Haftanın Kitaplığı – 26 Ağustos 2019
Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.
BALYOZLA BALIK AĞI – CEMİL KAVUKÇU
Her acının, hırsın, beklentinin, arzunun, yıpratıcı düşlerin yorulup soluğunu tüketeceği bir nokta vardır ve ben oraya varmak istiyorum. Bunun için her şeye katlanacağım. Çünkü aradığım huzur orada.
Balyozla Balık Avı; Sedat Simavi, Erdal Öz, Yaşar Nabi Nayır ve Sait Faik gibi ödüllerin sahibi usta yazarın yeni öykülerini bir araya getiriyor. Beklenmedik rastlantıları, tüm bir geçmişe ışığını düşüren tuhaf karşılaşmaları, kâbusları, hatırlamaları, aydınlanmaları, absürdlükleri ve hüsranla sonlanan arayışları anlatan öyküler, hayata hikâyelerin penceresinden bakan Cemil Kavukçu’nun içgörüsü ve yalın üslubuyla parıldıyor.
DÜNYALAR SAVAŞI – H. G. WELLS
Dünyalar Savaşı’nın Pearson’s Magazine’de tefrika edildiği 1897 yılında, Kraliçe Victoria’nın tahta çıkışının altmışıncı yılı törenlerle kutlanmıştı. Büyük Britanya İmparatorluğu, Kanada’dan Yeni Zelanda’ya uzanan, Afrika’nın büyük bir kısmıyla Hint yarımadasının tamamını kapsayan geniş topraklarıyla gücünün doruğundaydı. Dünyalar Savaşı, Wells’in İngiliz emperyalizmi üzerine bir yorumu; 20. yüzyıl başında imparatorluğun genişlemesinin muhtemel sonuçlarına ilişkin kaygıları yansıtan felsefi ve ideolojik öyküsüdür. Mars’tan gelip tuhaf araçlarıyla imparatorluk topraklarında gezinen, yollarına çıkan her şeyi ölümcül ısı ışınlarıyla yerle bir ederken tüm yaşamı da sona erdiren yaratıkların istilası, belki de Victoria dönemi okurunun bu kaygılarına denk düşmüştü. Orson Welles’in 1938’de romandan uyarladığı bir radyo oyununu gerçek sanan dinleyicilerin panik içinde sokağa dökülmesi, yapıtın imgelemi tetikleme gücünü ortaya koydu. Çeşitli film ve dizi versiyonları yapılan Dünyalar Savaşı birçoğuna da esin verdi. Wells’in capcanlı imgelemiyle özgün ve gerçekçi anlatımı, uzay yolculuğu ve başka gezegenlerden dünyamıza yönelik istilalar konusuna artık hiç de yabancı olmadığımız bugün de her kuşaktan okuru cezbetmeye devam ediyor.
EVLENİLECEK KADIN – MARGARET ATWOOD
“Belki kadınların üniversiteye gitmelerine izin verilmemeli; böylece sonradan, düşünen kafalar olarak hayatta neler kaçırdıklarını hissetmezler.”
Margaret Atwood’un 1969 tarihli ilk romanı, feminist hareketin güçlü etkisini de haber veren eşsiz bir manifesto.
Tüketici davranışlarını ölçen bir araştırma şirketinde çalışan Marian, geleceği parlak bir hukukçu olan Peter’den evlenme teklifi alınca hiç düşünmeden kabul eder. Zaten her genç kızın rüyası değil midir bu? Ama bir anda yoluna Duncan çıkar, İngiliz edebiyatı öğrencisi, kendisine ve Marian’a bir gelecek vaat etmeyen, kayıtsız, kaygısız Duncan. Duncan ona kariyer planları dışında, tasarlanmamış, hesapsız bir dünyayı gösterir. Aşk mıdır bu?
Üstelik Marian birdenbire et yiyememeye, Peter’i, evliliği, aşkı, bedenini sorgulamaya başlamıştır. Artık evliliğe giderken kafasında kocaman bir soru vardır: Yoksa kendi bedeni de Peter için tüketilecek bir nesne midir?
KÜLTÜR – TERRY EAGLETON
Terry Eagleton, sömürgecilikten ve onun neredeyse ideolojik kılıfı olarak ortaya çıkan antropolojiden sanayi Avrupa’sına, Alman Romantiklerinden Britanya işçi sınıfına, İrlandalı devrimcilerden kültür endüstrisine, Jakobenlerden 11 Eylül’e ve neoliberal üniversitenin postmodern kültür kuramcılarına uzanan geniş bir yelpazede, modernliğin başlangıcından günümüze uzanan dönemde, kültürün serüvenini kapsamlı bir yaklaşımla ele alıyor.
Eagleton’a göre postmodern kültürel farklılık, çeşitlilik ve kapsayıcılık fetişizmi geç kapitalizmin piyasa ve tüketim mantığıyla uyum içindedir. Her türlü dışlamaya ve hiyerarşiye karşı durduğunu öne süren bu mutlak kültürelci tutum, tüm radikalliğine rağmen siyasi olarak güçlendirici ve devrimci olmaktan uzaktır.
Eagleton, kültüre ilişkin bütünlüklü bir tanım yapmanın imkânsızlığını teslim etse de, kültürün insanlığın küresel ölçekte karşı karşıya bulunduğu acil sorunlardan ziyade, doğrudan siyasetin alanına dair olduğunu, alıştığımız ironik ve keskin eleştirel üslubuyla ortaya koyuyor.
SÖZCÜ KOYUNLARIN SÖZCÜK OYUNCULARI – ŞİİRSEL TAŞ/GÖKÇE AKGÜL
Sakız Kuzu anası Güzçimeni’ne sorar: “Saçma sapan ne demek?” Güzçimeni, yavrusunun Sözcü Koyunlar’la tanışma vaktinin geldiğini anlar. Sözcük oyunlarının ustası, saçmalamanın erbabı, sahipsiz yaşlı koyunlardır Sözcü Koyunlar. Deva Yaylası’nda Derman Nine ile yaşayan sekiz Sözcü Koyun, içinde sözcük oyunu saklı birer öykücük ya da öykü cücüğü anlatır Sakız Kuzu’ya. Sakız Kuzu sözcük oyunlarını dinledikçe Güzçimeni’nin ne demek istediğini anlar: “Saçmalık, komik ve eğlenceli olduğunda pek kıymetlidir.”