Haftanın Kitaplığı – 7 Mart 2022
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz
BİN GEMİ – NATALIE HAYNES
Burada anlatılan hikâyeler, hayatları Troya Savaşı’nın ilmeklerine dolanmış kadınların hikâyeleri. Gecenin yarısında bir kadın uykusundan uyanır ve sevdiği şehrin alevler içinde olduğunu görür. Grekler ve Troyalılar arasındaki on yıllık savaş artık sona ermiştir. Troya düşmüştür. Kaderleri artık Greklerin elinde olan Troyalı kadınlardan onlar adına Akhilleus’la savaşan Amazon prensesine, Odysseus’un dönüşünü bekleyen Penelopeia’dan kan davaları yüzünden her şeyi başlatan üç tanrıçaya… “Bana şarkını söyle Musa, dedi ve ben de söyledim. Kadınların, gölgeler içindeki kadınların şarkısını söyledim. Unutulmuş, göz ardı edilmiş, adı anılmamışların şarkısını söyledim. Bu asla bir veya iki kadının hikâyesi değildi. Bu hepsinin hikâyesiydi. Bir savaş, yaşamlarına dokunduğu insanların yarısını göz ardı etmez. Öyleyse biz neden edelim?” “Natalie Haynes, kendine özgü tutkusu, zekâsı ve feminist bakış açısıyla Troya Savaşı’nın sessiz kadınlarına ihtiyaç duyulan sesi veriyor.” – Madeline Miller, Ben, Kirke’nin yazarı “Sürükleyici bir feminist başyapıt.” – Deborah Frances-White “Natalie Haynes hızla bu neslin Mary Renault’su olmakta; Troya Savaşı’nı tamamen kadınların bakış açısıyla anlattığı Bin Gemi, yazarın eserleri içinde en iyisi.” – Observer “Haynes mesleğinin ustası. En eski hikâyelerimizden birine sıcacık bir hayat üflemeyi başarıyor.” – Telegraph
TÜRKÇE DUBLAJLI İTALYAN FİLMLERİ GİBİYİZ – GİRAY KEMER
“Usta bir yönetmen elinde çekilmiş etkileyici bir intihar sahnesiydi sanki. Ağır çekimde ilerliyor, ufak kabarcıklar çıkarıyor, yer yer kımıldanıyor ama her şekilde güzel görünüyordu… Düştü, düştü ve görkemli bir şekilde kondu. Çakılmak değildi bu. Sanki yerini bulmuştu. Ahmet, bütün gücüyle peşindeydi. Bacaklarını çırpıyor, elleriyle kollarıyla kendini ona daha da yaklaştırıyordu. Sadece birkaç kulaç kalmıştı ama yapamadı. Eli varmadı. Bir şey değişmeyecekti. Değil denizyıldızı, bütün Ege Denizi’ni bile götürse bir şey değişmeyecekti.” Giray Kemer, denizi, zeytini, zambakları, harnupların rayihasına karışan eskimiş balata kokusunu ve haksızlıkları, kanunsuzlukları, sınıf atlama merakını anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı hikâyelerini, tankları, kitapları, şiirleri, şarkıları, bazen kederle bazen neşeyle tokuşturulan kadeh seslerini ve memleketin belki de en güzel coğrafyasını kendine fon yapıyor…
GÖKYÜZÜNÜN DİĞER TARAFI – AMIE KAUFMAN / MEAGAN SPOONER
Gökyüzünün Diğer Tarafı Kitap Açıklaması
Prens North, teknoloji sayesinde karmakarışık makinelerin gökyüzünde tuttuğu ışıl ışıl bir şehirde yaşamaktadır. Nimh ise Yeryüzü’nün yaşayan tanrıçasıdır ve halkının aradığı soruların cevabını vermeli, onlara umut olmalıdır.
North ve Nimh’in hayatları iç içe geçer ancak kalplerinin bir araya gelmesi imkânsızdır. Korkunç bir kehanetle hayatları birbirine bağlanan bu kahramanlar görev aşkı ile kaderleri arasında sıkışıp kalırlar; halklarını kurtarmak ile aralarındaki yasak bağa yenik düşüp düşmemek arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaklardır.
SPOR OKUR YAZARLIĞI – ŞERİFE GAMZE ÜLKER
Bu kitap, dünyada ve Türkiye’de spor okuryazarlığı kavramını örnekleriyle ve araştırma sonuçlarıyla ele alarak çocukları ve gençleri sağlıklı bir spor kültür ortamında yetiştirebilmek adına öncelikle ebeveynler, sonrasında öğrenciler, antrenörler, öğretmenler ve yöneticiler için pusula misali yol göstermesi amacıyla yazılmıştır.
