Haftanın Kİtaplığı – 9 Ekim 2022
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
KARANLIK BİR GECEDE SESSİZ EVİMDEN ÇIKTIM – PETER HANDKE
Çağdaş Avusturya edebiyatının en özgün adlarından biri olan Peter Handke, yoğun ve güçlü anlatımıyla okura sanki meydan okur. Karanlık Bir Gecede Sessiz Evimden Çıktım, onun sıradışı anlatımının bir örneği. Avusturya’da Salzburg kenti yakınlarında çevresinden soyutlanmış bir yerleşim yeri olan Taxham’ın eczacısı, bir gece evinden çıkar, kasabanın açıldığı bozkırda, tek başına, upuzun bir yolculuğa başlar. Başına yediği bir darbeyle konuşma yeteneğini yitiren eczacı, yolculuğun bir bölümünde yanına katılan iki yol arkadaşı ve yer yer yaşamına giren bir kadın dışında kimseyle iletişim kurmadan düşsel bir dünyada gerçeküstü bir serüven yaşar. Yaşadıklarını, daha sonra, dili çözülünce, bir ‘yazıcı’ya anlatır. Gerçek ile gerçekdışının ustaca harmanlandığı Karanlık Bir Gecede Sessiz Evimden Çıktım, günümüz insanının yalnızlığını ve iç dünyasını acımasızca gözler önüne sererken, okuru bir aynanın karşısında çıplak bırakıyor. Bir büyük ustanın kaleminden benzersiz betimlemelerle, şaşırtıcı gerçeklerle yüklü bir roman.
ÇEMBER APARTMANI – DEFNE SUMAN
Defne Suman’ın İstanbul’un son yetmiş yılında dolaşan, hikâyesinde hüznün ve matemin olduğu kadar dostluğun, direnişin ve ümidin de yer aldığı yeni romanı Çember Apartmanı, Doğan Kitap’tan çıktı.
Yitip giden İstanbul’a bir ağıt niteliğindeki Çember Apartmanı, İstanbullu Rum Periklis Drakos’un anılarını, hem aşk ile tutkunun hem de acıyla kaybolan Beyoğlu’nun hikâyesini anlatıyor.
Yetmiş beş yaşındaki İstanbullu Rum Periklis Drakos, koronavirüs günlerinde, doğup büyüdüğü Çember Apartmanı’ndaki dairesinde anılarını kaleme almaya başlar. Mahallede kendine bir ev arayan Leyla’ya ilk görüşte âşık olur. Artık anılarını kendini Leyla’ya anlatmak için yazacaktır.
“Yağmur bastırmıştı. Temrin Yokuşu’ndan Dolapdere’ye içinde çalı çırpıyla seller akıyordu yine. İstanbul gri bir perdenin ardında yitip gitmişti. Tam da bana lazım olan dekor. Kalemi elime aldım. İnce mavi mektup kâğıtlarımın kırışıklıklarını elimle düzelttim. Yazdıkça Leyla’yı daha çok düşünüyor, onu düşündükçe daha çok yazmak istiyordum. Böyle bir çemberin içinde bulmuştum kendimi. Belki de matemin panzehriydi aşk.”
TATLI BİR EYLÜL – DEMİR ÖZLÜ
“Tatlı Bir Eylül” romanında yitirilmiş zamanların izi sürülüyor. Kafka’nın yaşadığı sokaklarda ve mezarlığında yaşamla yazın iç içe geçiyor, her şey bir metafora dönüşüyor. Romanın yazar kahramanı Avrupa kentlerinde gezinirken, bir zamanlar ait olduğu ama hızla değişerek artık sadece hüzün veren İstanbul’u anımsıyor. Öte yanda ise derin bir yalnızlık duygusuyla sarılıp sarmalanan kasabalarda geçmiş çocukluk yılları, cinsel uyanışlar; Beyoğlu’nda yaşanmış aşklar ve yabancılıklar…
Yer ve zaman katmanlarını parçalayan, bir melankoliyi sürükleyen bu aşk romanını çok sevdiğini ifade eden Demir Özlü’nün kaleminde dil, adeta kendi serüvenini yaşıyor.
