Haftanın Kitaplığı – 6 Ekim 2024

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

Her Şeyin Şafağı – İnsanlığın Yeni Tarihi

Yazar: David Graeber David Wengrow

Çevirmen: Kerim Kartal

Yayınevi: Epsilon Yayınevi

“Sosyoloji, antropoloji, arkeoloji ve siyaset felsefesinin temel fikirlerine cesur yorumlar getiren, modern uygarlık üzerine kapsamlı bir inceleme.”
New York Times

Tarımın ve şehirlerin gelişiminden devletin, demokrasinin ve eşitsizliğin kökenlerine kadar sosyal evrim hakkındaki en temel varsayımlarımıza meydan okuyan ve insani özgürleşme için yeni olasılıklar ortaya koyan, insanlık tarihine dair yepyeni bir yaklaşım…
Nesiller boyu uzak atalarımız ya özgür masumlar ya da haydut savaşçılar olarak ilkel açıdan nitelendirildi. Bize uygarlığın ancak başlangıçtaki bu özgürlüklerimizden vazgeçerek ya da temel içgüdülerimizi kontrol altına alarak elde edilebileceği söylendi. David Graeber ve David Wengrow, bu tür teorilerin ilk olarak 18. yüzyılda, yerli gözlemciler ve entelektüeller tarafından Avrupa toplumuna yöneltilen eleştirilere karşı muhafazakâr tepkilerin nasıl ortaya çıktığını gösteriyor. Bu tartışmanın yeniden ele alınması tarımın, mülkiyetin, kentlerin, demokrasinin, köleliğin ve uygarlığın kökenleri de dahil olmak üzere, bugün insanlık tarihini nasıl anlamlandırdığımız konusunda çarpıcı sonuçlar doğurmaktadır.

• Eğer insanlar evrimsel geçmişlerini küçük avcı-toplayıcı gruplar
hâlinde geçirmedilerse bunca zaman ne yapıyorlardı?
• Tarım ve şehirleşme hiyerarşi ve tahakkümün pençesine düşmek
anlamına gelmiyorsa ne tür sosyal ve ekonomik örgütlenmelere yol açtı?
Arkeoloji ve antropolojide çığır açan araştırmalara başvuran yazarlar, kavram zincirlerimizi bir kenara bırakıp gerçekten olan biteni algılamayı öğrendiğimizde tarihin nasıl çok daha ilginç bir hâl aldığını göstererek insanlık tarihinin seyrinin sanıldığından daha belirsiz, daha eğlenceli ve umut dolu olasılıklarla dolu olabileceğini ortaya koyuyor.

Her Şeyin Şafağı, insanlık tarihine dair anlayışımızı kökten değiştirerek yeni özgürlük biçimlerini, toplumsal örgütlenmenin yeni yollarını hayal etmeye giden bir yol çiziyor.

“Sadece bir kitap değil, entelektüel bir şölen. Her bölümünde zihinlerimizde yer etmiş düşünsel kalıpları kolayca yerle bir etmeyi başarıyor. Titiz, derin araştırmaların ürünü olması ve keyifle okunması da cabası.”
Nassim Nicholas Taleb

Buradan Gördüğümüz Kadarıyla

Yazar: Mariana Leky

Yayınevi: Siren Yayınları

New York Times Book Review Editör Seçkisi

Bağımsız Kitapçılar Favorisi, Almanya

World Literature Today Çeviri Edebiyat Seçkisi

“Büyüleyici… Oyunculuğu ve optimizmiyle Leky, Helen Oyeyemi ve Ali Smith gibi folklor meraklısı yazarlarla birlikte konumlanıyor…” The New York Times Book Review

“Bir fenomen. ” – The Guardian

“Leky’nin uluslarası çoksatarı esprili ve umutlu. Yazarın dünyaya bakışı farklı ve burada hem acı hem tatlı, daha geniş bir şeyler devrede. ” – The Observer

“Buradan Gördüğümüz Kadarıyla hem çok eğlenceli hem de müthiş dokunaklı…” – Bookriot

“Ölüme ya da kedere karşı hazırlık yapmanın mümkün olmadığını öğrenen ilginç karakterlerle dolu Buradan Gördüğümüz Kadarıyla, özlü ve introspektif kitapları sevenler için. ” – Booklist

İnsan, gerçek hayatta hiç görmediği bir varlığı rüyasında görebilir, ondan bir mesaj alabilir mi? Ödüllü yazar Mariana Leky’nin uluslararası çoksatarı Buradan Gördüğümüz Kadarıyla, çok uzak olmayan bir geçmişte, küçük bir Alman köyünde geçiyor. Cep telefonlarından ya da internetten önce, insan ilişkilerinin daha yakın örüldüğü bir zamana ait bu yerde yaşayan Selma, rüyasında bir okapi görür ve herkes, bunun köy sakinlerinden birinin öleceğine dair bir alamet olduğunu düşünür. Anlatıcı küçük Luise, müzmin depresif Marlies, Luise’nin arkadaşı Martin, batıl inançlarıyla Elsbeth, daima mantık yolunu seçen gözlükçü ve diğer köy sakinleri kendilerince harıl harıl hazırlığa başlasalar da ölüm doğası gereği onları gafil avlayacak, taze bir bahar gününe karanlık gölgesini düşürecektir.

