Haftanın Kitaplığı – 28 Eylül 2020

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.

ATMACA – HİKMET HÜKÜMENOĞLU

Saat ikiyi on dört geçiyordu. Daha fazla beklemenin anlamı yoktu artık. Ayağa kalkmak için sandalyemi ittiğimde çıkan gıcırtı sınıfta yankılandı. Sami Hoca tahtaya dönmüş bir şeyler yazıyordu, bir tek o duymadı. Huzursuzca kıpırdananlar, öksürenler oldu. Arkamdakilerin gözlerini ensemde hissettim. Midemde ufak çapta bir fırtına kopuyordu. Neden bilmiyorum ama ceketimin önünü ilikledim. Kapıya vardığımda Sami Hoca bana dönüp, “Evladım, gelirken yan sınıftan tebeşir de ister misin sana zahmet,” dedi. “Bu düdük kadar kalmış, parmağımdan kayıyor.”

Öfke, kısa süreli bir delilik halidir derler ama bazen çok da kısa sürmez, insanın ömrünü ele geçirir. Atmaca, gitgide artan öfkesiyle boğuşan Ömer’in lisede başlayıp kırklı yaşlarına, 90’lardan bugüne uzanan öyküsü. Hayal kırıklıkları, kararsızlıklar, yarım kalan aşklar, çaresizlik, öfke ve sürekli bekleyiş: Gerçek hayat ne zaman başlayacak?

Saat ikiyi on dört geçiyordu. Daha fazla beklemenin anlamı yoktu artık. Ayağa kalkmak için sandalyemi ittiğimde çıkan gıcırtı sınıfta yankılandı. Sami Hoca tahtaya dönmüş bir şeyler yazıyordu, bir tek o duymadı. Huzursuzca kıpırdananlar, öksürenler oldu. Arkamdakilerin gözlerini ensemde hissettim. Midemde ufak çapta bir fırtına kopuyordu. Neden bilmiyorum ama ceketimin önünü ilikledim. Kapıya vardığımda Sami Hoca bana dönüp, “Evladım, gelirken yan sınıftan tebeşir de ister misin sana zahmet,” dedi. “Bu düdük kadar kalmış, parmağımdan kayıyor.”

Öfke, kısa süreli bir delilik halidir derler ama bazen çok da kısa sürmez, insanın ömrünü ele geçirir. Atmaca, gitgide artan öfkesiyle boğuşan Ömer’in lisede başlayıp kırklı yaşlarına, 90’lardan bugüne uzanan öyküsü. Hayal kırıklıkları, kararsızlıklar, yarım kalan aşklar, çaresizlik, öfke ve sürekli bekleyiş: Gerçek hayat ne zaman başlayacak?

CİNSEL NORMALLİĞİN KURULUŞU – EZGİ SARITAŞ

Osmanlı döneminde cinsel yaşamın bugünkünden farklı olduğunu biliriz. Okuduğumuz metinler, karşımıza çıkan imgeler, üstü örtülmek, inkâr ya da “tevil” edilmek istense de bir başkalık olduğunu sezdirir bize. Tarihi bilmenin ilk yararı geçmişin şimdiki gibi olmadığını fark etmemizdir elbette, ama bir başka bakımdan da yararlanırız tarihten: Kanıksadığımız, doğal saydığımız “bugün”ün nasıl şekillendiğini, şimdi’ye nasıl vardığımızı anlarız; bu da şimdi’ye yakıştırdığımız mutlaklığı sarsar. Queer teoride heteroseksüel cinselliğin normal kabul edilmesi süreci üzerine üretilen zengin literatür ve tartışmaların eşliğinde Ezgi Sarıtaş, basmakalıp fikirlerden ve okuma stratejilerinden olabildiğince uzak durarak, düşünmeyi ve nesnesini ciddiye alarak, yani anlamayı ön plana koyarak cinsel modernleşmenin izini sürüyor; edebiyata olduğu kadar hatırat, popüler cinsellik ve tıp metinlerine bakıyor: Geçmişteki normalin ne olduğunu, Geç Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde o normalin nasıl değiştiğini, bugün normal saydığımızın nasıl oluştuğunu ve sürecin içerdiği tutarsızlıkları, istikrarsızlıkları ve çizilen zikzakları araştırıyor.

