Haftanın Kitaplığı – 5 Ekim 2020

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz

BİZİ YERYÜZÜNE BAĞLAYAN HİKAYELER – BÜLENT ŞIK

“Bizi hayatta tutan başkalarının elleridir ama bizim ellerimiz de başkalarına hayat verir.”

Her şeyin böyle sürüp gideceğine, toplumsal hayatın değişmeyeceğine, her ne yaparsak yapalım insanın yeryüzündeki varlığının sona ermeyeceğine inanıyoruz. Daha kötüsü, dünya yaşanmaz bir hale geldiğinde onu terk edip başka bir gezegene, diyelim Mars’a gidebileceğimizi sanıyoruz. Gidemeyeceğiz. İnsanı hayatta tutan başkalarının elleridir çünkü ve o başkaları, hayatı paylaştığımız diğer insanlar olduğu kadar insan dışındaki diğer canlı türleridir de. Dünya bizim zorunlu ikametgâhımızdır ve gidecek başka bir yer-yüzü de yoktur.

Yeryüzünü içinde yaşayan tüm canlılar için hayata elverişli kılabilir miyiz? Bir arada yaşamamız mümkün mü? Bir umut var mı?

Bülent Şık, Bizi Yeryüzüne Bağlayan Hikâyeler’de, kuşuyla, börtü böceğiyle, ağacıyla, bitkisiyle, deresi tepesiyle, insanıyla yeryüzünün hikâyesini anlatıyor. İnsanın varoluşunun ve kendini yok edişinin ve her şeye rağmen tükenmeyen umudun hikâyesini…

KÖTÜLÜK – JULİA SHAW

Kötülük neden insanlara bu kadar korkutucu ama bir o kadar da ilgi uyandırıcı gelir? Örneğin neden seri katillerin hayatlarına ve yaptıklarına merak duyarız? Ya da neden gerçek hayatta karşılaştığımızda kendimizi korumaktan başka bir şey düşünmezken, filmlerde ve dizilerde şiddeti bu kadar ön plana çıkarır, hatta bazen adeta yüceltiriz? Gelmiş geçmiş en kötü insanlardan biri olmasına rağmen Hitler neden hâlâ en popüler tarihi kişiliklerden biridir? Peki ya siz geçmişe gidebilseydiniz, bebek Hitler’i öldürür müydünüz?

İnsan sadece siyah veya beyaz olmayan, grinin her tonunu barındıran bir canlı. Bütün hayatımız boyunca tek bir duygu hissedemeyeceğimiz gibi, sadece “iyi” ya da “kötü” de olamayız. Çoğunluğun iyiliği için bebek Hitler’I öldürmek isteyecek binlerce “iyi” insan bulabiliriz örneğin. Kötülüğe merakımız da işte buradan, eylemlerimizi anlamlandırma isteğinden gelir. Julia Shaw Kötülük’te bu noktadan başlayarak insanlığın yüksek sesle dile getirmeye çekindiği karanlık tarafını inceliyor. Akıl hastalıkları ve cinsel sapkınlıklardan tecavüz “kültürüne”, yapay zekâ ve teknoloji ikileminden terörizme, kötülüğü bütün ahlaki ve etik yönleriyle ele alıyor. Kötülük, aydınlatıcı olduğu kadar çarpıcı bir kitap.

ORMANDA BİR BALKON – JULİEN GRACQ

Sivri yapraklı, sık dallı ağaçlarla çevrili bir sığınak, sonbaharla eğilen güneş ışınlarının nemli toprakta bıraktığı tatlı sıcaklık, geride kalan yaz günlerinin hatırasını belleğinde taşıyan, tüm sırları içine hapseden geçit vermez bir orman… Ormanın kalbinde, ağaçlar ve bitki örtüsüyle bütünleşmiş rutubetli, alçak tavanlı, yorgun bir koruganı kendine yuva bellemiş bir asker…

Ormanda Bir Balkon, savaş tüm şiddetiyle ağır ağır yaklaşırken, ölümden ve acıdan arınmış bir başka gerçekliğin; patikada sağlam adımlarla yol alan, ormanın kuytularında soluklanıp hayat bulan Asteğmen Grange’ın hikâyesidir. Grange’ın gözünde yaşam, dört bir yandan hücum eden yangının ortasınd a, gergin bekleyiş sürerken ve ölüm yaklaşırken rüzgârla salınan dalların hışırtısına, kuşların kanat çırpışına, dağların ardında usulca batan güneşin kızılına tutunmaktır.

