Her Şey Çok Güzeldi Melodiler Okyanusunda Kulaç Atanlar İçin: Ne Obliviscaris İlk Kez İstanbul’daydı

Boğaç Gökmen

Konserler bakımından büyük ihtimalle en verimli senelerden biri yaşanırken aynı zamanda da bazı grupları ilk kez izleme fırsatı yakalayabilmek mevzunun bir başka lezzeti olarak damaklarda iz bırakıyor doğrusu.

Bu durum, uzun zamandır dinlenip yolu gözlenen bir grubun ilk ziyareti olarak yaşanırken yeni bir keşfi memleket sınırları dahilinde ilk kez seyretme imkânı olarak da gerçekleşti bu sene.

Mevzubahsimiz ise bu iki duruma da uygun ve kendi sıkı dinleyici kitlesini oluşturmayı başarabilmiş Avustralyalı progressive metal grubu Ne Obliviscaris. Esasen temelleri 2003 yılına kadar uzanan grup 2012 tarihli ilk albümü “Portal of I”dan 2023’teki “Exul”a varana dek uçlarda gezinmekten çekinmeyen müzikal anlayışıyla sağlam bir dinleyici kitlesine sahip.

Zaten bu durum IF Beşiktaş önünde her geçen dakika artan seyirci yoğunluğundan da kendini belli ediyor. 10 Ekim 2024, Yüzde Yüz Metal katkıları ve Black Label Events organizasyonuyla Ne Obliviscaris’in ilk İstanbul konseri olarak kayıt defterimize not ediliyor.

Bir ara oluşan kapı önü kuyruğuna dahil olup içeri adım atıyoruz, ortamı ısıtmak görevi ise memleket metal sahnesinin yükselen gruplarından Hatemotion’da. Konser için isimleri açıklandığından beri ayrı bir ilgi odağı olan grubun performansını kaçırmamak için yerini alanların sayısı hayli fazla. Grup da bunun karşılığını vereceğinin işaretini henüz ilk şarkıdan veriyor.  Vokalde Alp Demirtaş, gitar/vokalde Umur Bayer, gitarda Altuğ Coşkun, bas gitar/vokalde Enes Mehmet Karamanoğlu ve davulda Ozan Oğuz’dan oluşan Hatemotion, 2020’nin başlarında bir cover grubu olarak yola çıksa da rotayı beste çalışmalarına çeviriyor ki bunun çok yerinde bir karar olduğunu da beklenen albümlerinden son dönem paylaştıkları şarkılardan anlamak mümkün. Metal alt türlerinin çoğuna temas eden müzikal zenginlikleri sahnedeki ışıltılarıyla da birleşince ortaya çıkan bütünün tadına doyum olmuyor.

“Run Away”in çift gitar sololu finali coşkuyu arttırırken, şahane “Breaking The Law” coverı Hatemotion usulü cover yapmanın ne anlama geldiğinin kanıtı oluyor. Umur’un “Benim için gelecek albümün en özel şarkılarından” dediği “The Poison In Me” nasıl da sıkı bir şarkı dedirtirken, grubun başarıyla kondurduğu çift gitar solo burada da kulakları okşuyor ve tabii basçı Enes’in clean vokalleri kendini belli ediyor. Pandemiye lanet eden bir şarkı olan “Epidemical Destruction”da salgınların sembolü olan veba maskesi ve kostümüyle ölüm sahnede kol geziyor. “Paranochaos” ise yine damakta bıraktığı enfes metal tadıyla konserin son şarkısı oluyor.

İşinin ehli müzisyenlerden kurulu, eli sıcak, sıkı bir grup Hatemotion. İşlerinin hakkını vermenin ötesine geçerek ilham verecek ışıltıyı saçtıklarını da görmek sevindirici oluyor.