Queer teoriyle olduğu kadar modernleşme, tarih ve felsefeyle ilgilenen okurlarımızın da zevkle okuyacağına inanıyoruz.

SALGIN / TÜKENİŞ ÇAĞINDA DÜNYAYI YENİDEN DÜŞÜNMEK – KOLEKTİF

Dünya tarihinde salgınların çok büyük etkileri oldu; bugün de bütün dünya yüz binlerce insanın hayatını, işini kaybettiği, sosyo-psikolojik bedellerin inanılmaz boyutlarda olduğu bir salgınla karşı karşıya. Pek çok insan belki de ilk defa geçmişi, bugünü ve geleceği sadece bireysel hayatlar bağlamında değil, küresel bağlamda da ele almaya başladı.

Salgın: Tükeniş Çağında Dünyayı Yeniden Düşünmek salgın olgusunu çok yönlü bir yaklaşımla ele alıyor; okuru bilim, ekonomi, siyaset, tarih, çevre, toplumsal cinsiyet, sosyoloji, psikoloji, halk sağlığı, tıp tarihi, felsefe, edebiyat, medya, kültür ve sanat perspektifinden dünyayı yeniden düşünmeye davet ediyor. Derlemeye katkıda bulunan yazarlar, kendi uzmanlık alanlarının çerçevesinden düne, bugüne ve geleceğe bakıyor.

ANALARIN HAKKI – SELÇUK BARAN

Selçuk Baran’ın yedi öykü kitabı daha önce Yapı Kredi Yayınları’ndan Ceviz Ağacına Kar Yağdı (2008) adıyla tek ciltte toplanmıştı. Bütün öyküleri şimdi gözden geçirilerek, yazar portreli kapaklarla ayrı ayrı basılıyor.

Selçuk Baran’ın ikinci öykü kitabı Anaların Hakkı (1977) 1978 Sait Faik Hikâye Armağanı’na değer görülmüştü. Dokuz öyküden oluşan kitapta Selçuk Baran çaresizliklerin, umutsuzlukların, acıların mutluluklarla, umutlarla yan yana yaşadığı, çürümeyle yeşermenin iç içe geçtiği bir toplumda, sınırlarını kendilerinin çizdiği küçük dünyalarında ömür tüketen insanların fırtınalı dünyalarına ustaca sokuluyor.

Yalnızlık ve umutsuzluk dolu öykülerinde düşsel, şiirli bir hava yaratmakta başarı gösterdiği kabul edilen Selçuk Baran, Behçet Necatigil’den Vedat Günyol’a, Füsun Akatlı’dan Selim İleri’ye, Hulki Aktunç’tan İbrahim Yıldırım’a, İnci Aral’dan Behçet Çelik’e pek çok yazarın övgüyle üstünde durduğu, ancak günümüz okuru tarafından daha fazla keşfedilmeyi bekleyen bir yazar.

“Bir zamanlar pek içli dışlı olduğu gündelik yaşantısı, ondan kopup gitmişti. Ancak yeni öğrendikleriyle biçimlenebilecek, saydam, ağırlıksız bir maddeydi çevre. Üzerine hiçbir şey çizilmemiş kocaman bir cam parçası….”

BAŞKASI ÜZERİNE DÜŞÜNMEK – TED COHEN

Amerikalı filozof Ted Cohen, Başkası Üzerine Düşünmek adlı küçük dev kitabında, edebiyattan güç alarak yaşama ve ilişkilere bakıyor. Sanata neden değer vermemiz gerektiğini hatırlatırken, hakikatle kurduğumuz bağı da sorgulamamızı sağlıyor. Cohen, felsefenin özündeki tartışmalardan birine daha ulaşıyor böylece: “İnsan neden sanat eserleri yaratır?”