Spor okuryazarlığı, “Herkes İçin Spor” başlığının girizgâhıdır denilebilir. Herkes için spor kavramı, sonradan öğrenilip uygulanabilirken spor okuryazarlığı kavramı; okul öncesi dönemde “oyun kültürü” ile öğrenmeye başlayan, sonrasında fiziksel etkinliği bilinçli, bilgili ve deneyimli bir şekilde yaşam boyu yapan kişi anlamına gelmektedir. Spor ve eğitim sektörlerini köprülemeyi ve spor okuryazarlığını, bu iki kilit paydaş arasında aktivite fırsatları için bir kanal olarak konumlandırmayı amaçlamaktadır. Spor okuryazarlığı, bu anlayışı öğretmede bir öğrenme sürecidir. Bu öğrenme sürecinde herkes potansiyel bir spor okuryazarı olabilir. Kitabın yayınlanma hedefi de tam olarak budur!
DÜNYANIN ORTA YERİ – AYSUN KARA
Uzakta, denizin ötesinde, zeytin ağaçlarının, telaşsız rüzgârın arasında, dağların ve çiçek kokularının gölgesinde bir köy. Tuhaf rüyaları, türlü maharetleri, farklı hikâyeleriyle kimi tanıdık kimi yabancı insanlar. Gizemli bir kaza sonucu köye misafir olan iki adam ve suyun yatağında usulca akışına benzeyen yolculukları.
2010 Orhan Kemal Öykü Ödülü sahibi Aysun Kara, bu sefer Dünyanın Orta Yeri isimli romanıyla buluşuyor okurla. Sırtını tek bir hikâyeye yaslamak yerine, bizi farklı insanların dünyalarına dâhil ederek bir bütün oluşturmayı yeğliyor.
“Kidonya’da yaz sıcağının iyiden iyiye hissedildiği sıradan bir öğle vakti, güneşin ucu yenilmiş bir lor tatlısı gibi göründüğünü ilk önce dut ağacına tırmanan çocuklar fark etti. Büyüklerine anlatmak için epey dil döktükleri bu durum, bir süre sonra tarlada çalışanlardan kapı önlerinde pinekleyen ihtiyarlara kadar Kidonya’da kim varsa herkesin dikkatini çekti. Güpegündüz ortaya çıkan uğursuz gölge büyüyerek güneşin yarısını kapladığında etraf alacakaranlık olmuştu. Şaşırtıcı, bir yandan da korkutucu bu durum, yaşı yetenlerin bunun sıradan bir güneş tutulması olduğunu söylemesiyle açıklığa kavuştu. Yine de Kidonyalılar o alacakaranlık öğleden sonrasını işi gücü bırakıp güneşi kaplayan karanlık daireyi, etrafındaki yüzük biçimindeki parlak halkayı izlemekle geçirdiler.”
ANLAŞILIR TUHAFLIK – HÜSEYİN YILDIRIM
Yabancı bir kadın, sahipsiz bir çocuk ve kaçak bir adamın –bir katil mi demeli yoksa?– anlaşılır ve tuhaf hikâyesi: Anlaşılır Tuhaflık.
“Bunlar niye oldu?” dediği hadiselerle örülü bir yaşam zincirine sahip olan İbrahim, sürekli bu soru çemberinin etrafında dönüp dolaşırken, kaçmak için bir fırsatla karşılaşır ve bu fırsatı değerlendirir; fakat sonra, kaçarak bir ölümden kurtulduğunu düşünürken, aslında başka bir ölüme doğru yol aldığının farkına varır. Ölümden ölüme koşmaktır onunki.
Hüseyin Yıldırım, ikinci kitabı Anlaşılır Tuhaflık’ta, bir mesele olarak ait olamamanın, kimliksizliğin, kimsesizliğin peşine düşüyor. Siyah bir çocuk odağında “yabancılık” kavramı üzerine inşa ediyor romanını. Bir tarafta bu çocuğun hikâyesi var olurken, diğer tarafta romanın anlatıcısı ve başkişisinin başına –peş peşe ve ısrarla– gelenler temel kurguyu oluşturuyor. Karşıtların birliğinden, gerçek ve ironinin iç içeliğinden beslenen anlatım, romana kuvvetini veriyor.
“Otobüs Boğaz’dan geçerken neredeyse kitabı yarılamıştım ama içindeki bir cümleye takılıp kaldığımı hatırlıyorum: ‘Nüfus cüzdanımı kaybettim, ben de sürekli pasaportla dolaşmaya başladım…’ Sonunu merak etmeme rağmen benim için kitap orada bitmişti. Aslında yaşadıklarımın özeti bu cümleydi işte. Durumum aynı böyle, yabancılık çekmiyordum ama büyüdüğüm şehirde kimliksiz hissediyordum kendimi. Aklımdan hiçbir zaman kaçmak geçmedi, ancak gitmek için meğer her an hazırmışım.