Tolga Özbey Yazdı: “Halbstarke”: Savaş sonrası Almanya’da çocuk suçluluğu ve rocknroll müziği
Tolga Özbey
Savaş sonrası Batı Almanya, 1956 yılı Nisan ayında gençliğin o dönemde içinde bulunduğu sorunları bir panel ile tartışmaya başlayacaktır. Sokak ilan panolarında “Gerçekten böyle biri misin?” başlığının altında Alman gençlerinin sapkın, suçlu veya tehlikeli olup olmadığı sorgulanacaktır.
Tartışmayı ateşleyen ise Georg Tressler’in “Die Halbstarken” adındaki sinema filmi olmuştur. Filmin adı “Yarım güçlü olanlar” anlamına gelen ve Almancada holiganları tanımlayan bir kelimedir. Yarı güçlü, Almanya’da 1950’lerde özellikle erkek ve işçi sınıfından gelen saldırgan gençler için medyada ve halk arasında bir aşağılama terimi olarak kullanılmaktadır. Terim her ne kadar Holiganizm ve ayaklanmalar için kullanılıyor olsa da aslında rock ‘n’ roll’dan etkilenen ergen erkekleri ifade eden bir belirginliği de vardır.
Otoriteler Amerika’daki mevcut gençlik isyan filmlerinin Amerikan medyasında büyük tehlike gibi yansıtılmasının aksine Almanya’da medya, isyancı gençler ve çocuk suçluluğu konusunda halkın bilinçlendirilmesi ve bunun sosyal bir sorun olarak kabul edilmesi gerektiği konusunda hem fikirdiler.
Avusturya doğumlu yönetmen Georg Tressler, savaş sonrası Almanya’sının en büyük gişe hasılatını “Die Halbstarken” ile yapacaktır. Film ayrıca Amerika’da aynı yıl “Teenage Wolfpack” adı ile yayınlandığında 14 Kasım 1956 tarihli Variety Magazin: ‘Savaş sonrası Almanya’nın en büyük sorunlarından biri olan çocuk suçluluğuna ilişkin ilk Alman filmi. “Blackboard Jungle” ve “Rebel Without a Cause” gibi Amerikan yapımları kadar büyük gişe başarısı elde etti. Hollywood yapımları ile karşılaştırılamaz bayat bir heyecan hikayesine odaklanan vasat bir film ama yine de, filmin kitlesi gençler ve bu yüzden de gişede oldukça başarılı oldu.’ diye filmden bahsetmektedir.
1956-1958 yılları arasında sosyolog Thomas Grotum’un aktardığı üzere filmin etkisiyle Batı Almanya’da birçok gençlik isyan haberiyle karşılaşılır. Die Zeit gazetesinin 26 Nisan 1956 tarihli sayısında ‘Panter Çetesi’ ‘Munich’te bir grup suçlu gençlik çetesi ve ‘‘Essen’de suçlu gençler’’ başlıklarıyla karşılaşırız. Böylece film Almanya’da alt sınıflardan gelen asi kentsel erkek gençlik kitlelerine “Halbstarke” teriminin uygun görülmesine de neden olmuştur. Yine Grotum’a göre 50’li yılların ortalarında toplum, konformist olmayan sapkınlık içindeki bu isyankar gençlerle ‘gerçek’ çocuk suçluları ve nispeten karıştırmamak için bir çaba da harcıyordu. Bu Amerika ile karşılaştırıldığında oldukça önemli ve yapıcı bir detaydır.
Filmin jeneriği durumu en çiğ formuyla özetlemektedir “Dünya, kendi gençliğinde kendini en canlı şekilde yansıtıyor. Bugün, en azından söylemek gerekirse, dünya huzursuzdur ve gençlerinin huzursuzluğu evrensel bir sorundur. Bu özel hikaye gerçektir, Almanya’da geçmektedir.”
