Heavy Metal Tutkusu Bize Yeter: İstanbul’dan Bir Accept Geçti

Boğaç Gökmen

Heavy metal evreninin oluşumundaki ilk tınılardan bu yana geçen zamanda bazı gruplar yaşamsal elementlerin bir araya gelmesinde hayati öneme sahipti.

Öyle ki ortaya çıkan yapısal tınılar koca bir evrenin genişlemesini sağlarken nesilden nesile uzanan bir müzikal köprü vazifesi görüyordu. Kadim bir geçmişi sonsuz geleceğe bağlayacak gitar riff’leriydi bunlar. 80’li yılların ikinci yarısında lise yıllarında masaya ismini yazdığımız gruplar. Sesi sonuna kadar açtığınızda sizi bulunduğunuz ortamdan uzaklara ışınlama kudretine sahip şarkılardı bunlar.

İşte bu evreni oluşturup genişlemesini sağlayan gruplardan Alman metal devi Accept’in İstanbul konseri duyurulduğunda geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek metal dinleyicilerini bir araya getirecek bir ayinin de duyurusu yapılmış oldu bir bakıma. 

Bunun gibi iri cüsseli konserlerin önemli özelliklerinden biri de imkanları zorlayıcı ve toparlayıcı olmalarıdır ki bir iş çıkışı apar topar, hastalık veya rahatsızlık dinlemeksizin ya da bir yolculuk öncesi aracı kaçırma riskini göze alarak soluğu alırsın konser alanında. Veyahut şehir dışından sadece o grubu izlemek için gelip dönersin. Hele ki mevzubahsimiz Accept büyüklüğünde bir grup ise şartlar ister istemez zorlanacaktır. Konser öncesi sohbetlerde işte tüm bu hallere rastlamak mümkündü.

Maçka, KüçükÇiftlik Park konumu 17 Ekim akşamı heavy metal evreninin çınarlarından birine ev sahipliği yapmanın heyecanı buram buram hissediliyordu doğrusu.

Yüzde Yüz Metal katkıları ve Epifoni organizasyonuyla gerçekleşen gecede önce memleket metal sahnesinin en güçlü ekiplerinden Saints ‘N’ Sinners sahneyi ısıtıyor ama ne ısıtmak. Heavy metal armoni dizilerinin en yakışıklıları bir araya geliyor grubun beste yapılarında. Solist Mehmet Kaya’nın sınırları aşan, geniş aralıklara yelken açan müstesna sesi sahneden yükselip sarmalıyor giderek alanı dolduran kitleyi. Üstelik hasta olduğunu söylediği hali bu. Türün olmazsa olmazı kalburüstü gitar işçiliği tüm bestelerin de altında imzası olan gitarist Deniz Tuncer’in parmaklarında mücevher misali parıldıyor. Şarkılar birbiri ardına gökyüzüne süzülürken geçen yıl kaybettiğimiz davulcu Doğan Rekkalı’yı da anıyor grup. Doğan’sız ilk konserleri olarak da kayıtlara geçiyor bu performans. Diğer üyeler bas gitarda Berkan Çakmak, gitarda Kıvanç Kaytanlı ve yeni davulcu Ozan Oğuz’dan kurulu ekip, son albüm “Rise of the Alchemist” ve grupla aynı adı taşıyan ilk albümden şarkılarla nefis bir heavy metal yolculuğuna çıkarıyor izleyicileri. Bir ara konser verme sıklıklarıyla ilgili ironi yapıyor Mehmet, “Bundan sonra daha sık konser vermeliyiz mesela yılda iki kez“. Şaka bir yana Saints ‘N’ Sinners’ı sahnede daha sık görmek dinleyicinin en doğal hakkı olsa gerek.

