Koh Rong: Bir Cennet Ada
Adanın kumlarına ayak basıyoruz nihayet, zaten iskeleden geçiş yaptıktan sonra kaldığınız süre boyunca sadece kumlarla temas halinde olacaksınız. Laf aramızda öyle tekerlekli bavul falan düşünmeyin sakın. Hissettiklerim çok farklı, başka bir boyuta geçtiğini hissediyor insan. Olabildiğince medeniyetten uzak ve bakir bir köşeye ayak basıyoruz. Karşınıza gelecek ilk mekân Coco, burada gelen misafirlere ada hakkında kısa bir tanıtım yapılıyor, rezervasyonu olmayanlara önerilerde bulunuluyor. İskelenin sol tarafında ada sakinlerinin yaşadığı köy bulunmakta. Sağ taraf ise bitişik nizamda yerleşmiş irili ufaklı işletmelerden oluşuyor. Bunların hepsi bambu ve ahşaptan yapılmış doğayla uyum içinde yapılar. Biz ilk önce adadaki yerimiz olacak olan Bamboo Bungalows’da alıyoruz soluğu.
Baştan belirteyim adada elektrik yok, en azından ben oradayken öyleydi. Bazı mekânlarda bulunan jeneratörlerin ortak kullanımıyla bu ihtiyaç giderilmeye çalışılıyor. Bakir bir ada olduğunu söylemiştim. Çok da küçük bir yüz ölçümü olmamasına rağmen yerleşim adanın sadece yüzde bir veya ikisiyle sınırlı diye biliyorum. Köy ve işletmeler adanın doğu yakasında yer almakta ve bembeyaz kumlarla örülü, bu bembeyaz kumlar adanın sokakları aynı zamanda. Mekânlar ile deniz arası en fazla on, on beş metre kadar. İrili ufaklı yirmiye yakın işletme mevcut, bir kısmında sadece odalar bulunurken çoğunda bungalov hizmeti de verilmekte. Genelde bar ve servis işlerinde adaya gelip de daha fazla kalmak isteyen dünyanın her yerinden kişiler çalışmakta. Bunun yanı sıra adanın yerlileri veya yakın şehirlerden gelen Kamboçyalılar için de bir kazanç kapısı yaratılmış. Mekânların çoğu iyi niyetle yapılmış işler olsa da ada şartları düşünüldüğünde eğer hassas hijyen kriterleriniz varsa unutun derim. Öyle daha mutlu olacaksınız.
Sabahları çöpler işletme çalışanları tarafından toplanıp Sihanoukville’e giden teknenin arkasında ayrılmış bir bölüme yerleştiriliyor. Geri dönüşümün sağlanması adına çöplerin tasnif işlemi de elden geldiğince halledilmeye çalışılıyor. Gecenin sonuna doğru mekânları gezenler teneke kutu veya plastikler gibi materyalleri toparlayarak ufaktan kazanç da sağlıyorlar. Bu kadar küçük bir yerleşim noktası için güzel bir bilinç olduğunu düşünüyorum. Burada dünyanın herhangi bir yerinde ütopik gelebilecek komün hayatın birçok izine rastlayabilme ihtimaliniz oldukça yüksek. Köyün girişindeki iskelede küçük ahşaptan bir derslik yapılmış ve adanın yerlilerine yaş gözetilmeksizin gönüllülerce İngilizce dersleri verilmekte. Benim de iki üç kere derslere girmişliğim var.
Akşam saat altı, altı buçuk civarı hava kararıyor, gece ile gündüz neredeyse yılın bütün bölümü eşit. Akşam yemeklerinde bulabileceğiniz standart seçeneklerden biri barbekü. Ayrıca Güney Afrikalı Frank’in hamburgerleri de denemeye değer güzellikte. Köyün girişinde Coco’nun yan tarafında bulunan bakkaldan çoğu ihtiyacınızı karşılayabilir önünde açılan tezgâhtan taze tropik meyvelerden edinebilirsiniz. Kaçırılmamalı derim.
Kıyıda ilerledikçe – kıyıda diyorum aslında kıyının dışındaki her yer yağmur ormanları – Coco’dan sonra Island Boys, Rising Sun, Bamboo’nun bitişiğinde Bunna’s Place, Vagabonds, Fransız fırıncıyı geçtikten sonra Smile, Monkey Island ve biraz ilerisinde Paradise isminde işletmeler var. Paradise adada kurulan ilk yerlerden. Oldukça büyük bir alana sahip. Tam da burada White Beach denilen uzun bir kumsal var. Gündüzleri deniz keyfi yapmak isteyenler için birebir. Kumsalın son bulduğu anda Tree House başlıyor ki hafiften ormanın içine giriyorsunuz ve değişik kuş sesleri arasında bungalovlar ile karşılaşıyorsunuz. Bungalovların arasındaki yol sizi önce restorana oradan da kumsala kadar ulaştırıyor ve burada sizi oldukça yükseğe kondurulmuş ağaç evler karşılıyor.
İlk başlarda bir kız ve bir erkek olmak üzere iki Kamboçyalı çalışan var yanımızda. Mekânın eksiklerini giderebilmek için ilk dönem çok fazla çalışmamız gerekiyor. Düşük sezon olmasına rağmen adanın doluluk oranı hiç de fena değil. Tabii muson yağmurlarından da bahsetmek gerekiyor ki bazen üç dört gün kadar durmaksızın yağdığı olabiliyor. Ansızın başladığı oluyor ve adeta tepelerden denize doğru toprağı akıtıyor.