Leky’nin Almanya ve tüm dünyada çok sevilen bu romanı, naif ve özgün bir perspektif ve yer yer Zen dokunuşlarıyla hayatın büyük meselelerine dair küçük ama önemli hakikatler ortaya koyuyor. Dostluğa, aşka, kedere ve yasa dair, bağ kurmaya ve yine de birey olarak kalmaya dair, yaşamaya ve ölmeye, aradaki tüm çelişkilere dair… Bazen bir çocuk oyunu kadar masum bazen de akla hayale sığmayacak denli gaddar, hayatın ve ölümün kendisi kadar kaçınılmaz hakikatler.

Buradan Gördüğümüz Kadarıyla, küçük bir dünyada yaşayan insanların büyük gayretlerini konu alan ve yaşam sevinciyle pırıl pırıl parlayan, umutlu bir roman.

Cennet Ateşi – Büyük İskender 1. Kitap

Yazar: Mary Renault

Yayınevi: İthaki Yayınları

“Ulu, meşhur adamlar gibi o… O eski günlerde hikâyelerini anlattıkları [kahramanlar] gibi… Onlar aşk için yaşamazlar… aşkla yaşarlar. Söylüyorum sana, gördüm, onların kanından o. Tanıdığı bütün o adamlar peşinden ateşe atarlar kendilerini. Artık onun peşinden gitmeyecekleri bir gün gelecek olursa eğer… İçin için ölmeye başlayacak.” 

Cennet Ateşi, Makedonyalı Philippos’un oğlunun, yani Büyük İskender’in çocukluğundan başlayarak babasının ölümünden sonra kral olduğu güne kadarki hikâyesini anlatıyor. Annesi Olympias’ın odasından hocası Aristoteles’in ders verdiği odalara ve savaş meydanlarına varıncaya kadar İskender’in yaşadıklarını aktarıyor. Annesinin sevgisi, babasının şiddeti, arkadaşı Hephaiston’un duygudaşlığıyla büyüyen, on iki yaşındayken ilk defa bir insanı öldüren, on sekizindeyken Makedon atlılarının komutanı olan bir antik kahramanın, tarihin Büyük İskender’inin oluşumunu her yönüyle gözler önüne seriyor. Otuz üç yaşında öldüğünde, krallığını Batı Trakya’dan Mısır ve Hint diyarlarına kadar yayılmış bir imparatorluğa dönüştürmüş, Batı uygarlığının örnek önderi olmuş bir çocuğun hayat hikâyesi. 

Büyük İskender Üçlemesi, ünlü tarihi roman yazarı Mary Renault’nun, çarpıcı yeteneğiyle antik dünyanın gerçek kahramanlarını canlandırdığı, kanları ve terleriyle, tüm tutkuları ve vahşetleriyle, gizli yönleri ve dünyevi hırslarıyla kurguladığı başyapıtı. 

“İskender, nihayetinde, her fırsatta olabildiğince çok insan öldürmeye hevesli tehlikeli bir psikopat… Bu sadece bir roman değil, aynı zamanda tarihi parçalamış bir adam hakkında kurulabilecek en iyi hayal.” –The Guardian 

“Büyük İskender Üçlemesi yirminci yüzyılın en beklenmedik ölçüde özgün sanat işlerinden biri.” –Gore Vidal

Geleceğin Anıları

Yazar: Elena Garro

Yayınevi: DeliDolu

Anılar girdabında kaybolanlar

Çağdaş Latin Amerika edebiyatının en etkileyici ve sıradışı kalemlerinden Elena Garro`nun başyapıtı Geleceğin Anıları, Meksika Devrimi sonrasındaki toplumsal travmaları şiirsel bir dille, kolektif hafıza üzerinden ele alan kült bir metin.

Anlatısındaki döngüsel zaman geçişleri sayesinde gerçeği hayalle, korkuyu rüyayla kesiştiren bir dünya yaratan yazarın bu ödüllü romanı; zulüm ve inancı, tutku ve nefreti, birlik ve ihaneti, geçmiş ve geleceği, umut ve karamsarlığı bir arada yaşayan Ixtepec halkının anılarına tanıklık etmemizi sağlıyor.  

İhanetinin kefaretini ödercesine aşkı uğruna “taşlaşan” bir kadının portresini de çizen kitap; arka planında 1910`lu yılların toplumsal ikliminden keskin manzaralar sunarken bir yandan da Meksika kadınlarının nasıl basmakalıp kimliklere, hatta kimliksizliğe mahkûm edildiğini gözler önüne seriyor.