Alıştığımız şekliyle bu soruya verilen ortak cevap, sanatın günlük yaşamı ve ruhsuz toplumu kurtaran bir zarafet olduğu yönünde. Cohen, böylesine yargılayıcı ve üst tondan bir bakışla yaklaşmıyor soruya. Tersine sağlıklı bir insanlık için bilimden ve gerçeklerden daha fazlasına ihtiyaç duyduğumuzu ima ediyor. Kurgunun neden kurgusal olmayan kadar, yani sanattaki gerçekliğin yaşam kadar önemli olduğunu gösteriyor. Başkası Üzerine Düşünmek, sadece sanatın ne yaptığını, Hegel’in tarihselci teorisi gibi neden onu takdir ettiğimizi anlatmıyor, aynı zamanda yaşamı güçlü kılacak etik değerler geliştirmemiz için sanatla uğraşmamız gerektiğini tembihliyor.

Cohen’e göre başkalarını anlama yeteneğimiz metafor yaratma ve kavrama kabiliyetimizle aynı… Metafor yapmanın arkasındaki bilişsel süreç ya da metaforları neden anlayabildiğimiz değil Cohen’in derdi, tersine, “metaforun kalbinde gizem var” sözüne inanmak. Cohen’in metaforla kurduğu ilişki birbirini anlamayı, kendini başkası olarak hayal etmeyi içeriyor. Ona göre metafor yeteneği, bir şeyi başka bir şey olarak düşünmek. Metaforik hayal gücü, sanatla zenginleştirilmiş yaşam, başkalarını anlamaya, böylece etik bir yaşam sürmemize yardım etme kapasitemize katkıda bulunuyor.

Farklı bir kimliğe sahip olmanın, başka bir deneyimle mecazi şekilde özdeşleşmenin nasıl bir şey olduğunu hayal etmek, başkalarının bizi nasıl gördüğüyle veya kendimizi gelecekteki koşullarda nasıl görebileceğimizle ilgili bir kurgu. Kendimizi başkalarının gördüğü gibi hayal etmek, inanılmaz derecede karmaşık bir görev. Yapılması çok zor çünkü kendimizi hem terk etmemiz hem de yanımızda taşımamız gerekir. Kendimizi başka bir kişi olarak hayal etmeliyiz ama sonra gerçek bize dönmeli ve ne gördüğümüzü keşfetmeliyiz.

Sanatın hayati önemi burada Cohen için. Metaforik hayal gücüyle farklı yaşamları denemek için bize ilginç, çeşitli fırsatlar sunuyor edebiyat. Sanatsal yolculuğumuz sayesinde, dünyamızdaki diğer insanlarla nasıl uyumlu iletişim kuracağımız ve yaşayacağımız hakkında daha fazla şey öğreniyoruz.

KİM DEMİŞ YARAMAZIM DİYE – AYTÜL AKAL

Çocukluk düşünü gerçekleştiren yazar Aytül Akal’ın okul anıları…

Öyküleri, romanları ve şiirleriyle çok sevdiğimiz yazar Aytül Akal, bu kez baş karakter olarak kendini seçti ve çocukluğunu kaleme aldı! Yazarın ilkokul, ortaokul ve lise anılarında neler var neler: İlk arkadaşlıklar, başarılar/başarısızlıklar, şiirler/yazılar, hayal kırıklıkları, sevinçler, heyecanlar… Okurken hem eğlenecek hem de bir edebiyatçının yazma serüvenindeki çocukluk izlerine tanıklık edeceksiniz. 

Aytül Akal’ın ilkokul, ortaokul ve lise yıllarından seçtiği anılar, hem bir yazarın okul çağındaki kırılma anlarını hem de “kendisi gibi” olmayı anlatıyor. Kim Demiş Yaramazım Diye, çocukları gelecek için düş kurmaya cesaretlendirecek.

What's your reaction?