Haftanın Kitaplığı – 26 Şubat 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

ARIADNE – JENIFFER SAINT

Jennifer Saint’in, Antik Yunan’dan Theseus, Ariadne ve Minotor’un klasik hikâyesini yeniden kurgulayarak harika bir anlatımla kaleme aldığı ilk romanı Ariadne, Epsilon’dan çıktı.

Yunan mitlerinin unutulmuş kadınlarına ses veren ve öfkeli, huysuz tanrılar karşısında onların gücüne seslenen Ariadne, Antik Yunan mitlerini kadın bakış açısıyla büyüleyici bir şekilde yeniden anlatan sürükleyici ve olağanüstü bir ilk roman.

SOKÇO’DA KIŞ – ELISA SHUA DUSAPIN

Güney ve Kuzey Kore arasındaki sınırda yer alan, kışın pek de bir cazibesi olmayan, soğuğun her şeyi yavaşlattığı liman kenti Sokço’ya Normandiyalı bir yabancı ayak basar. Köhne bir pansiyona yerleşir ve orada genç bir kadınla tanışır. Genç kadın Seul’daki eğitimini tamamlayıp memleketi Sokço’ya dönmüş, sonra da bu pansiyonda çalışmaya başlamıştır. Böylelikle, parçalanmış kimliklerin, siyasetin güdümlediği kafa karışıklıklarının ve toplumca dayatılan güzellik standartlarının yol açtığı huzursuzlukların ortasında, farklı kültürlere sahip bu iki insan arasında risklerle dolu güçlü bir ilişki gelişir. İlk romanı Sokço’da Kış’la 2016’da Robert Walser, 2021’de ise çeviri eser dalında Amerikan Ulusal Kitap Ödülü’nü kazanarak edebiyat dünyasına kayda değer bir giriş yapan Dusapin, hikâyesini klişelere başvurmaksızın, zeki olduğu kadar bağımsız bir kadının gözünden anlatıyor.

BELKİ DE RÜYA DEĞİLDİ – MUAZZEZ ÇÖRTELEK

Muazzez Çörtelek, Tuğla Harmanı, romanından sonra bu kez öyküleriyle karşımızda. O öyküler ki, satır aralarında anılara yüklenerek içini döküyorlar okura. Bir gölgenin rüyası olarak dolaşan bir kadın, Sarmaşık Sokağı’nı geçip Portekizli şair Pessoa’nın bir şiiriyle buluşmaya gidiyor. Öyle günler ki anlatılan, gazoz kapaklarının altındaki karaca resimleri evlilik müjdesine dönüşüyor. Yeni alınan bir minibüs konu komşuyu mehtap seyretmeye götürmek için gerekçe oluyor. Onca gürültü patırtı arasında kelebeklerin kanat sesini duyanlar çıkıyor tek tük. Telefonla veriliyor ölüm haberi on dokuz yaşındaki bir kedinin. Hane halkından birininmiş gibi. Güzelim jakaranda ağacının dökülen yaprakları yerde bir Pollock tablosu yaratıyor. Somut ve soyut bir arada. Bir kuyunun dibinden İstanbul’a dağılan dehlizler bir çocuğun hayaline bağlanıyor sonunda. Çörtelek, insana yakışan duygularla örülmüş bir dünyayı anlatıyor yine bize. Sadelik ve incelikle. Üniversite öğrencisi siyah, uzun saçlı bir kız elindeki kitap listesini uzatıyor kitap satıcısına. “Ne uzun bir liste bu, en güzel kitaplarımızı alıp götürüyorsunuz,” diyor adam gülümsemesini gizlemeden. Öykü kokan kocaman paketleri taşımak için de kıza yardım ediyor. Çörtelek, başka öykülerinin içine saklamış olsa da tümceleri, ben aralarındaki konuşmayı duyar gibi oluyorum:   
 
“Söyler misiniz, kumruların gözlerinin kırmızı olduğunu bilen kaç yazar kaldı şu kanadı kırık dünyada?” diyor genç kız. “Çok az!” diye yanıtlıyor adam ve ekliyor: “Ben de sormak isterim size, kadınlar neden yazdıkları her mektubu göndermezler?” Sonra karşı kaldırıma geçiyorlar aceleyle, kızın yanıtını duyamıyorum. Duymak için de “Belki de Bir Rüya Değildi”yi okuyorum. – Akgün Akova

FEVKALBEŞER SAİR BEY VE SUSKUNLUĞU – ÖMER İZGEÇ

Geçmiş, şimdi ve gelecek; IV. Murad döneminden bir cellat ve hırsız, bugünden yarı deli bir yazar/ressam, gelecekten bir dedektif… Ömer İzgeç, farklı zamanlara ait bu kişilerle ilginç bir tarikatın peşine düşürüyor okurları. Bir madalyonun, bir tarikatın, bir ejderin izindeki karakterlerin kendi aynalarına bakmak mecburiyetinde kalmalarına şahit oluyoruz.

