Haftanın Kitaplığı – 26 Nisan 2021

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz.

İSTANBULLU AMAZONLAR 1809 – ŞEBNEM İŞİGÜZEL

“Müneccimbaşı her bebekte haremin kapısında beklerdi. Eğer bebek erkek ise hemen yıldız haritasına bakılır, kehanette bulunulurdu. Bebeğin kız olduğu öğrenildiğinde bunu yapmak gereksiz görülürdü. Zira kızların tahta çıkma olasılığı yoktu. Ancak o gece müneccimbaşı yıldızlarına bakılacak kadar başka bir kadın sultanın dünyaya geldiğini biliyordu.” Osmanlı, bir kadın sultanı tahta çıkardı mı? Taht bahtına erişen ilk ve son kadın sultan tarihten nasıl silindi? İmparatorluğun başında kalmasına müsaade edilseydi kadınlığın bu topraklardaki kaderi değişir miydi?… Kendinden efsunlu bir anlatıcı, kafasındaki bu deli soruların peşinden gidiyor, derin bir ispata girişiyor. Gizli kapaklı mektupların, günlüklerin, vakanüvis notlarının satır aralarında gezinirken muhayyilesinin sınırlarını zorluyor. İstanbullu Amazonlar, erkekler üzerinden anlatılan tarihi ters yüz etmeye yeminli; incelikle kurgulanmış, isyankâr ve oyunbaz bir roman. Şebnem İşigüzel, hacimce küçük, fikren büyük bu zarif roman ile edebiyata farklı bir pencere açıyor.

BİTMEYEN SAVAŞ TROYA – YÜKSEL MACİT

Savaş, korkunç ve acıklı yanlarıyla, ama aynı zamanda da kahramanlık öyküleriyle, sanatçılara hep ilham vermiştir. Antik Çağ’ın en büyük destanlarından biri olan İlyada’nın da konusunu, birleşmiş Yunan kavimleri ile Troyalılar arasında on yıl boyunca süren kanlı savaş oluşturur.
Bir türlü bitmek bilmeyen ve her iki tarafa da ölüm ve yıkım getiren bu savaş, MÖ 8. yüzyılda Homeros adındaki ozan tarafından öyle harikulade bir dille anlatılmıştır ki bunca zaman sonra bizler bu destansı şiiri hâlâ büyük bir merak ve heyecanla okuruz. Akhilleus’un kuvveti, Hektor’un yiğitliği karşısında hayranlık duyarız.
Yvan Pommaux, savaşın dehşetini duyuran capcanlı resimlerle süslediği kitabında, bu büyük destanı özünü koruyup sadeleştirerek sunar genç okurlara. Troya yalnızca bir savaşın değil, tutkusu, gururu, öfkesi, korkuları ve cesaretiyle insanlığın öyküsüdür.

TANRISIZ – MEHMET ATILGAN

“Gelecek henüz yaşanmadı. Onu ben yazacağım.”

İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonlarına doğru şehirler birbirinin üzerine yığılan katlar hâlinde yükselirken üç katlı İstanbul’da işlenen bir cinayetin ardından başlayan olaylar bizi geçmişe, paralel evrenlere, başka gezegenlere sürüklüyor.

Tanrısız’da polisiye ve bilimkurgu türlerini ustalıkla harmanlayarak bizleri 21. yüzyılın sonlarına götüren Mehmet Atılgan, muhtemel gelecek tasavvurunda da çıtayı oldukça yükseğe taşıyıp ters köşelerle okurun merakını diri tutmayı başarıyor.

“Benjamin Libet, 1973 yılında yaptığı deneyler sonucunda bilincin her şey olup bittikten yarım saniye sonra devreye girdiğini ortaya koymuştu. Yani şu an dediğimizde, geçmişte olmuş bir olayı yaşıyoruz. Bu durumu diğer nörofizyologlar da, hep geçmişte yaşadığımız ve bilincimizin tüm yaşananları yarım saniye sonra gösteren bir monitör gibi olduğu şeklinde yorumlamıştı.

Normalde tüm algılar beyne iletiliyor. Bilinçaltında değerlendirilip yorumlanırken, benlik hiçbir şeyin farkında değil. Zihnimizde canlanan, yani farkına varabildiğimiz bilgilerse epeyce uzun bir gecikmeden sonra kortekse, bilincin bulunduğu bölgeye gönderiliyor.

Ya birisi, dışarıdan gelen bilgilerin kortekse iletilmesini geciktirecek bir teknoloji geliştirdiyse? Ya bilincimize aktarılan görüntülerin daha geç algılanmasının bir yolunu bulduysa?

O halde gelecek çoktan yaşandı. ‘Şimdi’yi hatırlıyoruz. Gelecek ve şu an, tamamen bizim kontrolümüzün dışında.”

LİLLİPUTLAR: DEVCÜCEKENTLER – HAKAN KELEŞ

Yaşadığınız ”cüce” kentlere bir de ”devlerin” gözünden bakın!

Hakan Keleş’in koleksiyon değerindeki foto-illüstrasyonlarını sergilediği Liliputlar: Devcücekentler adlı kitabı, kent-kültür ilişkisi bağlamında sürekli değişim ve dönüşüm hâlindeki şehirlere çok yönlü bir bakış getiriyor.

Albümdeki her bir çalışma, Türkiye kentlerinden farklı sokak perspektiflerine yerleştirilen ”dev” karakterlerin, bulundukları ortamla kurdukları ”olağanüstü” ilişkiye odaklanıyor; zamanı ve mekânı esneten yeni görsel hikâyeler kurgulanmasına aracılık ediyor.

