Haftanın Kitaplığı – 30 Nisan 2023
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz
BÜYÜK EV – ALVARO CEPEDA SAMUDIO
Samudio’nun başyapıtı olarak kabul edilen ve otobiyografik detayların da rol oynadığı Büyük Ev, Kolombiya’nın Atlantik kıyısındaki muz işçilerinin 1928 yılında başlattıkları ve ordu tarafından mermi sıkılarak bastırılan grevi temel alıyor. Tarihe kanlı harflerle geçen korkunç muz işçileri katliamı, bir ailenin iç dünyasında yaşanan etkileyici dramla kesişiyor. Tarih ile kurgunun iç içe geçtiği, vakaların bazen yalnızca diyalogla, bazen resmi bir belgeyle bazen de bilinç akışıyla yazılmış pasajlarla anlatıldığı, geçmişten trajik bir kesitin son derece gerçekçi bir imgelemle aktarıldığı Büyük Ev, satırlar arasında saklı hazinelerle dolu bir roman; acı dolu bir tanıklık; kötülüğe karşı usul usul atılmış sağlam bir yumruk.
BİR AĞACIN KIRMIZISI – DIDIER VAN CAUVELAERT
“Tristan koymuşlar adımı. Tam üç yüz yaşındayım.
İnsan duygularının her çeşidini tanıdım ve bir şafak vakti yere yığıldım. Köklerimin arasına süzülen ışığın ve toprağa değen dallarımın haberini postacıdan aldım.
Onun gözlerinden, kendimi yolun karşısında, yere yıkılmış bir hâlde gördüm. Doktor Lannes’in iki armut ağacından biriydim. Ben onun en değerli varlığı, bir hatıranın canlı anıtıydım. Aramızdaki bu bağ ve dostluk yeniden var olabilir mi, bilmiyorum. Ölümden sonraki yaşamda ağaçlar ve insanlar da birbirine kavuşur mu?”
Üç yüz yaşındaki Tristan, insanlarla iç içe geçirdiği uzun yıllar süresince onların tüm duygularını deneyimlemiş bir armut ağacıdır. Sert bir fırtınanın ardından devrildiğinde bilinci, onu toprakla buluşturan köklerinden kurtulup küçük bir kızın kendi kütüğüne oyduğu heykele geçer. Bu süreçte Tristan, geçmişinin gölgeleriyle yüzleşmeye başlar; kurumuş dallarıyla yakılan bir cadı, yanı başında intihar eden genç bir şair ve küçük bir çocuğun ölümüne sebep olan kurşun… Ölümünün ardından, var oluşunun en yakın şahidi iki âşığın beraberliklerine eşlik ederken zihninin derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkar ve o kaçınılmaz sorunun yanıtını arar: “Neden hâlâ hayattayım?”
Bir Ağacın Günlüğü tabiatı, dünyayı ve insanları bambaşka bir perspektiften, dokunaklı bir dille ele alan benzersiz bir yapıt… Baştan sona bir ağacın dilinden aktarılan bu satırlar, okuyan herkesi değiştirip doğaya yeni bir gözle bakmayı öğreten bir tılsım.
HER ŞEY YERLİ YERİNDE – OLIVER SACKS
Oliver Sacks’ın ölümünden sonra yayımlanan üçüncü derlemesi “Her Şey Yerli Yerinde”, ünlü nörolog-yazarın ilgi alanının genişliğini gözler önüne seren yazılardan oluşuyor. Bunlardan bazılarında Sacks’ın yüzme tutkusundan bahçe sevgisine, kimya merakından dünya dışı yaşam ihtimallerine olan ilgisine, pek çok kişisel yanını görüyoruz. Bazılarında ise ilgilenmeyi hiç bırakmadığı hastalarına ilişkin –hıçkırık krizlerinden rüyalara, depresyondan demansa geniş bir yelpazeden örnekler sunan– son vaka öykülerini okuyor veya kendi ölümlülüğüyle yüzleşmesine tanık oluyoruz. “Her Şey Yerli Yerinde” bilime, doğaya ve hayata karşı sınırsız bir merakın ve temelleri sağlam, sağlıklı bir iyimserliğin her yazıda hissedildiği bir veda kitabı.
İŞTE GELDİM DENİZ KENARI – SELÇUK ALTUN
“Hayat Romanlardan Daha Tuhaf” üçlemesi –Ardıç Ağacının Altında, Ayrılık Çeşmesi Sokağı– İşte Geldim Deniz Kenarı ile tamamlanıyor. Londra’da bilgisayar mühendisliği akademisyenliği yapan Harun, on bir yıl önce ayrıldığı İstanbul’a beklenmedik bir nedenle dönmek zorunda kalır. Küçüklüğünden beri yalnızlığına eşlik eden Salacak sahiline gider ve Deniz Kenarı’na gizemli geçmişini anlatmaya başlar… Ona yuvada olma hissini yaşatan yetişkinler anne ve babası değildir. Mahalle ortamının, türlü tesadüflerle yaşamın karşısına çıkardığı kimi iyi, kimi kudretli kişilerin ve en çok da kitapların sıcaklığıyla yetişir Harun. Yıllar sonra İstanbul’a dönüşüyle karşısına çıkan iki kişiyle yaşam burgusu bir kez daha mı dönecektir? Çünkü her acının sonunda bir kapı vardır.
TREN DÜŞLERİ – DENIS JOHNSON
Yayımlandığı yıl The New York Times, The Economist, NPR gibi dergilerde yılın en iyi kitapları arasında gösterilen, Pulitzer Ödülü Finalisti Tren Düşleri, pek çok otorite tarafından “minyatür bir destan”, “olağanüstü bir roman” olarak anılıyor. National Book Award 2007 kazananı Denis Johnson, Tren Düşleri’nde 20. yüzyılın başlarında Amerika’da giderek artan köprü ve yol inşaatlarında bulduğu gündelik işlerde çalışan Robert Grainier’ın hikâyesini anlatıyor. Roman, sıradan bir adam olan Grainier’ın hızla değişmeye başlayan dünyaya tanıklığı üzerine kurulu. Amerika’yı baştanbaşa saran demiryollarına, gelişen teknolojiye, şehirleşmeye başlayan kasabalara, değişen yaşam tarzına, ölümlere, en çok da ölümlere tanıklık bu.
CARAVAGGIO KIRMIZISI – MERVE YAKUT
İlk romanı Godard Makinesi’nden sonra okuru bu kez de öyküleriyle selamlıyor Merve Yakut. Caravaggio Kırmızısı, Yakut’un geniş anlatı yelpazesinden tutkulu bir seçki.
Bu öykülerde, Osmanlıcaya meraklı bir kedinin ya da yeryüzündeki son sinemanın yer göstericisinin, Fransa’ya göç etmiş bir “oda kadını”nın ya da ambulansla hastaneye giden eski bir meşhurun birkaç dakikasına şahit oluyoruz. Bir şeye tutkuyla bağlanmışları ve toplumla ters düşmek pahasına arzusunun peşinden gidenleri anlatıyor Yakut Caravaggio Kırmızısı’nda.
“Adını merak ettiğim, sağ yanımdaki adam aramızdaki kolçağa kolunu uzatıyor. Varlığından yalnızca dakikalar önce haberdar olmama karşın yüzyılları dolduran yakınlaşma isteğimle ben de yanaştırıyorum kolumu kolunun yanına. Yarı yarıya paylaştığımız bu kolçak ona mı aittir, benim mi sayılır? Adabımuaşeret kitaplarında yazılmayan kaidelerden biri. Aramızdaki kolçak aslında kimin?”