Savaşı ardında bırakıp kan revan içinde yuvaya dönmeye çalışanların yaşama, yeni güne ve bir ormana inanabilme ihtimali üzerine sarsıcı bir anlatı.

BLÖF – MICHAEL KARDOS

Kader mi, hile mi, sihir mi?

Natalie 27 yaşında bir sihirbaz.

İskambil kartlarının yanı sıra kariyerini sabote etme konusunda uzman.

Sihirbazlık dünyasının zirvesindeyken kendi elleriyle hayatını alt üst etti.

Şimdi New Jersey’deki dairesinde kumruları ve ödeme tarihi çoktan geçmiş faturalarıyla yaşıyor.

Biraz para kazanma umuduyla çıktığı yolda karşısına büyüleyici bir kadın çıkacak.

Üstelik kadının ona müthiş bir teklifi var.

Natalie’nin kaderini kökten değiştirebilecek bir teklif.

Tek yapması gereken milyon dolarlık bir sihrin gerçekleşmesine yardım etmek.

Zaten Natalie’nin kaybedecek neyi kaldı!

Pokerin hayat oyununa, sihrin geleceğe hükmettiği, beklenmedik sürprizleriyle müthiş bir hikaye: Blöf.

“Michael Kardos’un en az yarattığı karakterleri kadar kıvrak ve kurnaz romanı Blöf, ustaca kaleme alınmış bir el çabukluğu hikayesi.

Elinizden bırakamayacağınız en âlâsından bir gerilim ve macera performansı.

Sihrin dünyasına giriyorsunuz, hazır olun!”

Megan Abbott

“Muhteşem bir dil, güçlü karakterler, sihirbazların ve hilebazların bilinmeyen dünyası…

Kısacası pırıl pırıl bir hikaye!”

Peter Blauner

“Michael Kardos gerilimin dozunu giderek artırmak konusunda tam bir usta ve pokeri, muhteşem hilebazlık gösterisini, şovun sıradışı yıldızlarını muazzam beceriyle anlatıyor.”

Lisa Scottoline

“Michael Kardos, Blöf’le iş destenin ortasından kartları dağıtmaya geldiğinde ne kadar usta bir hilebaz olduğunu ispat ediyor. Ya da sihirbaz mı demeliydik?”

Chicago Tribune

DENEMELER, MAKALELER, ELEŞTİRİLER – JAMES JOYCE

“Edebiyatın hayal mahsulü olması ve hayallerle ilgilenmesi, gerçeklere dayanmaması ve fikirleri de kesin bir şekilde ele almaması nedeniyle hor görülmesi gerektiği yönünde bir beyan, düpedüz deli saçmasıdır.”

James Joyce’un kurgudışı yazıları estetik, basının görevi, sansür, İrlanda kültür tarihi, İngiliz dili ve imparatorluğu gibi pek çok konuyu ele alıyor. Bu derlemede Joyce’un gazete yazıları, kitap eleştirileri ve halkı bilinçlendirmek amacıyla yazdığı siyasi denemeleri bir araya geliyor. Joyce’un ömrünün yaklaşık kırk yılını kapsayan bu yazılar onun siyasete dair önemli fikir değişikliklerini, edebiyat ve tarih arasındaki ilişkiye dair düşüncelerini, çok değer verdiği Ibsen, Defoe, Wilde ve Blake gibi yazarlara dair hislerini derinlemesine ele alıyor.

Buradaki metinler ayrıca Joyce’un Dublinliler’den Sanatçının Gençlik Portresi’ne ve hatta Ulysses’in ilk taslaklarına kadarki yazma sürecini aydınlatıp bu süreçte metinlerin geçirdikleri değişimleri günyüzüne çıkarıyor. Onlarca yazının birlikte sunulduğu bu edisyona hem açıklayıcı hem de eleştirel yüzlerce dipnot eşlik ediyor.

