Haftanın Kitaplığı – 3 Kasım 2024

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

Esrarengiz İstanbul – Çapanoğlu Kitaplığı 1

Yazar: Münir Süleyman Çapanoğlu

Yayınevi: VakıfBank Kültür Yayınları

İcabında kavgacıları ayırırlar, kanlı bıçaklı düşmanları barıştırırlar, racon keserler, söz dinlemeyenlerin ağızlarına birer tokat atıverirlerdi. Esnaf arasında sözleri çok geçerdi. Dik ve çevik adamlardı. Eskiden kalma bir itiyatla [alışkanlıkla], hâlâ sol omuz inik, sağ omuz kalkık yürürler, afili afili konuşurlar, fıskiye gibi tükürüklerini ta ileriye püskürürlerdi. Feslerini, yine eski tertip eğri, kaş üstüne kadar eğik giyerlerdi. Bu külhanbeylere, kabadayılara mahsus giyiş tavrı idi.

Yirminci yüzyıl Türk basınının önde gelen isimlerinden Münir Süleyman Çapanoğlu’nun (1894-1973) sağlığında kitap olarak yayımlanmak şansı bulamayan çalışması Esrarengiz İstanbul, Sultan II. Abdülhamid döneminden (1876-1909) başlayarak Meşrutiyet’e ve 1920’lere uzanan yeraltı dünyasını, kabadayıları, külhanbeylerini, karanlık sokakları ve belli yerlerde de batakhaneleri, meyhaneleri ve gazinoları anlatıyor. Kabadayıların kaç çeşidi vardı? İsim isim, semt semt kabadayılar neredeydi ve vukuatları nelerdi? Hangi silahları, nasıl kullanırlardı? Argoları, jargonları, raconları neydi? Kabadayıların siyasetle ilişkisi, mafya döneminden çok önce nasıl başlamıştı? Sadece kabadayılar mı? Hayatlarında eğlencelerin mühim bir yer tuttuğu hovardalar, çapkınlar nasıl âlem yaparlar, nerelerde eğlenirlerdi? Meyhanelerin müdavimi şairler ve edipler kimlerdi? Sizleri bu kitapta, 100-120 yıl evvelki İstanbul’un karanlık ve esrarengiz binbir âlemi ve çehresi bekliyor…

Anlamsızlık Hissi: Psikoterapi ve Felsefeye Bir Meydan Okuma

Yazar: Viktor E. Frankl

Çevirmen: Defne Şen

Yayınevi: Mundi

Dünyanın en ünlü psikoterapistlerinden, tarihe “Freud ve Adler’den sonra Psikoterapinin Üçüncü Viyana Okulu’nu kuran kişi” olarak geçen Viktor E. Frankl, sıra dışı bir hayat yaşadı: Ömrü boyunca yeni fikirlerin peşinde koştu, zaman zaman bu yüzden dışlandı, Hitler döneminde toplama kamplarında esir düştü, ailesini bu kamplarda kaybetti fakat her şeye rağmen yaşama tutunma çabasından ve anlam arayışından hiç vazgeçmedi. Şahsi tecrübelerini nöroloji ve psikiyatri uzmanlığıyla birleştirerek logoterapiyi yaratmasının sebebi de buydu: İnsanı yaşama bağlayan en önemli motivasyonun “hayatın bir anlamı olduğu”na inanmakla inşa edildiğini ve hayat mücadelesindeki en büyük engelin de bu yüzden “anlamsızlık hissi” olduğunu görmesi…

Kaleme aldığı Anlamsızlık Hissi: Psikoterapi ve Felsefeye Bir Meydan Okuma’yla hepimizi kendi hayatımıza dair bir anlam bulmaya, yaratmaya davet eden Frankl, bugün de alışıldık yaklaşımları sorgulamak için ilham veriyor.

“[…] insan bir şeyden nefret ederken aynı anda ona delice tutkun olabilir ve bu ikisinin arasındaki gerilim tam da hayattaki potansiyel anlamlarımızın peşine düşmeye teşne kılar bizi. Bu durumdan hoşnut olmamaksa bizim derdimiz, hayatın değil. Zaten anlam doğurmak denen şey, fonda neşeli bir çiftetelli eşliğinde olmuyor çoğunlukla. Ama bir melodi duymaya niyetliysek hayat bize onu veriyor, orası kesin. İçimizdeki çağrının bangır bangır gelen sesini de işte tam o anlam bulmakta güçlük yaşadığımız, çıkışın varlığından şüphe ettiğimiz karmaşık zamanlarda duyabiliriz. Çünkü başka çaremiz yok: Kulak vererek yaşamak zorundayız. Frankl’in en büyük alametifarikası da burada, zira toplama kamplarından sağ çıkmış bir ruh sağlığı uzmanı olarak bunu her koşul altında yapabileceğimiz gerçeğini ortaya koyuyor.”