Tarihçi Jürgen Felix burada şu sözleri ile konuya bir katkı sağlamaktadır: “gençlik umut, iyimserlik ve gelecek olasılığı fikrini temsil eder”, özellikle ‘Wiederaufbau’ yani toplumun yeniden inşası ile ilgili olarak, savaşın yıkımından sonra Almanların 50’li yıllardaki ekonomik mucizesi sırasında dış kaynaklı bir yapılandırmaya maruz kalan Alman gençliği de yeniden şekillenmiştir. Gelişen bir toplumun ortasında büyüyen bu gençler, ABD’den ithal edilen “gençlik devrimi” olarak adlandırılan şey ile biçimlendiler. Sinemaya gittiler, motosiklet sürdüler ve rock ’n’ roll ile dans ettiler. Bu noktada dönemin Almanya’sının ekonomik şartlarını ve savaş sonrası yıkımın büyüklüğünü anlayabilmek için Irgendwo In Berlin (1946) ve Und über Uns Der Himmel (1947) filmlerini izlemek de faydalı olacaktır. Batı’dan gelen yardım 1950’ler sonrası Alman gençliği için umut olsa da kendi gençlik bunalımları içindeki çıkışı Amerikan kaynaklı medyalarda öğrendikleri görsellerin popülaritesi içinde çözmeye çalışmaları kaçınılmazdır.
Amerikan modern yaşam standardı, gençlik kültürü ve isyanının ithal kodlarını reddetti “Rebel Without a Cause” ve “Blackboard Jungle” vb filmlere topyekün bir savaş açmıştır. Bunu dönemin çizgi roman ve pulp kitaplarında da denetleme mekanizmaları ve sansür ile dize getirilişinden görebiliriz. Her daim olan şey burada da bir süre sonra gerçekleşti ve kültürel kurgu yani çizgi romanlar, filmler ve müzik ya da kısacası gençlerin kucakladığı her şey ebeveyn otoritesini protesto ettiği gerekçesiyle kuşak çatışmasına neden oldu.
Rock ‘n ’roll tüketimi, “Wild One” ve “Rebel Without a Cause” gibi filmler sembolik olarak işçi sınıfı (erkek) gençlerin, burjuva ana akımının lezzetlerine kültürel isyanlarıyla direnişini konu almaktadır. ABD ticari kültürü bu yanıyla bir yandan hem arzulanan refahı simgelerken bir yandan da gençlik isyanları gibi kültürel ‘çöküşleri’ de içinde yaşatmaktadır. Zaten kültür olarak hem kendi yerel coğrafyasında hem de kültürünü dayamış olduğu dış alanda bu çatışmanın deviniminden ekonomik ve sanayi olarak ikinci dünya savaşı sonrası dönemde beslenmiştir.
Burada bahsedilmesi gereken başka bir konu da 1950’lerin başında bir Alman kulüp sahnesi gelişmeye başlaması ve caz klüplerinin Almanya’da gençlik kültürünün önemli bir unsuru haline gelmesidir. Alman gençler de, caz avangardının bohem dokunuşunu ve Paris sol gençliğinin sağladığı varoluşçuluktan beslendiler. Konser programları bu klüplerde sabah 08:00’de başlıyordu. George Shearing’den Dave Brubeck’e Alman müzisyenlerin Amerikan taklit dönemiydi ve caz sosyalleşmesi için gençlerin gözünde tipik bir araçtı. Kamu radyoları Batı Almanya’nın her yerinde caz müziği yayını yapıyorlardı. Almanya’da 1945’ten sonra ortaya çıkan federal özerklik sistemi içinde, her bölgesel radyo istasyonunun büyük bir grubu vardı ve NWDR, SDR, SWF, BR, HR, SFB, RIAS radyo istasyonlarında çoğalan caz müzisyenleri için istihdam fırsatları sağlamıştır. Bu nedenle, Savaş sonrası Almanya’nın ABD’den daha fazla kamu tarafından finanse edilen büyük kitlelere hitap eden radyolar Kurt Edelhagen, Willy Berking, Franz Thon ve Werner Müller’in orkestraları hem savaş sonrası dönemde Batı Almanya’da görev yapan Amerikan birliklerine hem de onlardan etkilenen Alman gençlerine müzik yayını yaptılar. O dönemde çoğunlukla Radyo müzik gruplarının radyo programlarına özel canlı konser verdiklerini de hatırlatmak da yarar vardır.
