Klasik vampir filmi ‘Nosferatu’ mahkeme emrine rağmen nasıl hayatta kaldı?
Sessiz sinema dönemine ait sayısız filmin kayıp olduğu biliniyor. A Study in Scarlet (1914), Alfred Hitchcock’tan The Mountain Eagle (1926) ya da Lon Chaney’nin başrol oynadığı Treasure Island (1920) gibi filmleri izleme şansımız maalesef yok. Ama film mezarlığına dönen bu dönemden sağ çıkmayı başaran bir film var: NOSFERATU
Küçük Alman stüdyosu Prana Film’in ilk işi olan orijinal Nosferatu, 4 Mart 1922’de Berlin Hayvanat Bahçesi’nde prömiyerini yaptı. Film bundan dokuz gün sonra Alman sinemalarında gösterime girdi ve gizemli aktör Max Schreck’in canlandırdığı korkutucu, ölümsüz, kan emen bir canavar olan iskelet Kont Orlok’un hikayesi izleyicileri heyecanlandırdı.
Nosferatu ilk vampir filmi değildi, ama hayatta kalan en eski filmdi; oysa birileri onu yok etmek istemişti. O kişi Dracula’nın yazarı Bram Stoker’ın karısı Florence Stoker’dı ve Nosferatu’nun her yerinde “Drakula” ismi vardı. 1897 tarihli roman hala telif hakkı altında olduğundan Prana Film mirasçı Florence’ın izni olmadan onu yasal olarak uyarlayamazdı. Ama bunu pek umursamadılar.
Büyük büyük yeğen Dacre Stoker, Irish Times’a “Kendisine irtibata geçildiğine ya da herhangi bir lisans ücreti ödendiğine dair hiçbir şey bulamadık” dedi.
Prana Film sadece karakter adlarını ve ortamın bazı kısımlarını değiştirmiş ve ana hikayeyi olduğu gibi bırakmıştı. Film gösterime girdikten sonra biri Bayan Stoker’a Nosferatu’nun Berlin galasından bir program gönderdi ve filmin Bram Stoker’ın Drakula’sından uyarlandığını söyledi. Ayrıca Kont Orlok’u tüm korkunç ihtişamıyla gösteren görseller de gönderdi. Florence telif hakkı ihlali nedeniyle Prana’ya dava açtı ve kazandı, ama stüdyo iflas ettiği için para alamadı. Yasal mücadele 1925’te bir Alman mahkemesinin Nosferatu’nun tüm negatiflerinin ve baskılarının imha edilmesine karar vermesine kadar yıllarca sürdü.
Ama mahkeme karar verene kadar Nosferatu’nun ünü Almanya sınırlarını aşmıştı. Carl L. Bankston, Great Events from History: Modern Scandals—Volume I kitabında “Daha 1922’diydi ve Stoker, Nosferatu’nun Macaristan, Budapeşte, Fransa ve Paris’te gösterildiğini öğrendi” diye yazdı.
Bir diğer engel de filmin büyüyen hayran kitlesiydi. Stoker, Ekim 1925’te Film Society adlı bir Londra grubunun üyelerine Nosferatu’nun gösterileceğini öğrendi. Etkinlik organizatörü Ivor Montegu ismi açıklanmayan bir ithalatçıdan bir kopya satın almıştı.
Stoker bir yazarlar sendikasının sekreterine yazdığı mektupta “Filmin Almanya’dan satın alındığını kabul ediyor ancak kimden satın aldığını veya halihazırda bu ülkede olup olmadığını söylemiyor” diye yazmıştı.
Bir dizi durdurma talebinin ardından, Film Derneği, Nosferatu kopyalarını teslim etmeyi kabul etti. David J. Skal, Hollywood Gothic: The Tangled Web of Dracula from Novel to Stage to Screen adlı kitabında “Kayıtlar filmin kesin kaderi hakkında bir şey söylemiyor ama Nosferatu’nun İngilizce baskısının 1 Nisan 1929 civarında yakıldığı varsayılıyor” diye yazıdı. Daha sonra Stoker’ın avukatları film korumayla ilgilenen Montegu’ya başka Nosferatu baskılarının var olup olmadığını sordular.
Skal bu konuda “Montegu Fransa’da kullanılan bir kopyaya değindi; bu konuda doğrudan bir bilgisi yoktu ancak Paris gazetelerinde reklamlarını görmüştü. Amerika’ya gelince, evet, Uluslararası Film Sanatları Birliği adlı bir organizasyon aracılığıyla oraya da gittiğine inanıyordu. En azından bir kopya ve büyük ihtimalle daha fazlası” diye yazdı.
Nosferatu gerçekten de Atlantik’i geçmişti. Universal Pictures, Stoker’ın hayal kırıklığına uğratarak yasadışı bir baskı satın aldı ve 1931’de başrolünde Bela Lugosi’nin oynadığı kendi Drakula filmini üretmeye devam etti. (Stüdyo Stoker’a haklar için 20 bin dolar ödedi.)
1929’da Count Orlok, New York City, Detroit ve Washington D.C.’deki sinemalarda gösterime girdi. Eleştiriler çoğunlukla olumsuzdu ve New York Herald Tribune, Prana’nın filmini “karmakarışık ve kafa karıştırıcı” olarak nitelendirdi. New York Daily News performansları “başrol oyuncusu Max Schreck hariç berbat” olarak nitelendirdi.
Her şeye rağmen bu erken gösterimlere giden Amerikalı izleyicilerin ve gazete eleştirmenlerinin Nosferatu’yu orijinal haliyle görmemiş olması mümkün. Bazı tarihçiler önemli miktarda yeni görüntü eklenmiş (ve karakterlerin adlarını bir kez daha değiştirmiş) 1929 tarihli filmin yeniden düzenlenmiş halini izlemiş olabileceklerini düşünüyor. Nosferatu’nun bu gözden geçirilmiş versiyonu hakkında pek bir şey bilinmiyor, ancak orijinali hayatta kalmayı başardı. Florence Stoker 1937’de vefat ettikten sonra yasadışı kopyalar gelmeye devam etti ve film sonunda televizyonda yayınlandı.
Universal’in vampir filmleriyle büyüyen izleyiciler, bu filmi görmek için sabırsızlanıyordu. 1950’de Los Angeles Tiyatrosu’nda gösterilen Nosferatu’nun reklamında film “ünlü orijinal Alman Drakula klasiği” olarak adlandırılırken 1954’te Arizona Republic’te yayınlanan bir köşe yazısında film “Drakula’nın öncüsü ve hayal edilebilecek en korkutucu film” diyerek övüldü.
Bugün, çoğu korku filmi hayranı ve eleştirmeni her şeyin başladığı sessiz filmi benimseniş durumda. Prana Film’in Nosferatu’sunun tek bir orijinal baskısı olmasa da film korumacıları daha önceki baskılardan parçaları bir araya getirerek az çok orijinal bir kopyaya ulaştılar.
Prana’nın vizyonu Bela Lugosi filmlerinden Klaus Kinski’nin başrol oynadığı Werner Herzog’un Nosferatu the Vampyre (1979) ve hatta Bram Stoker’ın Drakula (1992) filmine kadar bir asırlık vampir tasvirlerini etkiledi. ABD’de kamu malı olan Nosferatu YouTube’da ücretsiz olarak sunuluyor ve DVD’de basılı bir kopyasını bulmak kolay.
Florence Stoker, Kont Orlok’u yenmek için elinden gelen her şeyi yaptı, ancak Nosferatu yasal mezarından çıktı ve bizi bugüne kadar, kelimenin tam anlamıyla rahatsız ediyor.