Büşra Tarçalır

Avangard Sanat Teorisi – Avangard Tarihi ve Düşüncesi

Yazar: Renato Poggioli

Çevirmen: Ayşe Boren

Yayınevi: İletişim Yayınları

Poggioli’nin 1940’ların sonunda Inventario dergisinde dört bölüm halinde tefrika edilen ve 1962’de kitap olarak yayınlanan Avangard Sanat Teorisi adlı çalışması, Batı sanatı ve edebiyatında avangardı sosyolojik bir olgu olarak inceleyen ilk kapsamlı çalışmadır. Poggioli, “avangard” veya “öncü” sıfatının belirli eğilim ve hareketleri nitelemek üzere kullanılmaya başlandığı 1800’lerin sonundan 20. yüzyılın ortalarına kadar, sanat ve edebiyat alanında geleneğe ve klasizme karşı bayrak açan, estetik (ve yer yer ahlaki) normlardan sapmayı başlı
başına norm haline getiren hareketlerin ortak paydalarını kavramsallaştırır. Manifesto ve bildirgelerden yola çıkarak, bu hareketleri “avangard” sıfatıyla nitelemeye imkân veren tutumları ve eğilimleri etraflıca inceler. Genel olarak toplumun, özel olarak da sanat kamusunun ve eleştirmenlerin bu hareketlere ve sanatçılarına yönelik “hasmane” tepkilerini değerlendirerek, avangarda damgasını vuran yabancılaşmanın izini sürer. Sanatın ve edebiyatın avangardları ile siyasetin öncü kuvvetleri arasındaki yakınlaşmaları ve kopuşları ortaya
koyar; sanatın devrimcileri ile siyasetin devrimcilerini karşılaştırır. Modernliğin bir ürünü olarak avangardın “modernperestlik”le ilişkisini sorunsallaştırır. Nihayet, daha o zamandan kimi çevrelerce “bittiği” ilan edilen avangardın cagdas ve modern sanat icin bir doga kanunu oldugunu” öne sürer. Avangard Sanat Teorisi, sanat tarihindeki ve çağdaş sanattaki avangard kavramını ve olgusunu değerlendirmek için
etraflı bir yol haritası oluşturur.

Nesnelerin Tükenen Hayatı – Tüketim Üzerine Bir Deneme

Yazar: Wolfgang Schivelbusch

Çevirmen: Neslihan Azeri

Yayınevi: Kolektif Kitap

Ayak uzun süre yürürse, giydiği ayakkabıyı deforme eder, bir kalıp gibi şeklini kendine uydurur; bazen de ayakkabı ayağı vurur, su toplamasına, hatta nasır tutmasına neden olur. Wolfgang Schivelbusch insanla eşya arasındaki ilişkiyi hem böyle her gün deneyimleyebileceğimiz örnekler hem de felsefenin derinlikli kuramları yardımıyla, tüm yönleriyle ele alıyor. Yaratma, üretim, kullanım, tüketim ve yok etme döngüsü üzerinden, insanın nesnelerle kurduğu bağı inceliyor.

Schivelbusch, Nesnelerin Tükenen Hayatı’nda insanla eşya arasındaki bu karşılıklı ilişkiyi düşün ve bilim tarihi boyunca izleyerek uygarlığımızın ve modern ekonomilerin kökenine dair çarpıcı görüler sunuyor. Kapsamlı tarihsel analizleriyle okurunu, gündelik hayatımızın eşyalarına yeni bir gözle bakmaya davet ediyor.

“Schivelbusch, derinlikli ve bir o kadar da parlak bir üslupla yazıyor; birbiriyle ilgisiz gibi görülen alanları düşünce yapısının çatısı altında öyle zarif bir şekilde bir araya getiriyor ki bu büyük çabasını hissetmiyorsunuz bile… Yaşadığımız toplumu anlamak isteyenler için adeta bir rehber niteliğinde.”

Hannes Hintermeier, Frankfurter Allgemeine Zeitung

Zafiyet Kuramı

Yazar: Ersan Üldes

Yayınevi: Kafka Kitap

Ersan Üldes’in farklı dillere çevrilen ve 2011 yılında Best European Fiction (Avrupa’nın En İyi Kurgu Kitapları) Antolojisi’nde yer alan romanı: “Zafiyet Kuramı”

Bu kitap ne okurluk ne yazarlık rütbesinde kendine yer bulabilen bir çevirmenin arada kalmışlığının, gözü açık giden bir babanın çocuksu küskünlüğünün, “çirkin sayılmayan bir adam olmanın ağırlığı”nın ve bir kimlik olarak yazarlığı rütbe gibi taşımanın kara-komik hikâyesi olarak çıkıyor okurun karşısına.

Zamanın eğilip bükülebildiği, çok katmanlı yapısıyla zihin dünyamızda bizi oradan oraya savuran bu romanda Ersan Üldes, çevirdiği kitapları yeniden yazarak manipüle eden başkahramanıyla bir yandan da okurluğa, yazarlığa, felsefeye, edebiyata ve yayıncılık dünyasına mizahi ama sert göndermeler yapıyor.

“Ersan Üldes’in metni oyuncu ve maceracı. Ünlü bir Alman romancının metinlerini kendi diline çeviren bir tercümanın romanları ‘iyileştirmeyi’ kendine vazife edinmesiyle gülünç sonuçlar doğuyor.”
–Larry Rohter, The NewYork Times

Modern Türk Vatandaşının İnşası – Erken Cumhuriyet Döneminde Vernaküler Fotoğraf

Yazar: Özge Baykan Calafato

Yayınevi: Doğan Kitap

1920’ler ve 1930’larda çekilmiş altmıştan fazla fotoğraftan yola çıkan bu çalışma, şehirli orta sınıfın öz temsillerini mercek altına alıyor. Kitap fotoğrafın cinsiyet, beden, mekânla olduğu kadar dil ve maddesellikle olan ilişkisini de inceleyerek vernaküler fotoğrafın üretimi ve dolaşımının modern Türk vatandaşının inşasına nasıl katkıda bulunduğunu araştırıyor. Erken Cumhuriyet’in modernlik ve sekülerlik vurgusuyla Cumhuriyet kadını ve erkeği ideallerini oluşturmasının izini sürüyor.
 
Dönemin stüdyo fotoğrafları ve amatör karelerinin sınıfsallığına dikkat çeken Modern Türk Vatandaşının İnşası, erken Cumhuriyet’in hızla değişen siyasi ve sosyal ikliminde üretilen yeni benlik temsillerine dair kıymetli bir eser.

What's your reaction?