Bir sabah Devrim patladı ve hepimiz için zamanın kapıları açıldı.

Dağın taşın dili olup konuşsa bir ülkenin ve bir dönemin yaralarına dair neler anlatır? 

Savaşların ve yağmaların yorgunluğuyla uzun yıllar oradan oraya savrulan Ixtepec kasabasında, General Francisco Rosas ve askerlerinin yönetimi hâkim olur. Devrimin ardından siyasi düzen değişmiş, yaşanan toprak reformu sonrasında kasabalılar derin yoksulluğa ve karamsarlığa mahkûm edilmiştir. İşte böylesine karanlık bir dönemeçte kasabaya bir yabancı gelir ve devran değişmeye başlar…

Yabancının hiç olmadık birine âşık olması ve onunla Ixtepec`ten kaçması yakıcı ve yıkıcı olayların da ateşini körükler. Yeni düzenin din karşıtı karar ve eylemleri halkta karşılık bulamayınca huzursuzluk ve isyan kaçınılmaz olur. Asker ve halk arasında tırmanan gerilim, kasabanın seçkin ailelerinden Moncadaların çocuklarına kadar uzanır. Juan`ın askerler tarafından katledilmesi, Nicolás`ın mahkemede yargılanıp idamla cezalandırılması, Isabel`in ise General`e duyduğu aşk yüzünden hem ailesi hem de ahali tarafından hain kabul edilip dışlanması, taşları yerinden oynatır.

Kardeşi Nicolás`ı idamdan kurtaramayan Isabel, General`in kendisine verdiği sözü tutmamasının verdiği ıstırapla dönüşü olmayan bir kararın arifesindedir…

Taşa dönen Isabel`in ödediği bedelle bu sıcak toprakların ortak hafızasına mum diken roman, zamanın girdabında kaybolanların anılarını tarihe kazıyarak ölümsüzleştiriyor. 

Nobelli yazar ve şair Octavio Paz`ın, Elena Garro`ya “Sen benden daha yeteneklisin, yak onları lütfen…” dediği Geleceğin Anıları, alevlerin arasından kurtarılmasa az kalsın günümüz okurlarına ulaşamayacak ve Latin Amerika edebiyatına izini bırakamayacaktı.

“Geleceğin Anıları bana hep en sıradışı romanlardan biri gibi gelmiştir.” Juan Rulfo

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin

Yazar: Barış Bıçakçı

Yayınevi: İletişim Yayınları

“Niyetim, kitaplardan, filmlerden değil, doğrudan insanlardan öğrendiklerimi derleyip toplamak.
(…) Hoş, kitaplardan ve filmlerden öğrendiklerim olmasa insanlardan da pek bir şey öğrenemezdim!”
Şahsi bir ansiklopedi olabilir mi?
Varoluşun anlamına dair, insanın türlü türlü haline dair ama aynı zamanda başıboşluklara, tatlı neşelere, uyuyup uyanmaya dair maddeleriyle… İnsanın kendi hayatının, avuntularının, esasen de bilmezliklerinin ansiklopedisi.
“Bilmemeyi çoktan sahiplenmiş” birisinin, başkalarından neler neler öğrendiklerinin dökümünü yapan maddeleriyle… “Soluk almadan bilmeye” ayak direyen, mütereddit bir ansiklopedi.
Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin, sahiden dünyaya yeni gelmiş gibi halis ve saf, konuşuyor bir yandan… Bir yandan da, adeta mühendis aklıyla bir oyun oynuyor. Bir kenarda da aşk akıyor, “deneyime dayanmayan bilgelik” olarak.

Bugünün Normali – Uyum Olarak Bireycilik

Yazar: Mark G. E. Kelly

Yayınevi: Kolektif Kitap

Yirminci yüzyılın ortalarında Batı toplumlarında normlar, toplumsal düzenin işleyişinde merkezi bir rol oynamaya başladı. Normallik bireylerin davranışlarını denetleyen bir iktidar mekanizmasına dönüşerek, geleneksel davranış kalıplarına uyum olarak tanımlandı. Ancak bu normatif düzen zamanla, eski sınırlara başkaldıran ve bireyci kendini gerçekleştirmeyi temel alan yeni bir normatif düzene bıraktı yerini. İronik bir biçimde bireycilik ve konformizm karşıtlığı, yeni bir zorunluluk haline geldi.
 
Bugünün Normali bu yeni normatif düzenin politika, sağlık ve cinsellik gibi alanlarda nasıl tezahür ettiğini derinlemesine inceliyor. Kendini var etmeye dair normların bu yeni, katı mükemmeliyetçiliği yaygın bir öfke, kaygı ve tatminsizliğin habercisi olarak karşımıza çıkıyor. Kitap okuruna günümüzün normalini sorgulamaya ve anlamaya yarayan entelektüel araçları sunarken modern çağda ortaya çıkan “normal” kavramının nasıl şekillendiğini ve bu kavramın tarihsel dönüşümünü inceliyor.

What's your reaction?