Şimdi bu sağlam performansın ardından Ne Obliviscaris beklenmeye başlıyor. Işıklar azalıp da piyano tuşlarından melodi yayılmaya başladığında sahneye ilk çıkan elinde kemanıyla Tim Charles oluyor. Sağa sola savrulan upuzun düz saçları, ince uzun yapısıyla sahneye ok gibi fırlıyor ve grubun müziğinde önemli bir yere sahip kemanıyla gösteriyi açıyor. “Citadel” albümünü çalarak başlıyorlar. Ekip sahadaki yerini aldığına göre akıştayız artık. Tim aynı zamanda temiz vokalleri de üstleniyor grupta. Brutal vokalde James “McClellan Dorton III kendi bölümleri arasında tıpkı bir opera temsilindeymişçesine soluklanmak için yana tarafa geçiyor. Basçı Martino Garattoni hiç de kolay olmayan armonik yapılar içinde kendinden emin duruşuyla güven verirken ekibi de yönetiyor. Gitaristler Matt Klavins ve Benjamin Baret sahne köşelerinde melodi örgülerini paslaşıyorlar. Davulda Daniel Presland ise bu zorlu parkurların ehli, sekmeyen bir makine işlerliğinde şarkılar ilerledikçe büyüyor.

Fotoğraf: Eva Shield

Gitarlar arpej pasajlarından geçerken, keman en ince tonlarda tüyleri diken diken edecek patlayıcı anlar yaratıyor hemen o sırada kopan bir fırtına misali kalburüstü bir gitar solo ve dram dozunu zirveye taşıyan brutal vokal. Ön bölüm gruba hâkim izleyici kitlesi tarafından doldurulmuş durumda ve herkes mühim bir deneyim yaşadığının farkında.

Yedi telli elektrik gitarların klavyelerinde gamlarda geziniyor parmaklar ve harhangi bir şarkının trafiğinin sizi nereye götüreceği belli değil. Her an her şeye hazır olun ve en iyisi mi bırakın kendinizi bu işinin ehli ekibin ellerine. Ve şunu da görmek ne mutlu, İstanbul seyircisine hayran kalan bir grubu daha ekliyoruz listeye. Tim Charles’ın şarkı aralarındaki samimiyet dozu yüksek sohbeti bunu her şeyiyle ortaya koyuyor.

Son albüm “Exul”a geçiyorlar.

Grubun tam da yüreğinden gelen şarkılar bunlar. Dik yamaçlar, uçurumlar, şelaleler aşıyor, uçsuz bucaksız manzaralar, nefessiz dalışlar, duygusal iniş çıkışlar, kıtalar aşan otobanlar geçildikçe herkes daha da dalıyor bu melodiler sağanağına. Artık salonu dolduran herkes bir nevi grubun gönüllü üyesi. Ansızın ön orta göbektekiler dönmeye başlıyor ve bu hararetli devinim işin tansiyonunu o kadar net ortaya koyuyor ki.

Fotoğraf: Eva Shield

Gitaristler Matt ve Benjamin sağa sola deplase oluyor, basçı Matino sahnenin en uçlarına gidip selamlıyor izleyiciyi. Brutal vokal ile şarkılara birlikte tırmanmamızı sağlayan James haykırışlarının sonlarında diz çöküyor, clean vokaliyle hayran bırakırken kemanı bıraktığı anlarda en yukarılara zıplıyor Tim Charles. Hiç kesilmeyen bir enerji halkası dönüp duruyor sahnede.

Geniş adımlı akor döngüleri, gitar klavyelerinden taşan usta işi sololar, izleri iyice derine taşıyan keman nağmeleri, şarkıların zemininde gezinen zaman zaman da ana tema olan bas yürüyüşleri ve mevzuyu teatral bir üsluba taşıyan iki ayrı renkteki vokal anlayışı. Ve daha da fazlası.

Son bir şarkı daha çalıyorlar ki o da ilk albümden geliyor, “And Plague Flowers the Kaleidoscope” gitar ve keman girişiyle başlıyor. Ardından grup defalarca selamlıyor izleyiciyi ve Tim Charles kısa zaman sonra yeniden görüşeceğiz diyor. Salondan ayrılırken performansa şapka çıkartmayan kimse yok.

Tüm bu yaşananların sonunda “her şey çok güzeldi melodiler okyanusunda kulaç atanlar için ve Ne Obliviscaris ilk kez istanbul’daydı” manşeti yakışırdı diye düşünerek eve doğru adımlıyorum.

Emeği geçen herkese sevgiler ve saygılarla.

ROTKA TV YAYINLARINI YOUTUBE ÜZERİNDEN İZLEYEBİLİRSİNİZ

Ne Obliviscaris, kapak fotoğrafı: K. Lyovin

What's your reaction?