olarak öne çıkan Kadıköy death metal rüzgarına saçlarını savuranlar için dört bir yandan esen teknik kıvamı yüksek esinti sahneden tüm bahçeye yayılırken, Khalkedon sahnesinden death metal mahallesinin en sert çocukları Diabolizer, akşamın açılışını adına yakışır şekilde yapıyor.

Geçen Temmuz başı yayımlanan ‘Khalkedonian Death’ albümünün ateşi halihazırda yürekleri saradursun, festivalin ilk duyurulduğunda gruplar arasında yer alan ve maalesef sağlık sorunları sebebiyle son anda katılamayan Gaddar’ın yerine programa dahil olan grubun, kısa sürede hazırlandıkları Küçükçiftlik sahnesindeki performansına şapka çıkartmamak ne mümkün.

fotoğraf: Cem Gaygusuz

Daha önce Kadıköy Karga sahnesinde birkaç kez izleyip hem teknik hünerleri hem enerji kapasitesine hayran kaldığımız Diabolizer’i büyük sahnede izlemenin merakını da bir yana koyduğumda ortaya çıkan lezzet, gruba duyulan saygıyı arttırıyordu. Öyle ki etrafıma baktığımda sahne önünden, köşe bucağa kadar Kadıköy death büyüsüne kendini kaptırmayan yok gibiydi.

Seri bir sahne değişikliği sonrası çanlar kimin için çalıyorcasına Sülfür Ensemble’ın introsu bahçenin muhtelif köşelerine çekilip laflamaya koyulan izleyiciyi yeniden ön saflara davet ediyor. Bu, az sonra başlayacak doom resitaline yapılan davet, tedirgin edici bir şeytan tüyünü de barındırıyordu elbet.

Mikrofon başında Erdem Çapar, gitarda Levent Ersoy, davulda Emre Şahin ve bas gitarda Burak Özgüney’den kurulu kadro sahnede belirdiğinde ağır ve aksak ritimlerin kollarında adımlanıyordu coşku merdivenler. Nitekim mavi sisler arasından yükselen sülfürün zehiri damarlarda akan kana karışmaya başlamıştı bile. Black Sabbath’ın göndere çektiği bayrağı dalgalandıran dörtlü, hırıltılı soundu, karakteristik riffleri, özenli edebi içeriği ile karanlık rock n’ roll renklerine boyamakta gecikmiyor Küçükçiftlik Park koordinatlarını.

‘Die Like John Entwistle’ başlamadan seyirciyi gaza getirirken ‘duyamıyorum oğlum’ diye haykıran Erdem Çapar’a, ‘Sert Kaya’ şarkısı sırasında fırlatılan pembe sütyen, bir rock n’ roll sahnesini tamamlayan en klasik ritüellerden birinin yaşanmasını da sağlıyordu.

fotoğraf: Cem Gaygusuz

Koyu kıvamıyla özel içim tercih edenleri ziyadesiyle tatmin eden ekip devam ederken Yeşilçam filmlerinden fırlayan ‘kes sesini düzenbaz şeytan’ repliğinin çınlamasının ardından bu kez şeytan kostümüyle sahnede beliriyor Erdem. Tabii artık grubun gelenekselleşen bu görselini an itibarıyla telefonlarına kaydedenlerin sayısı da hiç az değil.

Yine grubun alametifarikalarından biri haline gelen ve zannımca duyduğum en sıkı Venom “In league with Satan” coverı ve konsere yakışır uzunluk ve coşkuda bir “Karaçor”, gecenin unutulmaz anları listesine ekleniyordu.

Dilekolay 25 yıl sonra gelen zıpkın gibi bir albüm ‘Tenebris’ ve metal dinleyicisinin belki de en çok özlediği, yeni işleri için yolunu gözlediği grup Metalium bekleniyor artık. 80’li yılların sonlarında temelleri atılan, Behind the Power“ (1990) ve “Suffer” (1995) albümleriyle memleket metal sahnesinin harcında büyük payı olan grup, hayli özlem içeren bu metal gecesinin kapanışını yapmak için bulunmaz kaftan.

Sahne arasında çalan ve ahaliyi itinayla 80’ler thrash ruhunun orta yerine zımbalayan Venom ve Slayer klasikleriyle tansiyon yükseldikten sonra arka fonda Sistine Şapeli kubbesinden çıkma albüm kapağının görseli ve işte o çiğ, eski usul thrash metal köklerine sımsıkı bağlı sounduyla Metalium sahnede.

Gitar vokalde Mazhar Şiringöz, gitarda Barış Eroğlu, bas gitarda Yetkin Taşkın ve davulda Ayhan Ergönül kadrosuyla Metalium, yeni albümün derinlerine çekiyor izleyiciyi.

Çok acayip bir dönem geçirdik aslında tam da bitmedi ama çok özlemişiz burada sizlerle olmayı ve tadını sonuna kadar çıkaracağı. Tenebris’i tamamen çalacağız” diyordu Mazhar. Seyircinin konserleri müzisyenlerin izleyici karşısında çalmayı özlediği o kadar belli ki metal yüreklerin hasret giderdiği kadim bir ayin misaliydi Küçükçiftliğin Park’ında yaşananlar.

fotoğraf: Cem Gaygusuz

Albümden “Testimony Of Doom” geliyor ve Mazhar’ın gitarının çıkardığı azizlik sonrası albümün çıkışına denk gelen talihsizliklere dem vuruyor Yetkin ve Barış. Coğrafyanın gündemi bir yana, baş gösteren pandemi ve yitirilen sevdiklerimiz.

Yaşadığımız coğrafyada nefes almanın önemi, sıradaki şarkı tam da bundan bahsediyor” diyor Mazhar ve “Conflict Resolution” geliyor. Tabii ki yeni albüme doyum olmaz ancak eskileri yad etmeden de geçilmeyecekti.

Mazhar’ın “Yıl 1990 ilk albüme adını veren şarkı, adını hatırlayan var mı” anonsuyla “Behin The Power” giriyor. Tarihin karanlık sayfalarına dalalım diyerek, yine ilk albümden “Church of Dark Desire” içine çekiyor izleyiciyi. Yeni albümün yayını öncesi paylaşılan ilk şarkı olmuştu ve bir şekilde kıyametten bahsediyordu “Fallen”, sonrasında da kıyamet senaryosu gibi bir virüs salgını yakamıza yapışmıştı.

Ve tabii ki anmadan, ona sevgilerimizi göndermeden olmaz, “Geçen süreçte çok kişiyi kaybettik, biri de ilk günden beri bizimle olan Çağlan’dı” diyor Mazhar ve ekliyor, bu gece tüm notalar ona ve en sevdiği şarkı gelsin “6th Day Of Hell”.

Kapanışa ne yakışır, ‘evet yanılmadınız’ dercesine “Suffer” ile iyiden iyiye yaylanıyor konser alanı. İzleyiciyle karşılıklı yapılan Suffer nakarat atışması sonrası ise bir daha görüşene dek ışıklar aydınlatıyordu çimler üzerinde, tutkunu olduğu müzikle ve dostlarıyla hasret gideren metal yürekleri.


What's your reaction?