Hong Konglu araştırmacılar metro yolculuğu sırasında maruz kalınan mikropları izledi
Hong Konglu araştırmacılar, metroya binen yolcuların inişlerinde araçtaki mikropları nasıl taşıdığını ve onlarla birlikte nasıl dışarı çıktıklarını merak etti.
Araştırmacılar, sabah kalabalığı ve akşam koşuşturmasına karışacak ve ayakta seyahat edecek altı gönüllü yolcu gönderdi. Denekler, trene binmeden hemen önce ellerini sabun ve suyla yıkadılar ve daha sonra bir seferde 30 dakika boyunca trabzan ya da direkleri kavradılar. Daha sonra, avuç içleri DNA için temizlendi. Takım, bunu üç hafta boyunca her hatta üç kez tekrarladı.
Çalışma, Cell Reports’da yayınlandı. Buna göre; metro hatları gittikleri yere ve günün saatine bağlı olarak farklı mikrobiyal imzalara sahip. Hatlar, coğrafi olarak spesifik mikroplarla doluydu. Engebeli Shing Mun Kanalı’nı geçen Ma On Shan hattı, en çok suda yaşayan mikroplarla doluyken, dağlık Yeni Bölgeler’den geçen Batı Demiryolu hattı, 1000 metrenin üzerindeki rakımlarda bir miktar farklı gelişmeye sahne oldu.
Ancak bu hatlarda en çok izole olan farklı topluluklar akşamları daha homojen hale geliyordu.
Almanya’daki Hans Knoell Enstitüsü ve Hong Kong Üniversitesi’nde bir sistem biyoloğu olan, raporun ortak yazarı Gianni Panagiotou, “Gün boyunca, giderek daha fazla metro kullanan kişi ile, tüm hatların mikrobiyal toplulukları, insan derisi komensal bakterileri tarafından benzer şekilde baskın hale gelmektedir,” diyor.
Yolcuların yanlarında taşıdıkları mikrobiyel otostopçular, uzun bir yolculuğun sonunda mikroskobik dünyaya hükmetme eğilimindeler. Rutin dezenfeksiyon işlemleri, mikrobiyal topluluğu bir dereceye kadar sıfırlıyor ve döngü yeniden başlıyor.
Bu mikropların çoğu zararsız ancak araştırmacılar, bazı enfeksiyonları tedavi ederken ilacın etkisini azaltan antibiyotik dirençli genlerin izlerini tespit ettiler.
Bu izler, akşamları Çin’e giden ve özellikle antibiyotik direncinin ciddi bir endişe yarattığı yerlere bağlanan Doğu Demiryolu da dahil olmak üzere tüm hatlarda ortaya çıktı. Uzmanlar, bakteri miktarı oldukça düşük ve bu tür genler doğal olarak ortaya çıkabileceği için paniğe mahal verilmemesini söylüyor.
kapak fotoğrafı:
atlasobscura.com