Böylece caz konserleri, genç Almanlar için kültürel ritüel etkinlikler haline geldi. Halka açık caz konserleri 50’li yılların başında başladı ve caz hayranları arasında ulusal bağ için bir platform sağladı ve bu müzik tutkusu da zamanla Rock’n Roll tarafından devralındı. 50’lerin sonunda dünyanın her yerinde olduğu gibi Almanya’da da artık rock’n’roll müziği gençliğin vazgeçilmezi olmuştur. 1958’de Ünlü Amerikalı müzisyen Bill Haley’nin Almanya turunda Alman gençliğinin birikmiş enerjisi vahşi saldırganlığa dönüşmüştür. Berlin, Hamburg, Essen ve Stuttgart’da Rock’n’roll fanatizmi konser salonlarına verilen zararla ve vandalizm haberleriyle Alman basınında yer almıştır. Bill Haley’in Stutgart konseri sonrasında çıkan olaylarla ilgili televizyon haberi:
Rock and roll, hayata karşı yeni bir tutumun müziği haline gelmişti. Bu yaşam tarzına polisle sokak çatışmaları da dahildi. Sadece 1956 ve 1958 arasında Batı Almanya’da neredeyse tüm büyük şehirlerde 350 büyük gençlik isyanı çıkmıştır.
Fransız sinemacı Thierry Jousse, Rock’n’roll ve sinema arasındaki ilişki için: “Sinema ve rock uzun zamandır çoğunlukla gençleri ilgilendirmektedir; çekim güçleri diğer şeylerin yanı sıra onlar için daha fazladır, çünkü varlıkları hala yetişkin normlarının dışında kabul edilebilecek “kötü” nesnelerdir. Rock ve sinema arasındaki karşılaştırmaya girersek, şüphesiz ortak yapılar buluruz. Her iki durumda kitle kültürüdür ve aynı kurallar ve endüstri içinde işler.” demiştir.
“Bir yasa düşünün, onu kırdılar. Bir suç düşünün, işlediler.” Başlığı ile lanse edilen “Die Halbstarken” filmi aslında Alman gençlerinin “deri mont giyme, motosiklet sürme ve rock’n roll ile dans etme gibi alt kültür uygulamalarına katılarak ebeveynlerinin – özellikle de babalarının – otoritesini kırma eğilmini, materyalist öğelere taparak, para için soygun yaparak, cinayet işleyerek bilinçsizce materyalizmi reddetme denemelerini anlatmaktadır. Filmdeki “Batı” lüksüne olan arzuları artan bu primitiv gençler Alman olmanın ‘sıradanlığı’ karşısında satın alma gücü ve meta tüketimini ölümcül düzeyde yüceltmektedirler.
Gazeteci ve tarihçi Bodo Mrozek: ” Yarı güçlüler, (…) yeni bir dönemin başladığının işaretleriydiler ve bu başlayan yeni dönemde dünya çapında eş zamanlı oluşan ilk nesildiler. Teknik yeniliklere dayanan kültürleri, ritmi ve hızı bir paradigma haline getirdiler. Sonraki kuşakları; mod’lar, rocker’lar veya punk’lar gibi isimler altında, sadece bu ulus ötesi kimlik kavramının varyasyonlarıydılar. Bunun ilk olarak 1950’lerde popüler kültürde başladığını söylemek yanlış olmaz. Dolayısıyla pop kültürünün sadece yarı güçle başladığı tezinde söylenecek çok şey vardır ” diye belirtir.
Yönetmen Georg Tressler’ın “Die Halbstarken” filmi bu anlamda Amerikan kültürünün Almaya’ya pazarlanan yan etkilerini tekrar Amerika’ya satan ender örneklerden biri olarak oldukça başarılı bulunur. Fakat filmin başarısının ardında yatan temel nedenlerden biri de şüphesiz soundtrack’in Martin Böttcher tarafından hazırlanmış olmasıdır. Martin Böttcher Und Sein Orcheste’nın muhteşem soundtrack’i filmin inanılmaz atmosferini yükseltmenin yanı sıra dönemin Almanya’sında Jazz, Swing, Blues, Rock’n’roll gibi Amerikan kaynaklı müziğin icra edilişi konusunda da bize fikir edinme imkanı sunmaktadır. “In Chicago”, “Sissy Blues”, “Mister Martins Mop” ve “Swing Party” şarkılarından oluşan soundtrack 1956 yılında Deutsche COLUMBIA tarafından plak formatında basılmıştır.
Kaynaklar:
* Youth Cultures In Global Cinema – Timothy Sharry/Alexandra Seibel
* Jazz, Rock, and Rebels: Cold War Politics and American Culture in a Divided Germany
Book – Uta G. Poiger
* German history Youth in the 1950s – Clara Walther
* Subversive Reeducation? Jazz as a Liberating Force in Germany and Europe – Berndt Ostendorf
* Celluloid Revolt: German Screen Cultures – Christina Gerhardt, Marco Abel