Haftanın Kitaplığı – 8 Ocak 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

FREELANCE EMEK / OFİSSİZ ÇALIŞMANIN SINIFSALLIĞI – ÖZLEM İLYAS

Freelance Emek; gitgide yaygınlaşan freelance çalışma koşullarının, güvencesizliği katmerlendirirken, neoliberal özgürlük vaadinin hilafına çalışanları suçluluk ve utanç duygularına sürüklediğini gösteriyor. Özlem İlyas, freelance emekçilerin direniş ve örgütlenme tecrübeleri içinden, alternatif bir özgürlük tahayyülünü arıyor.

​“İnsanları evinden veya istediği yerden, istediği zaman, istediği kişilerle, istediği gibi çalışarak geçimini kazanabileceği fantezisiyle ayartarak, onlara güya özgürlük vaat eden bir emek rejimi bu. Bu sözüm ona özgürlük, 7 gün 24 saat işe koşulabilmek anlamına geliyor; üstelik “evde” olduğu için hem işveren hem hane halkının gözünde kolaylıkla görünmez hale gelen bir çalışma söz konusu. Freelance’in tasfiye ettiği iş güvencesinin yerine konan “network” (ilişki ağı) bağlantılarının da, faydacı-çıkarcı yapısıyla nasıl yalnızlaştırıcı bir evren kurduğunu görüyoruz.”

YAŞAM VE YAZGI – VASİLİ GROSSMAN

Grossman’ın eseri, toprak altında yatanların sesi, baskı rejimlerinin yaşama ve özgürlüğe asla galip gelemeyeceğinin ölümsüz bir belgesi olmaya devam ediyor. Sovyet Rusya’nın büyük yazarlarından ve tarihin en önemli savaş muhabirlerinden Vasili Grossman (1905-1964), başyapıtı Yaşam ve Yazgı’yı 1950’lerde kaleme aldı. Ustası Tolstoy’un dev eseri Savaş ve Barış gibi, büyük bir muharebenin, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Stalingrad Savunması’nın etrafında şekillenen bir dönem romanı olan Yaşam ve Yazgı, her şeye rağmen direnen insanların kaderini anlatmakla kalmıyor, Stalin Rusyası’nda yaşananları gerçekçi bir dille gözler önüne seriyordu.

Stalin’in ölümünden sonra yaşanan yumuşama döneminde kitabın yayımlanabileceğini düşünen Grossman, yanılıyordu. Yetkililer yazarı değil ama kitabı mahkûm etti. KGB müsveddelerine, hatta daktilo şeritlerine bile el koydu. Politbüro’dan Mihail Suslov’un deyişiyle, “Kitabın yayımlanabilmesi için en az 300 yıl geçmesi gerekiyordu.” Grossman, umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde, 1964’te öldü. Ancak Yaşam ve Yazgı’nın yazgısı, yazarından farklı oldu. Kitabın iki kopyası daha vardı ve gizlice ülke dışına çıkarıldı; 80’lerden sonra Batı’da basıldığında, özellikle Fransa, İngiltere ve ABD’de büyük yankı uyandırarak zamanla bir milyonun üzerinde okura ulaştı.

Eleştirmenlerin “XX. yüzyılı Savaş ve Barış’ı” olarak tanımladığı Yaşam ve Yazgı, yeniden Türkçede.

VURGULANAN YER – SUSAN SONTAG,

Yazar ve eleştirmen Susan Sontag’ın üç başlık altında topladığı kırktan fazla denemesinden oluşan Vurgulanan Yer, Filiz Çakır’ın çevirisiyle Everest Yayınları’ndan çıktı.

Yazarın “her şeyle ilgilenen biri” olduğunu öne süren Sontag, “Okumak” başlığı altında Marina Tsvetaeva, Elizabeth Hardwick, Machado de Assis, Roland Barthes, Robert Walser, W. G. Sebald ve Jorge Luis Borges’in düşünce ve yazın dünyasını konu ediniyor. Wagner’in müziğinin insan ruhu üzerindeki etkisinden Bellocq’un fotoğraf özneleri olan kadınlara dek birçok konuya değindiği “Görmek” başlığı altındaysa sinema, tiyatro, dans, fotoğraf, resim, opera gibi görsel sanatlara odaklanıyor. Saraybosna’da savaş yıllarında Samuel Beckett’in “Godot’yu Beklerken” oyununu yönettiği zamanı çarpıcı biçimde kaleme aldığı bir yazının da yer aldığı son bölüm “Oradan Buradan”, bu iki duyunun dışında kalan denemeleri kapsıyor.

