Haftanın Kitaplığı – 3 Mayıs 2021

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz.

İNSAN DENEN HAYVAN / HASTALIKTA VE SAĞLIKTA HAYVANLARDAN ÖĞRENEBİLECEKLERİMİZ – BARBARA NATTERSON-HOROWITZ / KATHRYN BOWERS

Hayvanlarda meme kanseri görülür mü? Strese bağlı kalp krizi? Bayılma nöbetleri? Cinsel yolla bulaşan hastalıklar? Yeme bozuklukları? Hayvanlar aşırı ya da tıkınırcasına yer mi? Kendilerini ölesiye aç bırakırlar mı? Peki ya ruhsal bozukluklar? Örneğin obsesif-kompülsif bozukluk? Klinik depresyon? Madde bağımlılığı ve istismarı? Kaygı bozuklukları? Kendine zarar verme?

Kalp yetersizliği olan küçük sevimli bir maymunu ameliyat etmesinin ardından kendine sorduğu bu sorular, kardiyolog Barbara Natterson-Horowitz’in tıbba bakışını tamamen değiştiren heyecanlı bir yolculuğun başlangıcı olmuş. İnsanlardaki sağlık sorunlarının hayvanlarda da görülüp görülmediğini araştırmaya başladığında karşılaştığı tablo, insan tıbbıyla hayvan tıbbı arasındaki kopukluğun giderilip daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğine onu ikna etmiş.

İnsan Denen Hayvan’da Horowitz ile bilim yazarı Kathryn Bowers, insan sağlığıyla hayvan sağlığı arasındaki çarpıcı paralelliklere dikkat çekerek tıpta insanmerkezciliğin aşılması çağrısında bulunuyorlar.

“Artık Homo sapiens’in sınırlarını aşıp hayvanların, evrimin ve çevrenin bilgeliğinin düşünce yapımızı güçlendirmesine izin vermeliyiz. Dünya üzerinde yaşamın ortak unsurlarıyla karşılaşmak ve onları kucaklamak yirmi birinci yüzyıl tıbbı için bir gerekliliktir. Belki böylece insan istisnacılığını istisnai bir insancıllığa dönüştürerek gezegenimizdeki bütün hastalara fayda sağlayabiliriz.”

VİŞNENİN CİNSİYETİ – JEANETTE WINTERSON

Annem bir matematik denklemi gibi; hep var ve olmadığını kanıtlamak imkânsız. Belki o beni bulmadan yıllar yıllar önce birisi de onu bulmuştu. Irmağın kıyısında, bir şişe içinde gözlerimin önüne getiriyorum onu. Şişenin rengi kobalt mavisi, deliği bezle tıkanmış, üstüne bir de balmumundan tıkaç konulmuş. Oradan geçen bir kadın, şişenin içinden sesler geldiğini duyuyor, bıçağıyla balmumunu kesiyor ve annem kavanozdan fırlayan bir cin gibi çıkıyor dışarı.
 
Bunlar, hem on yedinci yüzyıl İngiltere’sini anımsatıp hem de öyle olmadığı iddia edilen, hayli fantastik bir atmosferde, bir sepet içinde Thames nehrinde yüzerken bulunan bebek Jordan’ın büyüdüğünde söyledikleri… Hiçliğin içindeki salınımı oldukça garip bir kadın tarafından kurtarılmasıyla son bulmuş, onu anne bellemesiyle dünyanın en tuhaf maceralarından birine adım atması bir olmuştur. Ancak tıpkı Gulliver gibi dünyayı dolaşmaktan başka tutkusu olmayan Jordan için asıl hikâye, onu anakaradan ayıracak geminin yelkenini şişiren ilk rüzgârla başlayacaktır.

DİRİLEN MUMYA – SUAT DERVİŞ

“Biraz daha ileride mermerden yerli bir masa, üstünde kristal bir tabut duruyordu. Bu tabutun yarısı, ağır işlemelerle işlenmiş kırmızı bir örtü ile örtülmüştü.

Seza gözlerini zahmetle bu korkunç şeyden ayırabilirdi. Vücudu ürpermişti. Şimdi Charlie onun belini bırakmıştı.