Keleş’in, sosyal medya üzerinden aldığı yüksek etkileşimle özgün bir sanatsal forma dönüştürdüğü ”lilliputing” akımı, bakmakla görmek arasındaki ayrıma dikkat çekiyor; insanların, günlük hayatın telaşesi yüzünden duyarsızlaştıkları fiziksel çevrelerini başka bir katman aracılığıyla yeniden görmelerini sağlıyor.

Gulliver’in Gezileri’ndeki cüceler kentine gönderme yapan Lilliput ismi, bu kitapta sarkastik bir evreni tanımlıyor. Referansını gerçek dünyadan alan fakat onu eğretileyerek bozan, büyüklük bilgisinin sabit olmadığı, çok katmanlı ve dağınık bir evrene konuk oluyor okurlar. Fonda Türkiye’den farklı kent atmosferleri ve kimi anıtsal yapılar bir panorama oluştururken, karakterlerin her birinin yarattığı etkileşim, tekil ama bütüncül bir anlatı kurmayı başarıyor.

Her gün yanından geçtiğimiz eski bir bina, bulunduğu yere o kadar aittir ki görünmez hâle gelmiştir. Orada olmaması gereken hayalî bir karakter onunla temasa geçince yeni bir gerçeklik kurulur ve hem kendini hem de görünmez olanın niteliklerini açığa çıkarır. Hakan Keleş’in, Eskişehir’de cep telefonuyla çektiği bir fotoğrafa dev bir karakter karalaması ve bunu Instagram üzerinden paylaşmasıyla başlayan ”lilliput” serüveni de işte tam bu sanal/gerçek/hayal örüntüsünün ardında yatan kent yaşamının dinamikleri anlayışından besleniyor.

Kitap altı bölümden oluşuyor. Lilliputgündelik, bugünün kent ve kentlilerinin büyük ölçekli birer yeniden temsili gibi, gerçekliğe en yakın mizansenleri içeriyor. Lilliputnostaljik, kültürümüze ait ama geride kalmış ya da unutulmuş figür ve unsurları günümüz kentleriyle birleştirerek bir zamansızlık algısı üretmeye çalışıyor. Lilliputsarkastik, kenti bir karikatür nesnesi olarak ele alıp ölçek farkından kaynaklanan algısal bozulmaları mizahi unsurlara dönüştürmeyi amaçlıyor. Lilliputbilindik, bu coğrafyada yaşamış ya da yaşamaya devam eden önemli figürlerle kültürümüze mâl olmuş hayalî karakterleri, farklı mekânlarda görselleştiriyor. Olduklarından büyük temsil edilmeleri, kamusal alandaki bilinirliklerine de simgesel bir vurgu yapıyor. Lilliputorganik, kenti doluluk ve boşluklar bağlamında ele alıp ona soyut bedenler eklenen çalışmalardan oluşuyor. Kitabın en sonunda ise özel bir bölüm var. Kitap karantina sürecinde hazırlandığından, Covid19 temalı işler lilliputpandemik başlığı altında yer alıyor.

Tamamı dijital olarak tablette üretilen Lilliputlar: Devcücekentler’in yayıma hazırlık sürecine dair eskiz ve notların yer aldığı ”Pano” bölümünde bir de harita ve karekod bulunuyor. Karekod ve link aracılığıyla, kitapta yer alan fotoğrafların konum bilgisine hem telefonlardan hem de bilgisayarlardan ulaşılabiliyor.

BİR KADIN BİR CİNAYET – MELİH ESEN CENGİZ

Gölgeler de yaşlanmaz, gerçekler de!

1977 Mayıs’ı… İstanbul kâbuslar içinde bir cehennemden diğerinegeçmektedir. 1 Mayıs katliamı sonrası şehir gençlerin ölümleriylesarsılırken “Kralların Treni” Orient Ekspress tarihinde son defaSirkeci Garı’na gelir. İki gün sonra bir Orient Ekspress yolcusuGülhane Parkı’nda ölü bulunurken bir başka yolcu, yaşlı Almankadın Gisela cinayet zanlısı olarak Sultanahmet Karakolu’ndagözaltına alınır.

İttihat ve Terakki’nin güçlü önderi Talat Paşa’nın eski konağı olankarakolda günlerce masumiyetini haykırır Gisela. Onun mu acısı vepişmanlığı büyüktür, kuruntu ve düşlerin sık sık yokladığı komiserAttila’nın mı yoksa gencecik bedenlerle dolup taşan morgunmüdürü Taylan’ın mı?

Sevgilisini çatışmalarda yitiren devrimci kız Ülkü’nün düşlerizamansız sona ermişti de; Topkapı Sarayı’nın dış bahçesinde,Gülhane Parkı’nın ağaçlarında hayata veda eden son OrientEkspress yolcusu yaşlı adam akıbetini hak mı etmişti?

Cinayetin ipuçlarını belki Tanzimat Fermanı’yla Türk aydınlanmasına ilk harcın konulduğu gizemli Gülhane Parkı saklıyordu, belki de19’uncu yüzyılın askeri okulu, şimdinin İstanbul Morgu… ya da bizlere çok yabancı bir tarih!

Melih Esen Cengiz’den, zamanın köreltmekte aciz kaldığı birözlemin, gerçekleri nasıl perdelediğine tanık olacağınız ve masumgözyaşlarını sorgulayacağınız bir roman…

What's your reaction?