GRAZIELLA – ALPHONSE DE LAMARTINE
Romantik dönemin önde gelen yazarı Alphonse de Lamartine’in yazdığı Graziella; İtalya’daki bir Fransız’ın aşka ve erotizme uyanışının benzersiz romanıdır. İtalyan ruhunun ve doğasının incelikli görkeminin yanında genç bir adamın aşk deneyimlerini de gözler önüne seren eser, Fransız romantik geleneğindeki en iyi kurgu eserlerden biridir. Derin düşüncelerle dolu, İtalyan yaşamının rüya gibi tutkularını ve baştan çıkarıcı bir portresini sunan Lamartine, romantik edebiyattaki güçlü yeriyle dikkat çekiyor. Gençliğin pişmanlıklarını, yanlış yönlendirilmiş ideallerini, zamansız bir aşk portresini anlatan dev bir eser Graziella. Alphonse de Lamartine’in Napoli yolculuğu sırasında tuttuğu günlüklerden yola çıkarak kaleme aldığı roman, tüm bu güzellikleri okura sunan romantizm klasiği olmanın yanında aynı zamanda sanatçının da melankolik bir portresidir.
BOĞAZİÇİ MEHTAPLARI – ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR
Abdülhak Şinasi Hisar’ın 1930’larda yayımlamaya başladığı anıları, temel olarak çocukluk yıllarını içine alır. Hoca Ali Rıza’nın resimlerinin Proustvari etkisiyle zihninde canlanan, Sultan II. Abdülhamid’in saltanatına denk gelen bu dönemi Hisar, “Çocukluğumuzun tattığı dünya elbette bir cennetti,” ifadesinde cisimleşen bir bakışla hikâye eder. Yazar, bilincinde olduğu siyasi ve kültürel çelişkileriyle bütün bir dönemin içinden bir “cenneti” taşın içinden bir heykel yontarcasına biçimlendirir: Hem kendi çocukluğu hem İstanbul’un yaşayışı böylece maddi ve manevi varlığıyla; hatıra, roman, şiir arasındaki sınırları ihlal eden bir metne dönüşür. “Hatıraların ağacını kendi içinde büyütmesini o kadar iyi biliyor,” diye tanımlar onun bu özel yaklaşımını Ahmet Hamdi Tanpınar. Abdülhak Şinasi Hisar Boğaziçi Mehtapları’nda, son demlerine yetiştiği Boğaziçi’ndeki mehtaba çıkma âdetini, bir dönemin tabiatını, sanatlarını, duygularını temsil kuvvetine sahip bir tören olarak resmediyor.
TEORİNİN CİNİ / EDEBİYAT VE SAĞDUYU – ANTOINE COMPAGNON
Bir metni edebi metin yapan nedir? Eserin anlamı yazarın tekelinde midir? Kurmaca gerçekliği taklit mi eder? Okurun metinde yeri var mıdır? Üslubu meydana getiren nedir? Bir eseri anlamak için muhakkak yazıldığı bağlamı bilmek mi gerekir? Evrensel edebi değerler var mıdır? Teorinin Cini bu kilit sorular etrafına kurulmuş bir kitap. Amacı modern edebiyat teorisinin, özellikle de Fransız yapısalcılığının bu konulardaki temel tezlerini “sağduyu”yla, yani edebiyat konusunda sahip olduğumuz yaygın fikirlerle karşı karşıya getirmek, çarpıştırmak, bu şekilde teoriyi eleştirmek ve sonunda hem teorinin hem sağduyunun hakkını vermek. Kitap edebiyat teorisinin, dolayısıyla da edebiyat incelemelerinin 20. yüzyılda katettiği yola dair açık seçik bir panorama da sunuyor. Edebiyatı önemseyen herkese…