Saat 22.00’ye bir iki dakika kala ışıklar azalıyor ve intro ile birlikte Accept sahnede artık. Grup son albümü “Humanoid”in Avrupa turnesi ilk ayağı olan İstanbul’da bu albümden “The Reckoning” ve “Humanoid” ile zıpkın gibi bir açılış yapıyor. Ardından grubun klasiklerinden “Restless and Wild” ve “London Leather Boys” eskilere özlemi gidermek bakımından daha ilk düzlükte ilaç gibi geliyor. Grubun bel kemiği Wolf Hoffmann adeta alametifarikası Flying V gitarıyla hükmediyor melodilere. Birçoğu 80’lerden, metal müzikle ilk buluştuğumuz yıllardan esip de gelen ezgiler bunlar. Efsane solist Udo Dirkschneider’ın yerine Mark Tornillo’nun geldiği 2010 sonrası albümleri de epey sıkı grubun. O dönemin Blood of the Nations’ından “Pandemic”, “Teutonic Terror” ve “The Abyss”, Blind Rage’inden “Dying Breed” dahası Stalingrad’dan “Shadow Soldiers” bunu ispatlayan şarkılar olarak lezzet katıyor performansa.

Bir ara Mark Tornillo, Accept’e katılıp mikrofon başına geçmesinin on dört yıl olduğunu söyleyerek zamanın akış hızının altını çiziyor. Sahne enerjisi tüm alana yansıyan grup rock n’ roll ruhunun heavy metal sahnelerine yansıdığı klasik hareketleri sergilemeyi ihmal etmiyor. Gitaristler Wolf Hoffmann, Uwe Lulis ve basçı Martin Motnik’in yan yana gelerek gitarlarıyla sağa sola, yukarı aşağı yaptıkları senkronize hareketler sahneye hiç eskimeyecek bir görsellik katıyor.

Klasik şarkılardan neler istersiniz. “Breaker”, “Princess of the Dawn” ve “Fast as a Shark” tahmin edileceği gibi ortamın tansiyonunu iyiden iyiye yukarı taşıyor. “Fast as a Shark” çalarken sahneden seyircilere bir şişme köpekbalığı atılıyor. Tüm ön bölümü dolanan köpekbalığı arka bölümlere doğru giderek gözden kayboluyor. Bu şarkılar sırasında duygusal anlar yaşayanların sayısı da bir hayli fazla. Eh, netice de birçoğumuz için çocukluğumuzdan, gençliğimizden kopup gelen şarkılar bunlar. Ve tabii ki “Metal Heart”ın giriş notalarıyla birlikte coşku tavan yapıyor. Şarkının girişindeki Tchaikovsky’nin “Slavonic March”ı ve riff ile solodaki Beethoven’ın “Für Elise”i metal tarihinin belki de en mühim şarkılarından biri ile kazınıyor zihinlere. Wolf Hoffmann’ın bu klasik müzik melodilerini Accept saflarına yansıttığı en meşhur şarkılardan olan Metal Heart ile metal yürekler iyice ısınıyor. En çok beklenenlerden “Balls to the Wall” da bir Accept konseri için olamazsa olmaz kategorisinden 80’lerin ilk bölümünden çıkıp geliyor konserin en can alıcı anlarına. Yumruklar havada, yürekler bir. “I’m a Rebel” ile de nefis bir kapanış, eh daha ne olsun. Accept heavy metal ruhunu isyanını, patlama noktalarını ve tutkusunu izleyicinin yüreğine yerleştirerek sahneden iniyor.

Konser sonrası pek tabii herkesin yüzünde bir tebessüm, ki bunlar çoğu ilk duyurusundan beri bu konseri bekleyen metal kafalar için büyük bir grubu izlemenin mutluluğu olsa gerek. Ülke ve dünya gündemini kasıp kavuran akıl almaz cinnet hali arasında az da olsa bir tebessüm edebilmek bu günlerde bilhassa daha da değerine varılacak bir durum. İşte heavy metal ruhu ve tutkusu KüçükÇiftlik Park alanını dolduran binlerce metal kafaya bunu hissettiriyor.

Heavy metal tutkudur, bu tutku bize yeter…

Emeği geçen herkese teşekkürlerle…

Fotoğraflar: Arda Aytan ( ardaaytan )

ROTKA TV YAYINLARINI YOUTUBE ÜZERİNDEN İZLEYEBİLİRSİNİZ

What's your reaction?