Tam karşısında duruyor ve iki elini tutuyordu. Seza’nın başı dönüyordu, düşünceleri darmadağınık, sinirleri harap, vücudu bitkindi. Artık tam akıllı bir insan gibi düşünemiyordu. Her şey bir rüya ve bir kâbus gibi geliyordu.”

Kocasının ölümünden dolayı kendisini suçlayan Seza günahlarından arınmak için hacca gitmeye karar verir. Fakat İstanbul’da tanıştığı tuhaf yabancı, Charlie Dawson onu kutsal topraklarda da adım adım takip etmektedir. Charlie’nin Seza’dan istediği nedir?

Neden bu genç dulu saplantı hâline getirmiştir? Bu soruların cevabı binlerce yıllık gizemli bir aşk hikâyesinde saklıdır. Dahası, bu ölümsüz aşkın kahramanı bir mumyadır.

Suat Derviş, ilgi çekici eseri Dirilen Mumya ile macera romanları yazma konusunda da ne kadar maharetli olduğunu gösteriyor.

Bilal Acarözmen “İstanbul’dan Arabistan Çöllerine Uzanan Bir Serüven: Dirilen Mumya” başlıklı yazısıyla hem edebiyatımızın bütün mumyalarını bir araya getiriyor hem de Suat Derviş’in romanı şekillendirme sürecine dair bilgiler veriyor.

FRANCHISE DAVASI – JOSEPHINE TEY

Franchise’ın kapalı kapıları ardında yaşananlar çözülmeyi bekliyor.

Marion Sharpe ve annesi kilitli kapılar ardına gizlenmiş sessiz sakin bir kasaba evi olan Franchise’ta huzurlu bir hayat sürüyorlar.

Bir gün polis kapıda masum yüzlü bir genç kızla beliriyor.

Betty Kane’le…

Betty Kane, aile tarafından kaçırılıp işkenceye uğradığını ileri sürüyor. Tutulduğunu iddia ettiği tavan arasındaki camın çatlağına varıncaya kadar detaylı anlatıyor her şeyi.

Betty Kane masum, utangaç, sessiz sakin bir genç kız.

Fakat avukat Robert, bir şeyler döndüğünün farkında.

Acaba gerekli ipucunu dava başlamadan bulabilecek mi?

İngiltere Polisiye Yazarları Derneği tarafından en iyi yirmi polisiye romandan biri seçilen Franchise Davası, ilhamını gerçek bir olaydan alan sürükleyici bir klasik…

“Kusursuz bir üslupla kaleme alınmış…

Birinci sınıf polisiye!” – Los Angeles Times

“Josephine Tey’in özgün karakter yaratmadaki mahareti ve yazım tarzı, onu polisiyenin en iyileri arasına sokmaya yetiyor.” – New Yorker

“Orijinal ve gizemli hikâyeler yazmakta usta Josephine Tey, okurları hayal kırıklığına uğratmayacak.” – Spectator

BİLGELİĞİN BAŞLANGICI: ESKİ YUNAN’DA FELSEFİ DÜŞÜNCENİN KÖKLERİ – FRANCIS MACDONALD CORNFORD

Antik Yunan felsefesi üzerine yapılmış pek çok çalışma, yazılmış pek çok kitap ve makale bulunur, ancak bütün bunların belki de tek bir ortak noktası vardır: Hepsinde mutlaka Francis Macdonald Cornford’un ismi geçer, çünkü onun kitaplarını okumadan Antik Yunan felsefesini bütüncül ve sağlıklı olarak yorumlamak mümkün değildir. Önemli bir Platon çevirmeni ve yorumcusu olarak Cornford’un çalışmaları hâlâ son derece saygı gören eserlerdir. Eski Yunan tarihinde felsefenin doğuşu konusundaki iki önemli eseri Dinden Felsefeye ve Bilgeliğin Başlangıcı’nın literatürdeki etkisi hâlâ son derece güçlüdür.

Bilgeliğin Başlangıcı hem konunun meraklısı okur için zevkli bir okuma hem de akademik anlamda bu alanlarda çalışmalar yapan bilim insanları için eşsiz bir kaynak, bir yol gösterici olacaktır.

What's your reaction?