“Nihayetinde Sontag’la ilgili önemli olan zihnin yaşamını, “tümüyle insan olmanın yolu” olarak okuma ve yazmanın gerekliliğini savunmasıdır. Büyük bir açıklayıcıdır ama açıklamaları indirgemeci değildir… Tanıdık olanı yeniden sınıflandırır ve görüşü tazeler… Açık seçikliği, bağımsızlığı, araştırmacılığı ve kendini inşa sürecindeki benliği temsil eder.” –Hilary Mantel, Los Angeles Times Book Review

BİR KADIN BİR EV BİR ROMAN – WILHELM GENAZINO

Wilhelm Genazino Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman’da bu sefer alışılmışın aksine çok genç bir anlatıcının izlenimlerine davet ediyor okurlarını. Weigand liseden atılmış, ailesini hayal kırıklığına uğratmış, yazar olma hayalleri kuran on sekiz yaşında bir gençtir. Gündüzleri bir toptan fidancılık şirketinde çırak, akşamları da yerel bir gazetede muhabir olarak çalışmaya başlar. Bu ikili yaşamın koşturmacası içinde oradan oraya savrulan Weigand, bira köpüğü kıvamında bir gençliğin ilk adımlarını, yaşından beklenmeyecek bir melankoli ve ironi duygusu eşliğinde atar.

2018’de yitirdiğimiz kült yazar Genazino’nun 2003’te yayımlanan Bir Kadın, Bir Ev, Bir Roman’ı Tevfik Turan’ın Almanca aslından çevirisiyle.

SOKAK SANATLARINDA İSTANBUL – BAHAR ÇUHADAR

Bahar Çuhadar’ın yayına hazırladığı, İstanbul’u ses, renk ve hareket odaklı inceleyen, sokakların müzikli, resimli, hareketli öyküsünü anlatan Sokak Sanatlarında İstanbul adlı kitap İBB Yayınları’ndan çıktı.

Gökhan Akçura, Murat Meriç, Ilgaz Gökırmaklı, Muhsin Topyıldız, Gülin Dede Tekin, Necla Bayraktar, Ömer Durmaz, Ömer Faruk Şerifoğlu, Fisun Yalçınkaya, Roxane Ayral ve Erman Ata Uncu’nun yazılarıyla katkıda bulunduğu kitabın fotoğrafları Murat Şaka’ya ait.

“Sanatın tek bir mekânı yoktur, sanat pekâlâ her yerde yapılır. Sokak ise bu mevzunun tam da göbeğindedir… İstanbul’un sokakları yüzyıllardır nefes alıp veriyor. Bütün kenti kaplayan o devasa nefes içinde kentten geçmiş sayısız karakterin sesini, duygusunu taşıyor. Geçmişinde derinlere inildikçe görürüz ki; sayıları, çeşitleri, renkleri, yer yer tuhaf performansları çoğalarak artan bir “sokak insanları” geçididir İstanbul.

Eski İstanbul sokaklarında laternalar var. Sadece çalgıcılar mı, değil tabii ki. Mahalle aralarında alametifarikaları hâline gelen kostümleriyle dolaşan çalgıcılar, seyyar göstericiler, kukla oynatıcıları, ayıcılar, şarkıcılar; meydanlarda, fabrika önlerinde, grev alanlarında seslerini oyunla yükselten tiyatrocular da var.

Sokak Sanatlarında İstanbul kitabı, bu kentin sokaklarının müzikli, resimli, hareketli öyküsünü anımsama ihtiyacıyla ortaya çıktı. Üretilen ve şehirdeki hayatı tamamlayan sanat işlerinin peşine düşmek üzere tasarlandı. Hem bugünü hem de dünden kalan izleri görünür kılmayı amaçladı. Eser, İstanbul’u ses, renk ve hareket odaklı inceliyor. Okura görsel bir şölen ve kulağa hoş gelen farklı tınılar sunuyor. Sokak her zaman insanları birleştirir, en çok da sanatla.”

LORD JIM – JOSEPH CONRAD

Joseph Conrad, Ekim 1899’dan Kasım 1900’e dek Blackwood’s Magazine’de tefrika edilen başyapıtı Lord Jim’de, yitirilen onur, yalıtılmışlık, yanılsama ve gerçeklik arasındaki tezat, güven ve ihanet temalarına odaklanır. Patna adlı yolcu gemisi batma tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, genç bir İngiliz olan ikinci kaptanı Jim gemiyi terk etmiştir. Bu “korkakça” eylemi yüzünden duyduğu suçluluk ve pişmanlık, hayatı boyunca peşini bırakmaz. Kamuoyu önünde kınanır. Sonrasında uygar dünyadan dışlanan ve büyük hayallerle başladığı denizcilik kariyerini sürdüremeyen Jim’in kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşması gerekir. Conrad’ın başlangıçta öykü olarak tasarladığı, ancak kontrolünden çıkmasıyla hacimli bir romana dönüşen yapıt, anlatım tekniğiyle dikkat çeker. Jim’in Endonezya’nın bir parçası olduğu varsayılan hayali Patusan’a uzanan hikâyesini aktaran Marlow’un anlatısına diğer karakterlerin seslerinin de karışması, okura olayları farklı bakış açılarından değerlendirme fırsatı verir. Lord Jim, 1998 yılında Modern Library’nin 20. yüzyılda İngiliz dilinde yazılmış en iyi yüz roman listesine dahil edilmiştir.

What's your reaction?