Fevkalbeşer Sair Bey ve Suskunluğu, güzel ve heyecanlı bir maceranın ötesinde yansımalar sunuyor okuyucuya. Bir madalyona, kâğıtlara ve rüyalara işlenen ejderler, derisinde aynalı pulları ve zümrüdi gözleriyle bu hikâyelere eşlik ediyor.

İSTANBUL’DA GÜNDELİK HAYAT – EKREM IŞIN

İn­san­lı­ğın va­ro­luş ha­ri­ta­sın­da İs­tan­bul, im­pa­ra­tor­luk­lar dö­ne­mi bo­yunca hep yö­ne­ti­ci gü­cün mer­ke­zi­ni tem­sil et­ti. Ro­ma, Bi­zans ve Os­man­lı, bu mer­ke­zin et­ra­fın­da şe­kil­le­nen bi­rer me­de­ni­yet da­ire­si ola­rak ta­rih­te yer­le­ri­ni al­dı­lar. Tari­he bu açı­dan bak­mak ve onun say­fa­la­rın­da in­san­lı­ğın ma­ce­ra­sı­nı oku­mak de­mek, bir ba­kı­ma Ana­do­lu, Bal­kan­lar ve Ak­de­niz’in gö­ğün­de par­la­yan bu göz ka­maş­tı­rı­cı yıl­dı­zı her de­fa­sın­da ye­ni­den keşfet­mek de­mek­ti. İn­san­lık İs­tan­bul’u keş­fet­tik­çe, ken­di geç­mi­şi­ne uza­nan yo­lun da tut­ku­lu bir yol­cu­su ol­du­ğu­nu far­ket­ti. Bu­gün İs­tan­bul, kay­bet­tiği­miz bü­tün de­ğer­le­ri iti­nay­la sak­la­yan bir ha­zi­ne­dir. Yö­nü­nü şa­şı­ran toplum­sal kim­li­ği­miz için bir pu­su­la, çü­rü­yen es­te­tik zev­ki­miz için bir mi­henk ta­şı ve bo­zu­lan ada­let duy­gu­muz için gü­ve­ni­le­bi­lir bir te­ra­zi ol­ma iş­le­vi­ni üst­le­nen bu şe­hir, ken­di­si­ne so­ru­la­cak her tür­lü so­ru­ya ce­vap ni­te­li­ği ta­şıya­bi­le­cek in­san tec­rü­be­si­ni ve bil­gi bi­ri­ki­mi­ni bi­ze cö­mert­çe sun­mak­ta­dır.

 İstanbul’da Gündelik Hayat top­lum­sal kim­li­ği­mi­zin kö­ken­le­ri­ne doğ­ru çı­kı­lan bir yol­cu­lu­ğun çar­pı­cı gö­rün­tü­le­rin­den iba­ret­tir. İn­san, Kül­tür ve Me­kân iliş­ki­le­ri düz­le­min­de bir im­pa­ra­tor­luk şeh­ri­nin ta­ri­hi­ni ku­şa­tan ça­lış­ma, sos­yal di­sip­lin­ler ara­sın­da­ki den­geyi başarıy­la kuran yeni tarih yazımının da dik­kate değer bir ör­neğidir. Siyaset­ten kül­türe, mimariden edebiyata uzanan çok boyut­lu bir zemin üzerin­de ger­çek­leş­tiril­miş kurgusu ve ken­dine has üs­lûbuy­la ay­nı zaman­da, günümüz tarih­çisinin de İs­tan­bul’a sun­duğu bir ar­mağan­dır.

GÖK MAVİ GÖZ MAVİ – SERVET ŞAN DURUKAN

2022 yılı Seyhan Livaneli Öykü Yarışmasının kazananı Servet Şan Durukan’ın Gök Mavi Göz Mavi öykü kitabı okurla buluştu. Zülfü Livaneli, yazar için “İnsanların genellikle görmezlikten geldiği konuları işliyor Servet Şan Durukan. Hikâyelerin özüne uygun biçimde, yer yer kapalı bir anlatım geliştiriyor. Bu sayede, bizzat yaşayanların bile bazı acıları açıkça konuşmaktan kaçındığını hissediyorsunuz. Kapalı anlatıma rağmen sürükleyiciliğe, hayatın soğuk gerçeklerine rağmen yaşama sevincine ulaşıyor. Bir edebiyat lezzeti yaratıyor.” diyor.

What's your reaction?