Bulunduğumuz dönemde yaklaşık iki ay boyunca bizde kalan Avustralyalı bir müşterimiz adadaki herkesin ilgisini ve sevgisini kazanmıştı. Bize söylediğine göre elektrik mühendisi. Şimdiye kadar gördüğüm en hiperaktif insanlardan biri, iletişim kuramadığı pek kimse yok. Aynı zamanda adada pansuman işlerini de üstlenmiş durumda. Çok önem verdiği hayli büyük boyutlardaki sırt çantasının bir bölümünü bu iş için ayırdığı malzemelerle doldurmuş. Önemli bir bilgi; adada doktor veya benzeri bir hizmet verebilecek kimse yok. O yüzden ufak tefek yaralanmalarda bu pansuman yardımı oldukça mühim. Gece saat birde dahi elektrikler kesik olmasına rağmen kafasına taktığı fenerle bütün içtenliğiyle ihtiyacı olanlara yardımda geri kalmıyor. Çok az yemek yiyor fakat akşamları arada sırada sipariş ettiği pizzalar sayesinde adadaki tek fırıncı olan Fransız abinin ne hünerleri olduğunu fark ediyoruz. Lahmacun inceliğindeki hamuruyla takdire şayan pizzalar çıkarıyor.
Akşamları adanın en büyük mekânlarından biri olan Coco’da etkinlikler düzenleniyor, bazı geceler beni de gitar çalmak için çağırıyorlar, oldukça keyifli geçen aktiviteler geceyi sabahla birleştirebiliyor. Bir iki akşam da Frank’in yerinde Alman bir arkadaşla program yapıyoruz. Bir dönem Avustralyalı bir gezgin müzisyen ile kafalarımız oldukça uyuşuyor. Dönüş yapacağı gün beni buluyor ve gitar dersi verdiği Kamboçyalı bir çocuğu bana emanet ediyor, dersler aksamamalı. Aynı dili konuşamasak da müzik evrensel değil miydi? Ders derstir. Dünyanın her yerinden demek istiyorum çünkü İskandinavya, Orta Avrupa, Güney Amerika, Avustralya ve Güney Afrika dâhil her yerden insan mevcut adada. Bob Marley, The Beatles, The Doors, Led Zeppelin, Bob Dylan. The Rolling Stones’lar ekseninde ve günümüze yansıyan izdüşümlerinde bir Woodstock atmosferi ve hayat görüşünde olan insanlar topluluğu bu bakış açılarını olabildiğince özgür yaşayabilmek adına adaya gelmişler.
Her akşam beş civarı Sihanoukville’den gelen tekneyle gelen siparişlerle birlikte blok buzlar da geliyor. Bu malzeme ada için çok önemli bir ihtiyaç. Adada elektrik olmadığı için buzdolabı veya türevleri de bulunmamakta, bu iş için her gün verilen buz siparişi meşrubat benzeri ayrıca bozulma ihtimali olan yiyecekler için hayati öneme sahip. Taşıması biraz meşakkatli olsa da büyük zorunluluk.
Arjantinli arkadaşlar giriyor hikâyeye. Bizim mekânda takılıyorlar bir gece. Kaçınılmaz olarak futboldan giriyoruz sohbete, tropikal bir adada da olsan futbol orada. Maradona, Caniggia, Ardiles neler neler. Alex de Souza’ya kadar geliyor konu. Hiçbiri bizim tahmin ettiğimiz anlamda büyük takım taraftarı değil. Independiente, Racing Club muhabbetleri dönüyor, neredeyiz abi diyorum bir an. Adadaki hayattan çok memnunlar ve biraz daha uzatmak istiyorlar kaldıkları süreyi. Konaklama ve yemek karşılığında bizimle çalışmaya başlıyorlar. Karşılıklı birçok müzik paylaşımı da yapıyoruz günler boyunca, Mor ve Ötesi hoşlarına gidiyor örneğin. Bize de birçok Arjantinli rock grubunu tanıtıyorlar. Intoxicados isimli gruba hasta oluyoruz. Mi Inteligencia Intrapersonal parçasını kaçırmayın. Lig uzun bir maraton altı Arjantinli ile takımı oldukça güçlendirmiş oluyoruz.
Yerleşimin bulunduğu doğu kanadından adanın batı tarafına yağmur ormanlarından geçilen, şelalenin de bulunduğu ve hafif zorlu bir parkurun olduğu bölgeye doğa yürüyüşleri yapılıyor. Bu turların rehberliğini yapan kişinin söylediğine göre doğadaki en zehirli sekiz yılan türünden yedisi adada bulunmakta. Kano kiralayarak çok güzel gezintiler de yapmak mümkün fakat yağmurlu mevsimde oradaysanız hava durumuna biraz daha dikkat etmelisiniz ki bir defasında kıyıya zor kapak atmışlığımız vardır.
Dolunay geceleri çok önem arz ediyor ve geceleri elektriklerin olmadığı bir adada olduğunuzu düşünün derim. Gece yarısından sonra kumsal boyunca plankton seyretme mesaisine katılmak unutulmayacak deneyimlerden biri olarak kayıtlardaki yerini alıyor. O fosforlu tabakayı görmek paha biçilmez bir tecrübe.
Dönmek, evet bir şekilde dönülecek en azından benim için öyle. Yaşamını orada devam ettirme kararında olan arkadaşlarım var elbet fakat ben o anlık ayrılıyorum. İki yıl önce yaşadığım bu yolculuk sonrası, ilk fırsatta tekrar gitmekten çok mutlu olacağım ve hayata bakış açımı oldukça genişlettiğini hissettiğim bu deneyimi yaşadıktan sonra bütün bunları buraya not ediyorum, daha ne diyeyim gidilmeli ve görülmeli.
http://3.64.165.64/kambocyaya-bir-yol-var/