HOMO NARRANS/İNSAN NİÇİN ANLATIR? – İSMAİL GEZGİN

İnsanın uğraşı, kendinin inşasıdır, tamamlanma ve bütünlenme gailesi. İnsan, konuştukça konuşlanır, konar ve yerleşir. Dille kaybettiğinin yerine, yine dille yenisini ikame etmeye çalışır. Ulaşmayı amaçladığı hep geride bıraktığıdır. Binlerce yıllık bu kimlik inşası, insanın hayvan bedenine giydiği mana dünyasını oluşturarak onu rasyonel örgütlü bir toplumsal varlığa dönüştürür. Homo narrans doğadan yonttuğu harflerden kurduğu metinlerle ve ölümlülüğünün üzerine giydiği ölümsüz simgesellikle, minik parçalardan oluşan büyük öyküler yaratıcısıdır.

Mitler, doğanın bir parçası olarak çevresiyle etkileşiminin insandaki dilsel yansımalarıdır, onun doğa üzerinde kurmaya çalıştığı hâkimiyetin öyküleridir. Bu anlamıyla mitler, insanın kendini inşasında kullandığı, kendisi tarafından yaratılan yapı taşlarıdır. İnsan nedir? sorusuna verilecek yanıtların toplamıdır. İnsan kendi anlatısıdır;onun bedeni, dünyası, yaşamı ve kültürü hem ürettiği hem de içinde rol aldığı mitler ve masallarda varlık bulur.

İçinde yaşadığımız, baştan sona dille ve dilde inşa edilmiş bir Homo sapiens dünyasıdır. Senaryosunu kendi yazdığı bir yaşamı ölmek istemeden yaşayıp ölen insan, hem yaşamına hem de katlanamadığı ölüme anlam yükleme çabasıyla dilin ipine sarılarak kendini anlatıların  kör kuyularına bırakmıştır. Belki de bu yüzden Homo sapiens bir Homo narrans’tır yani hikâye anlatan insandır.

İnsan niçin hikâye anlatır? sorusunun binlerce yıllık izini süren bu kitap, mitler ve masallar eşliğinde okuyucuyu heyecanlı bir yolculuğa çıkarıyor.

MiLAT – LALE MÜLDÜR

“Milat” sergisi, şair Lale Müldür’ün son dönemde üzerinde çalıştığı resimlerini bir araya getiriyor. Müldür’ün şiirlerinde beliren imgelerin izlerini taşıyan bu resimler, şairin dünyasıyla yeni karşılaşmalar öneriyor.

22 Eylül – 31 Ekim 2020 tarihleri arasında gezilebilecek olan “Milat” sergisinde Lale Müldür’ün şiirlerinin davet ettiği imgesel alanın renkleri, jestleri ve figürleri resimsel bir üretim içinde yeniden yorumlanıyor. Sergilenen resimlerde öne çıkan temel öğelerin başında figür geliyor. Bu figürlerin birçoğu şairin dostlarına ait portreler.

Aynı zamanda bu portreler arasında şairin Albrecht Durer gibi ruhsal yakınlık kurduğu sanatçılar da var. Müldür’ün resimleri dostlarına, yakınlarına ithafla başlayan ya da onlara hitaben yazdığı şiirleriyle ortaklık taşıyor. Adını Lale Müldür’ün son kitabı “Tehlikeliydi, Biliyordum”un ilk şiiri Milat’tan alan sergi, sanatçının üretiminde bir kırılma anını düşünmek arzusundan da besleniyor.

Küratörlüğü Yapı Kredi Kültür Sanat Sergiler Direktörü Kevser Güler tarafından üstlenilen “Milat” sergisine çevrimiçi etkinlikler de eşlik edecek. Serginin ayrıca Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan bir de sergi kitabı var. Lale Müldür’ün şiirlerinden bir seçki, Fisun Yalçınkaya’nın kendisi ile yaptığı bir röportaj ve Kevser Güler’in bir metninin yer alacağı kitabın tasarımını Ulaş Uğur yaptı.

BUZ CANAVARI – DAVID WILLIAMS

Londra, 1899 Yılı

On yaşındaki bir yetimle 10.000 yaşındaki bir mamutun kalpleri ısıtan hikâyesi.

What's your reaction?